FASİYAL PLASTİK
CERRAHİ YAKLAŞIMLARI
Dr. Uğur DOKUZLAR, Aralık 2006 Moderatör: Prof. Dr.
Selçuk ONART |
Günümüzde toplumun refah seviyesinde yükselme,
beklenen yaşam sürelerinde artış ile birlikte yaşlı
nüfusun atışına bağlı olarak daha fazla sayıda dış
görünüşü düzeltici müdahaleler yapılmaktadır. Bu
işlemler değişik nedenler ile oluşan deformitelerin
giderilmesi amacıyla zorunlu olarak yapılabilse de
genellikle kişilerin kendini daha iyi hissetmek için
kendi istekleri ile yaptırdıkları işlemlerdir. Bu
nedenle bu kişilerin beklentileri daha yüksektir ve
memnun edilmeleri zordur. Bu nedenle bu işlemler
yapılmadan önce kişi ile iyi bir iletişim sağlanmalı,
beklentileri net şekilde ortaya konulmalı ve uygun
işleme karar verildikten sonra başarısızlık
olasılıkları da kişi ile paylaşılmalıdır. Kulak Burun
Boğaz branşı olarak direkt muhatap olmadığımız bu
hasta grubu ile baş-boyun bölgesinde yapılan değişik
işlemler nedeni ile karşılaşabilmekteyiz. Bu nedenle
değişik plastik cerrahi girişimlerinin nasıl yapıldığı
ve sonuçları konusunda en azından teorik olarak
bilgimizin olması ve sınırlı olarak olsa da
uygulayabilmemiz kendi mesleki güvenimiz ve hasta
memnuniyeti açısında yararlı olacaktır. |
PEELİNG
Yaşlanmanın sonucu
olarak;
• Subepidermal
kollajen
azalır
• Epidermis
elastisitesi azalır
• İrregüler bağ dokusu
oluşur (elastosis)
•
Epidermis ince ve atrofik
görünür. (Resim I)
Cildin deforme olmuş bu
yüzeyel katmanlarının değişik yöntemlerle soyulması ve
yeni oluşan daha sağlıklı cilt ile daha genç, sağlıklı
bir görünüş elde etmek için uygulanan bir işlemdir.
Bilinen en eski estetik müdahaledir. Tarihçesi Eski
Mısır uygarlığına kadar uzanır. Güneşe maruziyet
nedeniyle koyulaşan cildin toplumun alt katmanlarından
birine ait olunduğu izlenimi yaratması nedeniyle
özellikle kadınlar tarafından su mermeri, yağ, tuz ve
süt gibi maddeler ile hazırlanan karışımlar ile koyu
renk almış cilt soyulmaktaydı. Başka toplum-larda da
değişik nedenlerle bezer işlemler yapılmaktaydı. Eski
Türk kavimlerinde bu amaçla ısı kullanılırken Amerikan
yerlileri sünger taşı ve idrar ile mekanik temizlik,
çingene kavimleri özel gizli formüllerini
kullanmaktaydı.
Modern tıp uygulamasında
peeling ilk kez alman dermatolog P. G. Unna tarafından
1982’de Resorcinol, salisilik asit, fenol,
trikloroasetikasit karışımı kullanılarak
tanımlanmıştır. Daha sonra 1903’te MacKee akne
tedavisinde fenolün yüzeyel uygulamasını tanımlamış;
Birinci Dünya Savaşı sırasında La Gasse fenolü yüz
yanıklarının tedavisinde kullanmıştır.
Peeling amacı ile
kullanılan maddeler temel olarak yanık oluşturmakta ve
sonrasında bu dokuların dökülmesi ile alttan yeni doku
gelişim sağlanmaktadır. Uygulanan ajanın etki
derinliğine göre;
• Yüzeysel/Çok yüzeysel
• Orta
• Derin, olarak
sınıflandırılır.
