|
|
BAŞ-BOYUN TÜMÖRLERİNDE
KONKOMİTTANT KEMORADYOTERAPİ
Dr. Ersin Şen, Kasım 2005 |
RADYOTERAPİ PRENSİPLERİ
Baş
boyun bölgesi kanserleri uzun süreli sigara ve alkol
kullanımı öyküsü olan sıklıkla oral hijyeni bozulmuş
orta yaşta yada yaşlı erkeklerde gözlenen yassı
hücreli karsinomlardır. Farklı baş boyun bölgelerinden
kaynaklanan kanserler doğal gidiş, biyolojik davranış
ve yayılım yönünden farklı özelliklere sahiptirler.
Baş boyun bölgesi kanserli hastalarda tedavi
seçenekleri değerlendirilirken tedavi uygulanacak
hastaların beklentileri ve isteklerinin farklı
yöntemlerin etkinliklerinin ulaşılabilirliklerinin ve
maliyetlerinin, hastalıkla etkilenmiş olan bölgenin
anatomik yapısının ve hastalık yayılımının
özelliklerinin ve fonksiyonunun korunması olasılığının
göz önünde bulundurulması gereklidir. Cerrahi
girişimler ve radyoterapi tek başına kullanıldığında
etkinliği gösterilmiş olan yöntemlerdir. Kemoterapi
özellikle son yıllarda cerrahi ve radyoterapiye
yardımcı olarak daha sık kullanılmaya başlamıştır.
|
RADYOTERAPİNİN FİZİKSEL TEMELLERİ
Radyoterapi en sık olarak yüksek enerjili foton
ışınları (X ışınları yada gamma ışınları) ve yüklü
parçacıklar (elektron ışınları) kullanılarak
uygulanmaktadır. X ışınları ile gamma ışınları
arasında sadece kökenleri yönünden farklılık vardır. X
ışınları yüksek hareket enerjilerine sahip olan
elektronların yavaşlatılması yoluyla elde edilirken
gamma ışınları uyarılmış ve durağan halde olmayan
çekirdeklerin durağan hale geçmeye çalışması sırasında
elde edilmektedir. X ışınları lineer hızlandırıcılarda
elde edilmekte ve eksternal radyoterapi
uygulamalarında kullanılmaktadır. Gamma ışınları ise
radyoaktif kaynaklardan elde edilerek hem eksternal
radyoterapi uygulamalarında, hem de brakiterapi
uygulamalarında kullanılabilmektedir. Gerek X ışınları
gerekse gamma ışınları için ışın kalitesi, ışın demeti
içinde saptanan en yüksek foton enerjileri üzerinden
kV yada MV birimleri kullanılarak tanımlanmaktadır.
Radyoterapide sıklıkla kullanılan tedavi edici
nitelikteki ışın demetlerinde foton enerjileri 50 kV
ile 25 MV aralığında yer almaktadır.
|
RADYOTERAPİ UYGULAMALARI
EKSTERNAL RADYOTERAPİ
Işın
demetlerinin hastalara dışarıdan yönlendirilmesi
yoluyla yapılan radyoterapi uygulamasıdır. Günümüzde
eksternal radyoterapi uygulamalarında doğal
bir radyoaktif kaynak içeren Kobalt-60 cihazlarından
elde edilen gamma ışınları yada herhangi bir kaynak
içermeyen lineer hızlandırıcılardan elde edilen X
ışınları kullanılmaktadır.
BRAKİTERAPİ
Eksternal radyoterapi uygulamalarında radyasyon
kaynağı tedavi uygulanan beden bölgesinin yüzeyinden
oldukça (60-100cm) uzakta bulunmaktadır. Radyoterapi
uygulamasında kullanılan başka bir yöntem, radyasyon
kaynağının doğrudan tedavi uygulanan beden bölgesine
yerleştirilmesidir. Brakiterapi uygulamaları tümör
içeren dokuya yönelik olarak yapıldığında
“intersitisyel brakiterapi”uygulamaları, komşu beden
boşluklarına yönelik olarak yapıldığında ise
“intrakaviter brakiterapi” uygulamaları olarak
adlandırılmaktadır. Brakiterapi uygulamalarının ilk
yıllarında sıklıkla radyum kullanılmakla birlikte son
yıllarda güvenlik ve kullanım kolaylığı nedeniyle
iridyum tercih edilmektedir.
|
RADYOTERAPİ CİHAZLARI
ORTOVOLTAJ TEDAVİ CİHAZLARI
Bu
cihazlar tanısal radyolojide kullanılan cihazlar ile
benzerlik göstermektedirler. Hızlandırılmış
elektronların bir tungsten hedefe çarptırılması
sonucunda X ışınları elde edilmektedir. Elde edilen X
ışınları tümör dokusuna ulaşmadan önce kolimatörler
yardımıyla şekillendirilir. Bu cihazlarla uygulanan
dozun %100’ü deride açığa çıkmakta ve derin doz
yüzdeleri hızla azalmaktadır. Bu cihazlarla derin
yerleşim gösteren tümörlerin tedavi edilmesi mümkün
değildir. Ortovoltaj tedavi cihazları günümüzde az
sayıda merkezde bulunmakta ve sadece deri
kanserlerinin tedavisinde kullanılmaktadır.
MEGAVOLTAJ TEDAVİ CİHAZLARI
Megavoltaj
tedavi cihazları modern radyoterapi tekniklerinin
temelini oluşturur. Megavoltaj tedavi cihazlarında
üretilen ışın demetlerine foton ışınları adı verilir.
Bu cihazlar üretilen ışın demetlerinin ortalama
enerjilerinin MV enerji aralığında yer alması nedeni
ile megavoltaj tedavi cihazları olarak
adlandırılmaktadır. Deri koruyucu etkilerinin olması
bir başka deyişle en fazla enerjilerinin deri altında
açığa çıkması bu cihazların ortovoltaj tedavi
cihazlarından farklılıklarını ortaya koymaktadır. Deri
koruyucu etki, kullanılan foton ışınlarının enerjileri
ile doğru orantılıdır. En fazla dozun açığa çıktığı
nokta ciltten Kobalt-60 için 0,5cm, 6 MV foton
ışınları için 1,5cm ve 10 MV foton ışınları için 2,5cm
uzaklıktadır. Ayrıca bu cihazlar kullanılarak derin
yerleşim gösteren tümörlerde daha iyi ve daha uygun
derin doz yüzdelerine ulaşırken saçılımın azalması
nedeniyle alan kenarlarında daha keskin doz
dağılımları elde edilir. Elektron ışınları
kullanıldığında özellikle yüzeye yakın yerleşim
gösteren tümörlerde penetrasyon derinliğinin daha iyi
kontrol edilmesi yoluyla derin yerleşim hastalıksız
dokularda oluşacak radyasyon hasarının önlenmesi
mümkün olabilir.
KOBALT-60 CİHAZLARI
Bu
cihazlarda kullanılan radyoaktif Kobalt-60 kaynakları
nükleer reaktörlerde üretilmektedir. Kobalt-60
kaynaklarının yarılanması yoluyla foton ışınları elde
edilmektedir. Kobalt-60 her 5 yılda bir
aktivitelerinin yarısını kaybetmektedir. Kobalt-60
cihazlarından elde edilen foton ışınlarının enerjileri
1,25 ile 1,33 MV arasında değişmektedir.
LİNEER HIZLANDIRICILAR
Lineer hızlandırıcılar modern radyoterapi
merkezlerinde en sık kullanılan tedavi cihazlarıdır.
Işın demetlerinin oluşturulmasında hızlandırılmış
elektronların kullanılması nedeniyle lineer
hızlandırıcılarda hem foton ışınlarının hem de
elektron ışınlarının üretilmesi mümkündür. Lineer
hızlandırıcılardan elde edilen foton ışınlarının
enerjileri 4 MV ile 25 MV arasında değişmektedir.
Lineer hızlandırıcıların Kobalt-60 cihazlarına oranla
maliyetleri daha yüksek olmakla birlikte bu cihazlar
radyoaktif kaynakları bünyelerinde bulundurmamaları
nedeniyle daha güvenli kullanıma olanak sağlamakta ve
teknolojik yeniliklerin uygulamaya sokulması
aşamasında kolaylık sağlamaktadır.
YÜKSEK ENERJİLİ PARÇACIK IŞINLARININ KULLANILDIĞI
CİHAZLAR
Parçacık ışınları hızla hareket eden subatomik
partiküllerin kullanılması nedeniyle foton ışınlarının
kullanıldığı cihazlardan farklılık göstermektedir. Bu
cihazlarda protonlar, nötronlar ve ağır iyonlar
üretilmekte ve hızlandırılarak elde edilen yüksek
enerjili parçacık ışınları tedavide kullanılmaktadır.
Elde edilen parçacık ışınları sıklıkla çok iyi
odaklanmış demetler şeklinde kullanılırlar. Bu ışınlar
foton ışınları ile karşılaştırıldığında biyolojik
olarak daha yoğun etkilidirler. Bu cihazlar yüksek
maliyetleri ve kullanım alanlarının sınırlı olması
nedeniyle çok az sayıda merkezde kullanılmaktadır.
|
HASTALIK YAYILIMININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Radyoterapi planlanmasında öncelikle hastalık
yaygınlığının doğrulukla belirlenmesi gereklidir. Bu
amaçla inspeksiyon ve palpasyon gibi fizik inceleme
yöntemlerinin yanında endoskop kullanılarak yapılan
doğrudan incelemelerle birlikte USG, BT ve MR gibi
uygun radyolojik görüntüleme yöntemlerinden
yararlanılmaktadır. Uzak organ yayılımı riski yüksek
olan olgularda uygun radyolojik görüntüleme yöntemleri
ve laboratuar incelemeleri yapılmalıdır. Radyoterapi
planlaması sırasında tümörün hücre tipi ve farklılaşma
derecesi, tümörün yerleşimi ve yaygınlığı, bölgesel
lenf nodlarında tümör varlığı ve tümörün makroskobik
özellikleri yanında hastanın fiziksel durumu da göz
önünde bulundurulmalıdır.
SİMÜLASYON
Eksternal radyoterapi uygulamalarında kullanılan
tedavi cihazlarının işlevlerini ve önceden sınırlanmış
olan hareketlerini taklit eden ve tedavide kullanılan
ışın demetlerine eş değer geometrik özelliklere sahip
olan ışın demetleri oluşturan tanı amaçlı bir X ışını
tüpü ile desteklenmiş olan cihaz “simülatör” olarak
adlandırılmaktadır. Simülasyon öncesinde hastanın
alacağı pozisyon tümör yerleşimine uygun olarak
belirlenmeli ve her hasta için özel olarak
düzenlenecek olan immobilizasyon gereçleri
kullanılarak hastanın pozisyonunda günden güne
olabilecek değişiklikler en aza indirilmeye
çalışılmalıdır. En sık kullanılan immobilizasyon
gereçleri arasında termoplastik maskeler ile köpük
yada vakum yataklar sayılabilir. Simülasyon işlemi
simülatör cihazı kullanılarak ve tedavi edilecek olan
tümörün yayılım özellikleri göz önünde bulundurularak
tümör dokusunun, bölgesel lenf nodlarının ve tümör
dokusunu çevreleyen normal dokuların saptanması,
radyoterapi uygulanacak olan alanların radyografik
olarak belirlenmesi ve hasta üzerinde işaretlenmesi
aşamalarından oluşmaktadır.