Yüzeysel/Çok
yüzeysel peeling, Komedonal akne, melasma
tedavisi, cilt gençleştirme ve vücudun diğer
bölgelerindeki uygulamalarda kullanılabilir. Tek
uygulama genellikle yeterli olmaz ve maksimum yarar
elde edilebilmesi için 1-4 haftada bir, 4-6 kez
uygulamaya ihtiyaç duyulur. Cildin çok yüzeyel
kısımlarında hasra oluşturan ajanlar kullanıldığı için
komplikasyon riski düşük bir işlemdir ve iyileşme 1
ile 5 gün arasında tamlanır. (Resim 2-3)

Orta ve Derin
peeling aktinik değişimler preneoplastik
lezyonlar, yüzdeki kırışıklıklar, pigmenter diskromia,
bazı yüzeysel skarların giderilmesi, akne vulgaris ve
rosacea tedavisinde kullanılır. Daha derin etkili
ajanlar kullanıldığı için daha dikkatli uygulanması
gereken, komplikasyon riski daha yüksek ve daha ağrılı
işlemlerdir. Ancak daha az sayıda uygulama istenilen
sonuca ulaşmada yeterli olmaktadır. (resim14-15)

Cildin yüzeysel
katmanlarına uygulanan bir işlem olsa da;
• Kollajen damar
hastalığı
• Aşırı skar oluşumu
hikayesi
• Son 2 yıl içinde “İsotretinoin”
kullananımı
• HIV
taşıyıcılığı olan
• Mental
ve fiziksel durumu iyi olmayan
• İşlem sonrası güneşten
kaçınamayacak kişilere uygulanmamalıdır. Bu kişilere
uygulanması durumunda işlemin başarı olasılığı düşük
olacağı gibi kişilerin mevcut sağlık riskleri de
artacaktır.
İşlem yapılacak
kişinin 24 saat öncesinden itibaren makyaj yapması
yasaklanır. İşlem öncesinde kişi dikkatli şekilde
tekrar muayene edilmeli; cilt bütünlüğünün tam ve
cildin sağlıklı olduğuna emin olunmalıdır. Daha sonra
cilt üzerindeki yağ alkol, aseton, freon gibi yağ
çözücü ajanlar ile temizlenir. İşlem öncesinde ve
sonrasında antibiyotik verilmesine gerek yoktur. Ancak
aktivasyon olasılığı nedeniyle antiviral ajanlar
verilebilir. Uygulama fenol ile yapılacaksa sistemik
dolaşıma geçebileceği akılda tutulmalı hastanın damar
yolu açık olmalı, mümkünse EKG monitörize edilmeli ve
uygun analjezi ve sedasyon sağlanmalıdır. Uygulama
öncesi ve sonrası hospitalizasyon gerekmez ve ayaktan
tedavi şeklinde yapılabilir.
İşlem sonrasında geçici
olarak yarı geçirgen kapama yapılabilir. İşlem
uygulanan sahada epitelizasyon 7-9 günde tamamlanır.
Bu iyileşme dönemi boyunca saha sık sık temizlenmeli
ve nemli tutulmalıdır (resim 4-5). Uygulama
sonrasında oluşacak ağrının önlenmesi amacıyla soğuk
kompres yapılabilir. Bu kişiler iyileşme
tamamlanıncaya kadar güneşten uzak durmalıdır. Güneşe
maruz kalmak zorunda olan kişiler mutlaka yüksek
koruma faktörlü güneş kremleri kullanmalıdır.