FİZİKSEL PARAMETRELERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Simülasyon sonrasında tedavi planlaması işlemine
radyoterapi fizikçileri tarafından tedavi için
kullanılacak olan ışın demetlerinin çeşitleri ve
enerjileri, tedavi alanlarının sayıları, ışın
demetlerinin uygulanacakları açılar ve ışın
demetlerinin bütün uygulama içindeki bağıl ağırlıkları
kullanılarak fiziksel parametrelerin genellikle
bilgisayar ortamında karşılaştırılarak
değerlendirilmesi ve en uygun doz dağılımlarının
sağlandığı parametrelerin seçilmesi yoluyla devam
edilmektedir. Fiziksel parametrelerin
değerlendirilmesinde amaç hedef tümör hacmini en uygun
şekilde kapsayan ancak hastalıksız dokularda en düşük
radyasyon hasarına neden olabilecek doz dağılımlarının
belirlenmesidir.
EKSTERNAL RADYOTERAPİ UYGULAMALARINDA FRAKSİYANASYON
ŞEMALARI
Radyoterapi uygulamalarında fraksiyone tedavi
şemalarının kullanılmasındaki temel hedefler,
radyasyon dozunun belli bir sayıda fraksiyonlara
bölünmesi yoluyla bir yandan normal dokuların oluşacak
radyasyon hasarından korunma mekanizmalarının
etkinliklerinin arttırılması diğer yandan da tümör
dokularının oluşacak radyasyon hasarına karşı
koyabilecekleri savunma mekanizmalarının
etkinliklerinin azaltılmasıdır.
Dokular radyasyon uygulamalarına verdiği yanıtlar
açısından radyasyondan erken etkilenen dokular ve geç
etkilenen dokular olarak iki gruba ayrılırlar. Erken
etkilenen dokular arasında deri ve mukoza, geç
etkilenen dokular başında nöral dokular yer
almaktadır. Radyoterapi uygulamalarının toplam
süresinin uzatılması erken etkilenen dokularda gelişen
hasarları sınırlandırır fakat tümör dokularının
kontrolünü azaltır. Geç etkilenen dokularda gelişen
hasarın derecesini belirleyen en önemli faktör
uygulanan günlük fraksiyon dozlarının büyüklüğüdür.
KONVANSİYONEL FRAKSİYANASYON ŞEMALARI
Genellikle 1,8 Gy-2 Gy arasında değişen radyasyon
dozlarının günde bir fraksiyon şeklinde haftada 5 gün
kesintisiz olarak uygulanmasını içerir. Radyoterapi
uygulamasının başarılı olup olmamasını belirleyen en
önemli faktörler tümörün yerleşim bölgesindeki
damarsal yapıların ve bağ dokusu yapılarının radyasyon
toleranslarıdır.
HİPOFRAKSİYANASYON ŞEMALARI
Hastaların tedaviye uyumlarının arttırılması ve
rahatlarının gözetilmesi amacına yönelik olarak
geliştirilen hipofraksiyanasyon şemaları konvansiyonel
fraksiyanasyon şemalarında kullanılan günlük fraksiyon
dozlarının birkaç kat üzerindeki radyasyon dozlarının
haftada iki yada üç gün aralıklarla uygulanmasından
oluşur. Hipofraksiyanasyon şemalarının maliyetleri
daha düşük ve radyoterapi merkezlerinde iş yükünü
azaltmaları nedeniyle uygulanmaları daha kolay olmakla
birlikte bu şemaların uygulanmasıyla elde edilen
sonuçlar konvansiyonel fraksiyanasyon şemalarının
uygulanmasıyla elde edilen sonuçlardan belirgin olarak
daha kötüdür.
HİPERFRAKSİYANASYON ŞEMALARI
Hiperfraksiyanasyon şemalarında konvansiyonel
fraksiyanasyon şemalarında kullanılan günlük fraksiyon
dozlarından daha düşük radyasyon dozlarının günde 2-3
fraksiyon şeklinde günlük fraksiyon dozlarının
uygulamaları arasında geçen sürenin en az 4-6 saat
arasında olması koşuluyla haftada 5 gün aralıksız
olarak uygulanması söz konusudur. Hiperfraksiyanasyon
şemalarının uygulanmasında uygulanan toplam radyasyon
dozu artarken toplam radyasyon dozu değişmemektedir.
Hiperfraksiyanasyon şemalarında, konvansiyonel
fraksiyanasyon şemalarıyla karşılaştırıldığında
radyasyona bağlı olarak gelişen erken dönem yan
etkilerde hafif derecede artış gözlenirken, tümör
kontrol olasılığında artış ve geç dönem yan etkilerde
belirgin azalma gözlenmektedir.
HIZLANDIRILMIŞ FRAKSİYANASYON ŞEMALARI
Hızlandırılmış fraksiyanasyon şemalarında
konvansiyonel fraksiyanasyon şemalarında kullanılan
günlük fraksiyon dozlarına eşdeğer radyasyon
dozlarının günde 2-3 fraksiyon şeklinde, günlük
fraksiyon dozlarının uygulamaları arasında geçen
sürenin en az 4-6 saat arasında olması koşuluyla
haftada 5 gün aralıksız olarak uygulanması söz
konusudur. Hızlandırılmış fraksiyanasyon şemalarının
kullanılmasındaki amaç radyasyona bağlı olarak gelişen
geç dönem yan etkilerde artmaya neden olmaksızın tümör
dokularında gözlenen hızlı mitotik aktivite
potansiyelinin tümör kontrol olasılığında yol
açabileceği azalmaların önüne geçilebilmesidir. Ancak
erken dönem yan etkilerde ortaya çıkan belirgin
artışların tolere edilmesinde yaşanan güçlükler nedeni
ile hızlandırılmış fraksiyanasyon şemalarının
kullanılabildiği durumlar sınırlanmaktadır.
|
RADYOTERAPİ PLANLAMASI
ADJUVAN RADYOTERAPİ
Klinik gözlemlere göre konvansiyonel (günde tek
fraksiyon haftada 5 gün) 45-50 Gy radyoterapi dozu ile
hastaların %90’dan fazlasında mikroskobik hastalık
kontrol edilebilir. Ancak palpabl bir tümörde lokal
kontrolü arttırmak için verilecek doz en az 66-70 Gy
olmalı. Büyük ve uzanımı geniş tümörlerde bu dozun 80
Gy’i bulması gerekir ki bu doz normal doku toleransını
zorlayarak radyasyon nekrozuna yol açabilir.