Her ne kadar cilt
yüzeyinde yapılan işlemler olsa da bu işlemler
sonrasında da bazı istenmeyen durumlar
oluşabilmektedir. Olası bazı sorunlar;
• Hiperpigmentasyon (resim
6)
• Hipopigmentasyon (resim
7)
• Persistan eritem(resim8)
• Demarkasyon hatlarının
belirgin olması (resim9)
• Herpes aktivasyonu(resim10)
• Enfeksiyon(resim11-12)
• Aşırı skar
oluşumudur.(resim13) |
|
 |
 |
Resim
6 |
Resim
7 |
 |
 |
Resim
8 |
Resim
9 |
 |
 |
Resim
10 |
Resim
11 |
 |
 |
Resim
12 |
Resim
13 |
|
Bu tür sonuçlar ile karşılaşılmaması için hasta seçimi
dikkatli yapılmalı, işlem öncesi ve sonrası hasta
dikkatli şekilde takip edilmelidir. Özellikle
hastaların işlem sonrasında güneşten uzak durmaları
sağlanmalıdır. İşlem öncesi ve sonrasında kısa süreli
antibiyoterapi ve/veya antiviral ajan verilmesi de
yararlı olabilir. |
CERRAHİ GİRİŞİMLER
Resim
16
Yaşlanma belirtilerinin
ilk ortaya çıktığı ve en fazla göze battığı yer
yüzümüzdür. Yaşlanma sürecinin doğal bir sonucu olarak
cilt elastisitesi ve gerginliği azalmakta, cilt altı
yağ dokusu azalmakta ve yer çekiminin etkisi ile
ciltte sarkmalar meydana gelmektedir (resim16)
Genç ve sağlıklı görüntü için;
• Yüzü boyundan ayıran
net mandibula hattı
• Servikomandibuer açı<
90°
• Tiroid çentiği hafifçe
izlenmeli
• Boyunda horizontal
çizgilenme olmamalıdır. Zaman içinde değişik
nedenlerle bu ideal görüntüyü kaybeden insanlar tekrar
eski görüntülerine kavuşmayı istemektedir. Yüzeyel
işlemler ile bu sağlanamadığında daha invaziv
girişimler gündeme gelir. Yüz gerginleştirme ile
ilgili ilk girişim 1906’da Luxor tarafından alına
uygulanmıştır. Başlangıçta fazla uygu-lama alanı
bulmayan bu tür girişimler kişilerin sosyoekonomik
durumlarında iyileşme yaşam kalitesi beklentilerinde
artış ile birlikte 1970’lerden sonra giderek artan bir
popülarite kazanmıştır. Bu tür işlemler için ideal
hasta grubu;
• Sigara içmeyen
• Kemik hatları belirgin
• Hiyoid kemiği normal
pozisyonunda
• Cilt elastisitesi iyi
• Beklentileri gerçekçi
olanlardır.
Estetik görüntü için
yapılan her işlem gibi bu işlemler öncesinde de
ayrıntılı anamnez alınmalı, hastanın beklentileri
öğrenilmelidir. Ardından fizik muayenede saptanan
asimetriler hasta ile paylaşılmalıdır. İşlem öncesinde
mutlaka anterior, oblik ve profilden fotoğraf
çekilmeli ve arşivde saklanmalıdır. Bunlara ek olarak
kişi gülümserken veya diş gösterirken fotoğrafların
çekilmesi yüz hatları üzerine platismanın etkisini
göstermek açısından yararlıdır. Sonrasında
yapılabilecek işlemler ve olası sonuçlar hasta ile
tartışıldıktan sonra yapılacak işleme karar
verilmelidir.
1980 yılında Dedo
tarafından baş boyun cildinde meydana gelen patolojik
değişimlerin sınıflandırılması amacıyla bir
klasifikasyon sistemi geliştirilmiştir.
Dedo
Klasifikasyonu
Klas I : Normal
genç hasta (mental açı normal, yağlanma az, cilt ve
platisma doğal)
Klas II: Yağ
depolanması veya kas sorunu olmadan servikal deri
gevşekliği
Klas III: Genetik
veya kazanılmış subkutan yağ depolanması
Klas IV: Değişik
derecede platisma sorunları
Klas V:
Retrognatisi olanlar
Klas VI: Anormal
hyoid yerleşimi |
Ritidektomi (Yüz Germe)
Bu yöntem temel olarak
cilt fazlalığı olan Klas I-II hastalara uygulanır. İlk
kez 1950’de Swanker tanımlanan “Klasik yüz germe”
ile başlamıştır. Daha sonra Skoog 1974 yılında “Subfascial
diseksiyon” yöntemini tanımladı ve 1976’da Mitz ve
Peyronie tarafında SMAS’ın tanımlanması ile
günümüzdeki uygulamalar başlamıştır. SMAS yüzün mimik
kaslarının üzerini kaplayan ve üzerlerindeki gücü
dağıtarak mimik hareketlerini yumuşatan fibromüsküler
bir tabakadır (resim17). Yukarıda süperfisiyel
temporal fasya ve galea aşağıda platisma ile devam
eder. Cilt ile septalı bağlantıları vardır (resim18). |
 |
 |
Resim
17 |
Resim 18 |
|
İşlem genel anestezi
altında yapılır. Operasyona başlarken; nazolabial
kıvrım, çene hattı, mandibula köşesi, platisma
katlantıları, ağız komissürünün 2 cm yanı
işaretlenmelidir (resim19). Sonrasında temporal
saç çizgisine uygun olarak cilt insizyonu yapılır (resim20).