Baş
boyun tümörlerinde erken evre hastalıkta tek başına
cerrahi yada radyoterapi ile başarı sağlanabilirken
yerel bölgesel ileri evre hastalıkta tek başına
cerrahi yada tek başına radyoterapi ile kür oranları
düşüktür. Böyle ileri hastalıkta temiz cerrahi sınır
elde etmenin zorluğu nedeni ile cerrahi sonrası
rekurensler marginaldir. Merkezdeki hipoksik tümör
hücrelerinin radyorezistansı nedeniyle radyoterapi
sonrası rekurensler ise santraldir.
Radyoterapi cerrahi ile birlikte kullanıldığında preop
veya postop kullanılır.
PREOPERATİF RADYOTERAPİ
Preoperatif radyoterapinin amacı marjinal rekurensi ve
yara implantını önlemek, primer bölge ve nodlardaki
subklinik hastalığı kontrol etmek ve teknik olarak
inoperabl tümörleri operabl hale getirmek olarak
sayılabilir. Kuramsal olarak preop RT sırasında kanser
hücreleri postop hipoksik koşullara göre çok daha iyi
oksijenlenmektedir. Preop RT’nin dezavantajları ise
cerrahi sırasında tümör sınırlarının bir miktar
silinmesi, cerrahinin gecikmesi ve postop dönemdeki
komplikasyonlarda artış olarak bilinmektedir. Preop RT
dozu 4-5 haftada 45 Gy olup 3-4 hafta sonra radikal
bir cerrahi uygulanır.
POSTOPERATİF
RADYOTERAPİ
Postoperatif RT’nin kuramsal avantajı bilinen rezidüel
hastalık bölgelerine ve patolojik olarak tutulum
saptanan bölgelere daha yüksek doz
uygulanabilmektedir. Amaç skar yada lenf nodlarında
bulunabilecek rezidüel hastalığı yok etmektir.
Cerrahi sınır pozitifliği, ileri T evresi, lenf nodu
tutulum varlığı, düzeyi ve ekstrakapsuler uzanım,
perinöral yayılım, histolojik grade, cerrahi-RT’nin
toplam süresi, postop RT’nin toplam dozunun prognostik
önemi mevcuttur.
Postoperatif radyoterapi endikasyonları;
Pozitif veya yakın tümör rezeksiyon sınırları
Perinöral yayılım
Yerel ileri evre hastalık (T3, T4)
>2
pozitif lenf nodu
ekstrakapsuler yayılım
Postoperatif radyoterapi cerrahiden 3-4 hafta sonra
yara iyileşmesi tamamlanınca veya engeç 6 hafta içinde
başlanır. Burada önemli olan cerrahi yada postop RT
paketinin 100 gün içinde tamamlanmış olmasıdır.
Postoperatif radyoterapi 5-7 haftada 1,8-2 Gy
fraksiyon dozuyla 50-63 Gy olarak verilir. Risk
taşımayan bölgelere 54-57,6 Gy, risk taşıyan bölgelere
ise 60-63 Gy olarak uygulanır. Öte yandan cerrahi
sınır pozitifliğinde daha yüksek dozlara çıkmak
gerekmektedir. Subglottik uzanımda pre veya
paratrakeal ve üst mediastanel, hipofarenkse uzanımda
retrofarengeal lenf nodları metastatik tutulum
riskinde olduğundan postoperatif radyoterapi bu riskli
bölgeleri de içermelidir.
|
BAŞ
BOYUN KANSERLERİNDE KEMOTERAPİ
Sistemik dağılım gösteren kemoterapötikler tümör
boyutunun küçültülmesini sağlar, radyasyon
duyarlılığına katkıda bulunur ve tümörün cerrahi
boyutunu azaltır. Aynı zamanda bu KT uygulamaları uzak
mikrometastatik hastalığın tedavisinde de katkıda
bulunur. İmmün sistemi yeniden oluşturma yada
güçlendirme kapasitesine sahip ajanlar ayrıca
geleneksel primer tedaviye yardımcı olurlar.
Sistemik kemoterapi nüks eden yada metastatik baş
boyun kanserli hastaların bir kısmında şaşırtıcı tümör
cevabına yol açabilir. Bu cevabın yüzdesi ve büyüklüğü
diğer tedavilerden önce kemoterapi uygulanmasıyla
artar. Etkileyici sonuca rağmen baş boyun kanserli
hastalarda kemoterapinin tüm etkisi hala sınırlıdır.