Daha sonra subkutan tabakanın hemen altından flep
eleve edilir (resim21). Flep elevasyonu için
sınır parotisin ön kenarıdır. Eğer zigomatik bölge
diseksiyonu yapılacaksa kıl kökleri takip edilmelidir.
Flep elevasyonu sırasında daha derine inilmesi fasiyal
paraliziye neden olabilir. Flep kaldırıldıktan sonra
SMAS direkt olarak kendi üzerine plika şeklinde veya
gevşekliğe neden olan fazlalıklar kesilip sütüre
edilir (resim22). İşlem sonrasında ciltte
oluşan fazlalıklar eksize edilir ve cilt gergin
olmayacak şekilde kapatılır (resim23-24-25-26).
Baskılı pansuman yapılır. Yeterli kanama kontrolü
yapılmış ise dren koyulması gerekmez. |
 |
 |
Resim 19 |
Resim 20 |
 |
 |
Resim 21 |
Resim 22 |
 |
 |
Resim 23 |
Resim 24 |
 |
 |
Resim 25 |
Resim 26 |
|
Derin plan ritidektomi
özellikle nazolabial kıvrım ve submental alana
müdahale edilebil-mesini sağlayan ileri bir yöntemdir
(resim27). Flep elevasyonunu takiben zigomatik
ark ile angulus mandibula arasında SMAS vertikal
olarak insize edilir. Sonrasında elevasyon parotis
kılıfı ve bukkal yağ dokuları üzerinden nazolabial
kıvrıma kadar devam eder. Sonrasında SMAS yukarı
çekilerek zigomatik ark seviyesine sütüre edilir. Bu
şekilde yukarı yönde oluşan çekim vektörleri nedeniyle
submental bölge ve nazolabial kıvrım seviyesindeki
kırışıklıklar giderilir.
Ritidektomi sırasında yapılan cilt insizyonu ve flep
elevasyonu sırasında sinir hasarı oluşması riski
nedeniyle minör sorunu olan hastalarda SMAS ve
platismanın askı sütürleri ile temporal kasa dikilmesi
güncel bir çözümdür (resim28). Bu işlem sonrası
doğala daha yakın bir görüntü elde edilir. |
 |
 |
Resim
27 |
Resim
28 |
|
Göz
Kapaklarına Yönelik Girişimler
İdeal
göz çevresi hatları medialde burun kökünden geçen
vertikal hattan başlar, hafif oblik olarak lateral
kantusa doğru devam eder. Yaşlanma belirtilerinin bir
diğer göstergesi göz kapaklarıdır. Yaşlanmanın yanı
sıra değişik medikal sorunlarda da göz kapaklarında
istenmeyen görüntü ortaya çıkabilir. Göz çevresinde
bulunan cildin oldukça ince olması ve subkutan doku
miktarının azlığı bu bölgeye yönelik girişimleri
zorlaştırmaktadır. Göz çevresi kaslarındaki
kasılmalara bağı olarak ortaya çıkan dinamik
çizgilenmelerin tedavisinde 6-9 ayda bir yapılan
Botox uygulamaları yeterli olurken kalıcı cilt
plikalanmalarında cerrahi girişimler gerekli olur.