BAŞ
BOYUN KANSERLERİNDE KEMOTERAPİNİN HEDEFLERİ
-
Primer cerrahi ve radyoterapiye yardımcı olmak
-
Lokal kontrolü ve şifa oranını arttırmak
-
Büyük kitleli tümörü küçültmek
-
Ablatif cerrahinin morbiditesini azaltmak
-
Radyasyona dirençli tümör hücrelerini tedavi etmek
-
Radyasyona karşı tümör hücre duyarlılığını arttırmak
- Uzak
metastatik hastalığı tedavi etmek
-
Genel şifa oranlarına katkıda bulunmak
|
TEK
AJAN KEMOTERAPİ |
İLAÇ |
SINIF |
YANIT |
DOZ |
KOMBİNASYON |
DUYARLAŞTIRICI |
Metotreksat |
Antimetabolit |
%10-20 |
40-60 mg/m2 IV/hf |
Evet |
Hayır |
5-FU |
Antimetabolit |
%10-20 |
800-1000mg/m2/gün 5 gün 3 hf.’da
1 |
Evet |
Evet |
Lökoverin |
Vitamin |
%0 |
40-400mg/m2 |
Evet |
Hayır |
Bleomisin |
Antibiyotik |
%10-20 |
15U/gün x 4
3-4 hf.’da 1 |
Evet |
Evet |
Sisplatin |
Ağır Metal |
%20-30 |
80-100mg/m2 IV 3-4 hf.’da 1 |
Evet |
Evet |
Mitomisin-C |
Antibiyotik |
%5 |
10-12mg/m2
4-6 hf.’da 1 |
Hayır |
Evet |
Hidroksiüre |
Antimetabolit |
%5-10 |
500-1000mg/m2 1 gün |
Evet |
Evet |
Vinkristin |
Vinka Alkoloid |
%10 |
1mg/m2 IV/hf |
Evet |
Hayır |
Vinblastin |
Vinka Alkoloid |
%10 |
4-5mg/m2 IV/hf |
Evet |
Hayır |
Paklitaksel |
Antimikrotübül |
%40 |
175-250mg/m2 4 saatte 3-4
hf’da1 |
? |
Evet |
İnterferon |
Biyolojik Yanıt Değiştirici |
%5-10 |
5 milyon IM hergün |
Evet |
Hayır |
Amifostin |
Radyoprotektif |
%0 |
200mg/m2 günlük |
Evet |
Hayır |
Gemsitabin |
antimetabolit |
%10 |
50-300mg/m2 hf x 4 |
Evet |
Evet |
|
|
|
KOMBİNASYON KEMOTERAPİSİ
Baş
boyun kanserli hastalarda kombine kemoterapi
uygulamaları tek ajan kemoterapiye göre daha başarılı
sonuçlar vermiştir. Ancak bu artan cevap oranları
henüz hem nüks eden hastalarda hem de metastatik
hastaları olanlarda yaşam süresi artışı sağlamamıştır.
Buna rağmen sağlanan cevap oranı artışı özellikle tam
cevap elde etmedeki yüksek başarı bu kanserlerin
tedavisinde anlamlı bir ilerleme kabul edilmektedir.
Siplatin ve 5-FU:
Bu
kombinasyonla nüks etmiş veya metastatik hastalıklarda
%30’un üzerinde, daha önce tedavi almamış hastalarda
ise %60-80 cevap oranları elde edilir. Bu kombinasyon
tek ajan metotreksat ile karşılaştırıldığında cevap
oranları 3 kat daha yüksektir fakat cevap süresi ve
ortanca yaşam süresinin daha üstün olduğu henüz
gösterilememiştir.
Siplatin, 5-FU ve Lökoverin:
Bu
kombinasyonun ciddi toksisitesi vardır ve genellikle
başka hastalığı olmayan genç hastalarda ve hastalar
hastaneye yatırılarak uygulanır. Hastaların %2-10’nun
komplikasyonlardan dolayı kaybedildiği bildirilmiştir.
Hastaların %40’ında III/IV derecede mukozit, %60’ında
da 3-4 derecede nötropeni gelişir. Ancak sonuçlar
%30-50 hastada tam cevap %80-90 hastada tam veya
parsiyel cevap elde edilmek şeklinde oldukça
çarpıcıdır. Ayrıca bu tedavi rejiminin uzak metastaz
gelişimini azalttığı da gösterilmiştir.
Siplatin, 5-FU ve Taksoidler:
Taksanlar tek ajan olarak yüksek cevap oranlarına
sahiptirler ve mevcut başarılı tedavi
kombinasyonlarına dahil edilmektedirler. Özellikle
additif etki oluşturduğu sisplatin ile kombinasyonları
kullanılmaktadır. Fakat toksisitelerin özellikle de
nötropeniinin fazla olması doz kısıtlamasına
gidilmesini gerektirmektedir. Kemoterapi
kombinasyonlarında en iyi taksan kullanımı tam olarak
ortaya konmamıştır. Ancak hem adjuvan, hem radyoterapi
ile eş zamanlı kullanımda hem de neoadjuvan kullanımda
mevcut diğer kombinasyon sonuçlarını olumlu yönde
arttırdığı gösterilmiştir.
|
NEOADJUVAN KEMOTERAPİ
Rekuren ve metastatik hastalarda elde edilen başarılı
sonuçlar kemoterapinin öncesinde tedavi almamış
hastalarda ilk tedavi aşamasında kullanılmasını da
beraberinde getirmiştir. Sağlanan başarılar
kemoterapinin definitif lokal tedavi öncesinde
uygulanmasına yol açmış ve bu şekilde neoadjuvan
kemoterapisi görüşü doğmuştur. Bunun en temel dayanak
noktaları kemoterapinin gösterdiği yüksek başarı
oranları ve kemoterapi ile sağlanacak tümör
küçülmelerinin lokal kontrolü de olumlu yönde
etkileyeceğidir. Çünkü düşük volumlü tümörlerde
radyoterapi etkinliği artmakta ve cerrahi olarak da
tümör kolaylaşmaktadır. Yine kemoterapi ile uzak
metastazlarda sağlanacak azalma bir diğer avantajdır.
Dezavantajları ise cerrahi ve radyoterapi gibi küratif
tedavilerin ertelenmesi ve tedavi sürelerinin
uzamasıdır. Neoadjuvan kemoterapi hakkında yapılan
birçok çalışma sonucunda;
Neoadjuvan kemoterapi ile lokal ileri baş boyun
kanserli hastalarda ortalama olarak %60-90 yanıt oranı
ve %20-50 tam yanıt oranı elde edilebilir.
Klinik tam yanıt gösteren hastaların 2/3’ünde
patolojik tam yanıt sağlanabilir ve bu hasta grubunda
sağ kalım avantajı bulunur.
Neoadjuvan kemoterapiye yanıt büyük ölçüde radyoterapi
yanıtınında belirleyicisidir.
Neoadjuvan kemoterapi hastalara sonradan uygulanacak
olan lokal tedavi modalitelerinin morbiditesini
arttırmaz.
Kemoterapi baş boyun kanserlerinin tedavisinde küratif
tedavi yöntemi olarak kullanılamaz.
Kötü
diferansiye tümörlerin kemoterapiye yanıtı daha
iyidir.
Genel olarak iyi kontrollü ve randomize çalışmalarda
neoadjuvan kemoterapisinin sağkalım avantajı sağladığı
gösterilememiştir.
Neoadjuvan kemoterapi daha çok organ koruma amaçlı
olarak uygulanmaktadır.
|
ORGAN KORUYUCU YAKLAŞIMLAR
Organ koruyucu protokollere yön veren ilk büyük,
kontrollü ve randomize çalışma, bu gün içinde birçok
protokole yön veren VALCSG çalışmasıdır. Bu çalışmada
332 adet evre III ve IV glottik-supraglottik larenks
kanserli hasta randomize olarak neoadjuvan
kemoterapisi + radyoterapi ve total larenjektomi +
postop radyoterapi kollarına ayrılmıştır. Neoadjuvan
kemoterapisi kolundaki hastalara 2 kür infüzyonel
5-FU+ sisplatin uygulanmış ve bu 2 kür sonrasında %50
üzerinde yanıt veren hastalar 3. siklus kemoterapiyi
alarak, definitif radyoterapiye gönderilmişlerdir.
Yeterli yanıt elde edilemeyen veya radyoterapi sonrası
persiste tümörü bulunan hastalara ise klasik tedavi
yöntemi olan total larenjektomi uygulanmıştır. Bu
çalışmanın sonunda 2 grupta da sağkalım farkı
bulunmamıştır.(sağkalım %68) ancak kemoterapi
kolundaki hastaların %64’üne larenjektomi yapılmasına
gerek kalmamıştır.
Diğer bir çalışmada EORTC tarafından hipofarenks
tümörlü hastalara uygulanmıştır. Hastalar randomize
olarak neoadjuvan kemoterapisi + radyoterapi ve total
larenjektomi + postop radyoterapi kollarına
ayrılmıştır. 2 kür kemoterapi sonrası kısmi veya tam
yanıt veren hastalar 3. siklus kemoterapiyi alarak, 3.
siklus sonrası sadece tam yanıt alan hastalar
radyoterapiye gönderilmişlerdir. Bu çalışmada
neoadjuvan kemoterapisi kolunda %54 hastada primer
tümörde, %51 hastada rejyonel hastalıkta tam yanıt
elde edilmiştir. Bu çalışmada incelenen hipofarens
tümörlerinin çoğu T3 primer tümör evresindedir.
Diğer bir çalışmada Sidney Kimmel Comprehensive Cancer
Center tarafından larenks tümörlü 547 hastaya
uygulanmıştır. Hastalar randomize olarak indüksiyon
kemoterapi (5-FU+ sisplatin) + radyoterapi,
radyoterapi ile eş zamanlı sisplatin ve radyoterapi
kollarına ayrılmıştır. Hastalar ortalama 3,8 yıl
izlenmiştir. Sonuçta hastalıksız sağkalım oranları
indüksiyon kemoterapi (5-FU+ sisplatin) + radyoterapi
kolunda %75, radyoterapi ile eş zamanlı sisplatin
kolunda %88 ve radyoterapi kolunda ise %70 olarak
saptanmıştır.
|
ADJUVAN KEMOTERAPİ
Adjuvan kemoterapinin baş boyun kanserli hastalarda
uygulanımı ile ilgili günümüzde sınırlı veri vardır.
Randomize olmayan bir çalışmada cerrahi sınırları (-)
ve ekstrakapsuler nodal yayılımı bulunan 371 opere baş
boyun kanserli hastada adjuvan kemoterapinin etkinliği
değerlendirilmiştir. Bu çalışmada lokal tedavi
modalitelerine ilave edilen metotreksat ve 5-FU ‘in
sadece cerrahi veya cerrahi + radyoterapi alanlarına
göre sağkalımı anlamlı olarak düzelttiği
gösterilmiştir.
Head
and Neck Intergroup’u yapmış olduğu randomize
çalışmada 499 rezeke edilmiş evre III ve IV baş boyun
kanserli hastalarda 3 siklus adjuvan 5-FU ve sisplatin
kombinasyonunun etkinliği araştırılmıştır. Sonuçta
grup genelinde kemoterapi ilavesinin sağkalıma katkısı
gösterilememiştir. Ancak 5mm altında cerrahi sınır
yakınlığı, cerrahi sınırda in situ karsinom varlığı
veya ekstrakapsüler nodal yayılımı olan ve yüksek
riskli olarak belirlenen grupta sağkalım avantajı
saptanmıştır. Kemoterapi uygulaması uzak metastaz
oranını da azaltmıştır.
Eldeki sonuçlara göre halen adjuvan kemoterapinin
etkinliğinin yeterince belirlenemediği görülmektedir.
Ancak cerrahi sınır pozifliği veya yakınlığı, 2 ve
üzerinde lenf nodu tutulumu bulunan hastalar,
ekstrakapsüler nodal yayılımı bulunan hastalar ve
perinöral-lenfatik-vasküler invazyonu bulunan hastalar
lokorejyonel hastalık ve uzak metastaz gelişimi
açısından yüksek risk altındadır.
|
RADYOTRAPİNİN ETKİNLİĞİNİ ARTTIRAN KEMOTERAPÖTİK
AJANLAR
5 FU;
bir pirimidin analoğu olup timidilat sentetaza
bağlanarak DNA sentezini inhibe eder. 5 FU’in
radyoduyarlaştırıcı etkisinin, RT ile oluşan sublethal
hasar tamiri inhibisyonuna bağlı olabileceği
saptanmıştır
Mitomisin-C; alkilleyici bir ajan olup hipoksik
hücrelere aerobik hücrelerden daha etkilidir. Normal
doku hipoksik hücre içermediği için daha az hasara
uğraması nedeniyle mitomisin-C ve radyoterapinin
kombinasyonu teröpatik kazanç ile sonlanır.
Sisplatin; DNA yapısındaki bazlara kovalent
bağlanarak fonksiyonlarını bozar. Potansiyel lethal
hasarın tamirini inhibe ederek, radyoterapiye DNA
cevabını arttırır ve radyasyona duyarsız hipoksik
hücreleri duyarlaştırır.