Cilt altı yağ doku depolanmasındaki sorunlar,
hipertrofik veya pitotik lakrimal gland nedeniyle de
cerrahi müdahale ihtiyacı oluşabilir. Üst göz kapağına
yönelik girişimler;
• İnternal browpeksi
• Direkt browpeksi
• Alın
• Pretrichial
• Koronal
• Endoskopik
yaklaşımdır.
İnternal browpeksi, lateral 1/3’te belirgin olan
sorunların giderilmesinde kullanılır. Upper
blefaroplasti insizyonu yapılır. Süperior orbital rime
kadar cilt altı dokuları disseke edilir (resim29). |
Direkt browpekside ise
kaşların hemen üzerinden kıl foliküllerine zarar
verilmeden kaş çizgisine paralel bir insizyon yapılır.
Daha sonra bu insizyonu üzerinde fazlalık olduğu düşü-nülen
kadar cilt eksize edilir ve insizyon sütüre edilir (resim30).
Direkt cilt eksizyonu yapıl-dığı ve doku diseksiyonu
sınırlı olduğu için kolay uygulanan ve işlem sonrası
ödem ekimoz gibi sorunlara neden olmayan bir işlemdir.
Ancak yapılan insizyonun kamuflajının güç olması ve
sorunun en önemli nedenlerinden olan kas yapıya
müdahale edilmemesi nedeniyle işlem sonrası sorunun
tekrarlama riski işlemin dezavantajlarıdır.
Pretrichial insizyon, frontal saç çizgisinden yapılır
(resim31).
Sonrasında cilt subgaleal olarak disseke edilir ve
yeterli gerginlik oluşturulduktan sonra ciltteki
fazlalık eksize edilir. Yapılan insizyon frontal saç
çizgisi tarafından kamufle edilir. Aynı zamandan
frontal saç çizgisini miktar düşürerek daha estetik
bir görünüş oluşturur. İşlem sonrasında ciltte
oluşabilen duyu kaybı işlemin dezavantajıdır.
|
 |
 |
Resim 30 |
Resim 31 |
|
Koronal insizyon frontal
saç çizgisinin 5-7 cm gerisinden yapılır (resim32).
Pretrichial insizyonda olduğu gibi cilt eleve edilir
ve fazlalıklar eksize edilir. İnsizyon, tamamen
saçların arasında kaldığı için işlem sonrasında
dışarıdan fark edilemez. Daha geniş bir görüş alanı
sağlayarak daha rahat bir çalışma alanı sağlar. Bu
yöntem sonrasında da duyu kaybı olabilir. Bu yöntemin
bir diğer dezavantajı da frontal saç çizgisini
yükseltmesidir. Bu dezavantajların ortadan
kaldırılması için endoskopik girişimler kullanılmaya
başlanmıştır (resim33). Böylece saç çizgisinin
gerisinden yapılan 1 cm’lik 3-4 insizyon yeterli
olmaktadır. Ancak özel eğitim ve ekipman gerekliliği
nedeniyle sık kullanılmamaktadır. |
 |
 |
Resim 32 |
Resim 33 |
|
Genç insanlarda alt göz
kapağına bakıldığında cilt, m. orbicularis oculi ve
orbita yağ yastıkçığı tek parça olarak görülür;
alttaki kemik çatının sınırları izlenemez. Yaşlanma
ile birlikte bu bütünlük bozulur. Yağ dokusunda oluşan
psödoherniasyon nedeniyle göz altında çift kontur
izlenir. Ayrıca zaten oldukça ince olan cildin
yaşlanmaya bağlı olarak subkutan elemanlarını
kaybetmesi neniyle kemik çatı üzerindeki kamuflaj
etkisi azalır ve kemikler belirginleşir. Bu şekilde
alt göz kapağı altında kesecik görüntüsü oluşan
hastalarda direkt cilt kesisi ile fazlalık yağ dokusu
ve kas tabakası eksize edilebileceği gibi
transkonjuktival yol da kullanılabilir.
Alt göz kapağı
çevresinde bulunan yağ yastığı suborbicularis oculi
fat (SOOF) olarak i-simlendirilir. Bu tabakanın
belirginleşmesi yaşlanma belirtilerinden olan göz altı
torbalarının oluşmasına neden olur. Buradaki
patolojilerin düzetilmesi için genellikle iki yöntem
vardır.
1- Yağ Ekzisyonu:
Transkojuktival ya da transkutanöz yaklaşım
kullanılabilir. Göz kapağı preseptal planda disseke
edilir. Daha sonra arcus marjinalis seviyesinde septa
insize edilir. Yağ dokusu yerine yerleştirilir;
fazlalık varsa eksize edilir. Daha sonra septa tekrar
onarılır (resim34).
2- SOOF Repozisyonu:
Bu yöntemde diseksiyon malar bölgeye kadar
ilerletilir. Daha sonra fazlalık olan yağ dokusu
disseke edilen bu sahaya ilerletilir (resim35).
Bu şekilde alt göz kapağındaki fazlalık giderilir;
aynı zamanda malar bölgedeki yağ doku desteklenerek
daha düzgün bir kontur elde edilir (resim36).
|
 |
 |
 |
Resim 34 |
Resim 35 |
Resim 36 |
|
ALOPESİ TEDAVİSİ
Doğumda 1135 adet/cm2 saç teline sahip
olmamıza rağmen ilerleyen yaş ile birlikte bu yoğunluk
giderek azalır. Medikal açıdan sorun oluşturmayan bu
azalma bazı kişilerde psikolojik olarak sorun
oluşturmakta sosyal hayatlarını ve yaşam kalitelerini
bozmaktadır. Bu kişi-erin kendine saygısı azalmış,
mevcut durumları mental stres oluşturan, kendini
yaşlı, güçsüz, üretkenliğini kaybetmiş hisseden ve
daha çekingen davranışlar sergileyen bireyler olmaları
tedavi ihtiyacını doğurmuştur (resim37-38). Bu
nedenle saç dökülmesinin önlenmesi ve olu-şan
dökülmelerin giderilmesi için girişimler
geliştirilmiştir. Ancak yapılacak girişimlerin de bir
sınırı olduğu ve tamamen normal saç yapısının
oluşturulamayacağı bilinmelidir. Hasta
değerlendirilirken beklentilerinin gerçekçi olması
sağlanmalıdır. |
 |
 |
Resim 37 |
Resim 38 |
|
Saç dökülmesinin değişik
nedenleri bulunmaktadır. Ancak en sık neden erkeklerde
30’lu yaşlarda %30, 50’li yaşlara gelindiğinde %50
oranında görülen androgenetik alopesidir. Bu duruma
testesteronun yıkım ürünü olan dihidrotestesteronun
etkisi ile saç teli dayanıklılığının azalması, saç
telinin oluşturan anajenlerin azalması neden olur.
Daha az oranda olmakla birlikte adrenal korteksten
salgılanan androjenler nedeniyle kadınlarda da
görülebilir. Tedavisinde antiandrojenik etkili ajanlar
kullanılabilir. Bu ilaçların etkileri geç ortaya
çıkmakta ve etkin olmaları için sürekli kullanılmaları
gerekmektedir. Aynı zamanda hormonal sistem üze-rinde
etkili oldukları için yan etkileri nedeniyle dikkatli
kullanılmalıdır.
Alopesi
tedavisinden uygulanan girişimsel tedaviler
• Scalp redüksiyonu
• Scalp flepleri
• Saç greftleridir.
Genellikle erken yaşta
saç dökülmesi sorunu ile karşılaşan kişiler tedavi
için başvursa da tedavi için ideal hasta grubu ileri
yaştakilerdir. Bunun nedeni dökülmenin tamamlanması ve
saç sınırlarının son halini almasıdır. Erken dönemde
yapılan girişimler sonrasında dökül-menin devam etmesi
sonucu yapılan uygulama başarılı olsa da uzun dönem
başarısızlığı ile karşılaşılabilir.