Adriamisin; bir mitokondrial ve tümör hücre
respirasyon inhibitörüdür. Tümörün dış tabakalardaki
hücrelerinde oksijen tüketiminde azalmaya neden
olarak, santralde lokalize olan hipoksik hücrelerin
oksijenlenmesi ve radyasyona duyarlı hale geçmesini
sağlar.
Hidroksiüre; S faz spesifik bir ajandır.
Ribonükleik redüktazı inhibe ederler. S fazdaki
hücreleri öldürerek radyoterapi ile additif etki
gösterirler
Paklitaksel; mikrotübüllerin bir araya
toplanmasını arttıran ve tübilin depolimerizasyonunu
inhibe eden bir mitotik inhibitördür. Paklitaksel’e
maruz kalan hücreler, hücre siklusunun radyasyona en
duyarlı fazı olan G2/M fazında toplanarak radyoduyarlı
hale gelirler.
Gemsitabin; bir florlanmış cytarabine analoğu olup
membran permeabilitesi yüksektir. Ribonükleotid
redüktazı inhibe ederek radyoterapi ile oluşan DNA
hasarın tamirinin inhibisyonuna yol açan etki
göstermektedir.
Sonuç olarak, radyasyona bağlı hücre ölümüne additif
etki yapan pek çok kemoterapötik ajan vardır. Additif
etkinin oluşumunda radyoterapi ve kemoterapinin
zamanlaması, ,ilacın maruziyet süresi de önemlidir.
Çoğu kemoradyoterapi ve rejimi ile klinik olarak
amaçlanan tümör yanıtını arttırmaktır. Yanıtta elde
edilen bu artış tedavi modellerinin herbirinin tek
başına gösterdiği etkiden daha yüksek olmalı toksisite
ise kabul edilebilir sınırlar içerisinde kalmalıdır.
|
KONKOMİTTANT KEMORADYOTERAPİ
Birçok tümörde olduğu gibi baş boyun kanserlerinde de
kemoterapi ve radyoterapiyi birlikte uygulama çabaları
sürmektedir. Teorik olarak kombine kemoradyoterapi hem
lokal hastalık hem de uzak metastazlar üzerine
etkinlik sağlama amacına yöneliktir. Yine her iki
tedavi yönteminin ayrı ayrı etkinliklerine ilaveten
bazı kemoterapi ilaçlarının radyasyon etkinliğini
arttırıcı özellikleri bulunmaktadır. Ek olarak
kemoterapi bazı radyorezistan hücre subgruplarını
radyoterapi de bazı kemorezistan hücre subgruplarını
ortadan kaldırabilir. Üstelik birlikte uygulanan
tedavi ile her iki tedavi modalitesinde de gecikme
yaşanmaz.
İnrezektabl lokorejyonel hastalıkta kemoradyoterapinin
tek başına radyoterapiye göre lokorejyonel rekurens
ile rekurenssiz ve genel sağ kalım açısından üstün
olduğu bir çok çalışmada gösterilmiş. Bu nedenle
günümüzde irrezektabl lokal ileri hastalıkta standart
olarak kabul edilen yaklaşım kemoradyoterapidir. Baş
boyun kanserli hastalarda kemoterapinin etkinliğinin
değerlendirildiği metaanlizlerde de lokal ileri
hastalıkta kemoterapinin tedavilere eklenmesi ile
küçük fakat istatistiksel olarak anlamlı (yaklaşık %4)
bir sağkalım avantajı saptanmaktadır. Bu çalışmalarda
sağkalıma katkının en belirgin olarak gösterildiği
grup kemoradyoterapi grubudur.
Günümüzde kemoradyoterapide en sık uygulanan tek
ajanlardan birisi sisplatindir. Sisplati’nin
radyoterapi ile uygulanmasında önemli olan noktalardan
birisi ilacın dozudur. Düşük kümülatif sisplatin
dozlarında etkinliğin düşük olduğu düşünülmektedir.
İlerlemiş baş boyun kanserli hastalarda
kemoradyoterapi etkinliğinin incelendiği “Radiation
Theraphy Oncology Grup”çalışmasında 3 haftada 1
verilen aralıklı yüksek doz (100mg/m2) Sisplatin’in
%71 tam yanıt oranı gösterebildiği ve tek başına
radyoterapiye göre 4 yıllık lokorejyonel kontrol ve
genel sağkalım açısından avantajlı olduğu
gösterilmiştir. Eşzamanlı kemoradyoterapi metastazı
olmayan evreIII-IV nazofarenks kanserinin de en umut
verici tedavi şeklidir. Bir randomize faz III çalışma
olan Intergroup 0099 çalışmasında tek başına
radyoterapi ile radyoterapi ile birlikte 3 siklus
uygulanan sisplatin (100mg/m2, 1, 22 ve 43. günlerde)
ve radyoterapi bitiminde 3 siklus uygulanan sisplatin
(80mg/m2, 1. gün) + 5-FU(1000mg/m2/gün,1-4. günler
devamlı infüzyon) şeklinde kemoradyoterapi programının
etkinlikleri karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada
kemoradyoterapi ile hem tümör ilerlemesinin olmadığı
hem de genel sağkalımın daha iyi olduğu
gösterilmiştir. Bu nedenle bu kemoradyoterapi rejimi
metastazı olmayan evre III-IV nazofarenks kanserli
hastaların tedavisinde standart olarak kabul
edilmektedir.
İnrezektabl lokal ileri hastalıklarda kemoradyoterapi
ile elde edilen sonuçlar kemoradyoterapinin adjuvan
tedavide de kullanımını gündeme getirmiştir. Bu konuda
Bachaud ve ark.’nın yapmış olduğu çalışma önemlidir.