Scalp Redüksiyonu,
ilk kez 1978 yılında Unger tarafından tarif
edilmiştir. Bu yöntem özellikle orta hatta belirgin
olan saç kayıplarının giderilmesinde etkilidir. Temel
olarak saç kaybı olan saha eksize edilir ve saçlı deri
kısımları eleve edilerek birbirine yaklaştırılır (resim39).
Bu şekilde kayıp olan saha tam olarak kapatılacağı
gibi diğer tedavi yöntemleri için uygulama sahasını
küçültmeyi de sağlayabilir. Daha fazla kayıp olan
kişilerde yönteme cilt altına yerleştirilen doku
genişleticiler ile cilt flepleri eklenebilir. |
Scalp
Flepleri,
özellikle frontal bölgede saç kaybını gidermek için
kullanılırlar. Bu yöntemde saç kabı olan kısımdaki
cilt eksize edilir ve saçlı deriden besleyici
damarları korunarak hazırlanan flep bu sahaya sütüre
edilir. İşlem sonrası sonuçların hemen elde edilmesi
bu yöntemin avantajıdır. Normal saçlı deri
kullanıldığı için önden bakışta doğal bir görüntü elde
edilir. Ancak saplı flep kullanıldığında ikinci aşama
gerekmesi yöntemin dezavantajıdır (resim40-41-42-43). |
 |
 |
Resim 40 |
Resim 41 |
 |
 |
Resim 42 |
Resim 43 |
|
Saç greftleri,
saç yapısı korunmuş olan kısımların enblok olarak
transferi yerine buralardan alınan küçük parçaların
kayıp olan sahaya yerleştirilmesini sağlar. Bu şekilde
daha geniş bir sahaya uygulama yapılabilir. İşlem
sonrası elde edilen yeni saçlı derideki saç teli
yoğunluğu daha az olacağı içi işlemin dikkatli
yapılaması gereklidir. Aksi durumda yapay bir görüntü
ortaya çıkar. Üç şekilde yapılabilir.
1- Punch Greft: Saçlı deriden punch ile alınan
parçalar kayıp olan sahada aynı punch ile açılan
deliklere yerleştirilir. Saç greftlerinin ilk
uygulanan şeklidir. Sonuç olarak yapay bir görüntü
ortaya çıkarması nedeniyle sık kullanılmamaktadır (resim44-45). |
 |
 |
Resim 44 |
Resim 45 |
|

2-
Strip Graft:
1964’te Vallis tarafından tanımlanmıştır. Scalp
flebine benzer ancak bu yöntemde besleyici damarlar
korunmaz. Lokal anestezi uygulaması sonrası saçlı
deriden uygun boyutta bir kısım tam kat olarak
çıkarılır ve defekt olan sahaya yerleştirilir (resim46).
Nakledilen saçlı deri difüzyon ile beslenir. Daha
önce scalp travması olan veya operasyon geçirmiş
kişilerde greft beslenmesi iyi olmayacağı için başarı
olasılığı düşüktür.
Resim 46 |
Foliküler Ünite Grefti: Strip greft yöntemi ile punch
greftin birleşimi bir yöntemdir. Lokal anestezi
sonrası saçlı deriden tam kat greft alınır. Bu greft
1-4 saç folikülü içeren parçalara ayrılır (resim47).
Daha sonra defekt sahasına keskin bir bisturi ile saç
teli büyüme yönüne paralel olarak açılan yuvalara her
bir greft arasında 1-2 mm aralık olacak şekilde
yerleştirilir (resim48-49). Bu sırada greftin
epidermisini scalp epidermisinin hafifçe üzerinde
olmasına dikkat edilmelidir (resim50). Scalp
epidermisinin altına yerleştirilirse kist oluşumu veya
saç telinin içe doğru büyümesi gibi sorunlar ile
karşılaşılabilir. |
 |
 |
Resim 47 |
Resim 48 |
 |
 |
Resim 49 |
Resim 50 |
|
Fasiyal Plastik Cerrahide Kullanılan İmplantlar
Fasiyal plastik cerrahi
uygulamaları sırasında kişide kötü görüntüye neden
dokular eksize edilir. Ancak kötü görünüşün nedeni her
zaman doku fazlalığı değildir. Bazı durumlarda
dokuların eksikliği de sorun yaratır. Yüz hatlarının
fazla keskin olması, malar yağ dokunun az olması, göz
altlarının çökük olması kişinin olduğundan daha yaşlı
ve bitkin görünmesine neden olur. Konturların
yuvarlaklaştırılması, doku eksikliklerinin giderilmesi
kişinin daha geç bir görünmesini sağlar. Bu durumlarda
mümkün olduğu kadar hastadan elde edile-bilen
materyaller ile eksiklik giderilmeye çalışılır. Ancak
bu yeterli olmadığı zaman dışarıdan yapay materyaller
kullanılması gerekliliği ortaya çıkar.