Bu çalışmada rezeke edilmiş ve ekstrakapsüler nodal
yayılımı bulunan toplam 88 baş boyun kanserli hasta
postoperatif RT veya postop RT +50 mg sisplatin
şeklinde uygulanan kemoradyoterapi kollarına randomize
edilmiştir. Sonuçta en az 5 yıllık takip süresi
sonunda kemoradyoterapi kolunda ortanca sağkalım (RT
kolunda 22 ay, kemoradyoterapi kolunda 40ay ) ve 5
yıllık sağkalım (RT kolunda %13 , kemoradyoterapi
kolunda %36 ) anlamlı olarak daha iyi saptanmıştır.
Elde edilen bu sonuçların umut verici olduğu açıktır.
Ancak yaygın klinik kullanıma sunulabilmesi için
bulguların daha geniş çalışmalarla desteklenmesi
gerekmektedir. Sonuç olarak kemoradyoterapi lokal
ileri inrezektabl hastalıkta bu gün için standart
tedavi şeklidir. Adjuvan tedavide yüksek risk taşıyan
hasta grubunda da umut vaad etmektedir. Ancak
uygulanan tedavilerin özellikle mukozit ve kilo kaybı
başta olmak üzere birçok toksisitesi bulunmaktadır. Bu
nedenle kemoradyoterapi tedavisi yeterli performansı
ve psikososyal desteği bulunan hastalarda
uygulanmalıdır. Yine bu hastaların yoğun bir şekilde
analjezik, oral bakım ve nutrisyonel desteğe
gereksinimi bulunduğundan, bu koşulların
sağlanabileceği belirli merkezlerde tedavilerin
yürütülmesi esastır.
|
TEK
AJANLI KONKOMİTTANT KEMORADYOTERAPİ
İngiltere’de The Christie Hospital’da yapılan
değerlendirmede RT ile birlikte (100mg/m2) metotreksat
3 hafta süre ile 313 hastaya uygulanmış. RT miktarı
15-16 fraksiyonda toplam 50-55 Gy olarak
uygulanmış. Erken dönem hasarlarda artış olduğu fakat
geç dönem hasarlarda değişiklik olmadığı saptanmış.
Tümöral dokunun kontrolü metotreksat kullanımı ile
%50’den %70’e , sağkalım oranı %37’den %47’e çıkmış.
Orafarengeal tümörlerde uygulanan eşzamanlı RT +
metotreksat, yalnız RT kullanımına göre %38’lik bir
başarı sağlamış. Bunların yanında yukarıda
bahsedildiği gibi 5-FU ve sisplatin de
kullanılmaktadır.
|
BAŞ-BOYUN KANSERLERİNDE UYGULANAN KONKOMİTTANT
KEMORADYOTERAPİ RANDOMİZE ÇALIŞMA SONUÇLARI |
TEK AJANLI
Enstitü |
Hasta sayısı |
RT miktarı |
Kemoterapi
|
Radyoterapi
|
Konkomitant kemoradyoterapi |
NCOG |
104 |
70Gy(1,8Gy/gün) |
Bleomycin 5mg X2 /hafta(1-7
hafta) |
LC:%35
DFS:%15
S: %24 |
%70
%31
%43 |
EORTC |
224 |
64Gy(1,8Gy/gün) |
Bleomycin 15mg X2 /hafta(1-5
hafta) |
DFS:%22
S: %23 |
%23
%22 |
Chiristie
hospital |
313 |
50-55Gy (3,3Gy/gün) |
Metotreksat 100mg/m2
0-14.günlerde |
LC:%50
S: %37 |
%70
%47 |
NCI Canada |
175 |
66Gy (2Gy/gün) |
5-FU 1200mg/m2
1-3, 15-17 günleri arası |
DFS:%30
S: %50 |
%50
%63 |
Yale Unv. |
195 |
68Gy (2Gy/gün) |
Mitomycin-C 15mg/m2 /gün
(1-43) |
LC:%54
S: %42 |
%76
%48 |
|
|
|
MULTİAJANLI
Enstitü |
Hasta sayısı |
RT miktarı |
Kemoterapi |
Radyoterapi |
Konkomitant kemoradyoterapi |
Cleveland Clinic |
100 |
66-72Gy
(1,8-2Gy/gün) |
5-FU 1000mg/m2 + Sisplatin 20mg/m2
1-4, 22-25 |
LC:%35
DFS:%52
S: %58 |
%55
%67
%58 |
Princess Margerat Hospital |
209 |
50Gy
(2,5 Gy/gün) |
MMC 10mg/m2
5-FU 1000mg/m2 |
LC:%40
S: %40 |
%40
%40
|
NICR Italy |
157 |
66 Gy |
5-FU 200mg/m2
CDDP 20mg/m2 |
LC:%32
DFS:%9
S: %10 |
%64
%21
%24 |
GORTEC
94-01 |
226 |
70 Gy
(2Gy/gün) |
Carboplatin 70mg/m2
5-FU 600mg/m2/gün |
LC:%25
DFS:%15
S: %16 |
%48
%27
%23 |
|
|
KAYNAKLAR
1-
Kayıhan E., Erişen L. Baş– Boyun kanserleri, Nobel
Tıp Kitabevi, İstanbul 2003.
2- David M.B. The role
of combined radiotiontherapy and chemotherapy the
management of locally advanced squamous carcinoma of
the head and neck, In: Carlos A.P., Edward C.H.,
Luther W.B., Rupert K.S. editors. Principles and
practice of radiation oncology, 4th edition;
Lippincott Williams& Wilkis; Philadelphia 2004,
905-914
3- Lundberg W.B. (Çev:
Zengin N.) Baş boyun kanserlerinde kemoterapi. In: Lee
K.J. (Çev:Önerci M., Korkmaz H.) Güneş Kitabevi,
Ankara 2004, 371-378
4- Jonardan D.K. (Çev:
Eren M.) Baş boyun kanserlerinde kemoterapi. In:
Balanger J.J., Snow J.B. editors (Çev: Şenocak D.)
Otolaringoloji- Baş Boyun Cerrahisi, Nobel Tıp
Kitabevi, İstanbul 2000, 658-669
|
|
|
|
|