Kullanılacak
İmplantların Özellikleri
1.Dokuya uyum
sağlamalı
2.Dokular
tarafından özelliği değiştirilmemeli
3.Yabancı cisim
reaksiyonu oluşturmamalı
4.Alerjik
reaksiyon oluşturmamalı
5.Kimyasal
reaksiyonlara girmemeli
6.Karsinojenik
olmamalı
7.Gerilim ile
oluşan deformasyonlara dayanabilmeli
8.Sterilize
edilebilmeli
9.Sorun olduğunda
kolay çıkarılabilmelidir.
İdeal implant maalesef
yoktur. Tüm implantların avantajlı olduğu kadar
dezavantajları da vardır. Kullanılacak implant her
hasta için mevcut sorunlar göz önüne alınarak
kar-zarar hesabı yapılarak seçilir. Yerleştirilen
implant dokuda 1/0,7 oranında bir etki oluşturur.
Özellikle malar bölgeye koyulan implantlarda daha az
bir etki ortaya çıkabileceği unutulma-malıdır.
Çeneye yerleştirilen
implantlar ağız içinde yapılan bir kesiden
yerleştirilebileceği gibi dışarıdan bir kesi ile de
yerleştirilebilir. Dışarıdan kesi yapılması iz
kalabileceği için pek tercih edilmez. İşlem lokal
anestezi ile yapılabilir. İntraoral çalışılan
hastalarda işlem öncesi ve sonrası antibiyotik
verilmesi gereklidir.
Malar implant
yerleştirilmesi sırasında Caldwel-Luc
operasyonundakine bir kesi yapılır, yumuşak dokular
kemik üzerinde eleve edilir (resim51). Daha
sonra implantların yerleş-tirileceği yerler tespit
edildikten sonra kemikte delik açılır ve implantlar
vidalar ile tespit edilir (resim52). |
 |
 |
Resim 51 |
Resim 52 |
|
İmplant
Yerleştirilmesinin Komplikasyonları
Erken Dönem
1- Kanama/Hematom
2- Sinir hasarı (resim53)
3- Enfeksiyon
4- Yanlış yerleştirme (resim54)
Geç Dönem
1- İmplant migrasyonu (resim55)
2- Enfeksiyon/atılma
3- Post enfeksiyon
deformiteleri
4- Kemik rezorbsiyonu (resim56)
5- İmplant mobilizasyonu |
 |
 |
Resim 53 |
Resim 54 |
 |
 |
Resim 55 |
Resim 56 |
|
Sliding Genioplasty
(Çene İlerletme): OSAS tedavisinde tedavi amacıyla
kullanılan bu yöntem çeneyi belirginleştirmek için
estetik amaçlı olarak yapılabilir. İmplant
kullanımının iyi bir alternatifidir. En önemli
avantajı hastanın kendi dokusu kullanılır. İşlem
sırasında mandibula yüksekliği de düşürülebilir.
Uygun boyutta implantın bulunamadığı ciddi
mikrognatilerin giderilmesinde ve implant
uygulamasının başarısız olduğu revizyon vakalarında
kullanılabilir (resim57).
İşlem genel anestezi altında yapılır. Gingivobukkal
sulkustan yapılan insizyon sonrası kemik üzerindeki
yumuşak doku eleve edilir. Kaslara zarar verilmeden
kemik horizontal olarak kesilir ve alttaki serbest
fragman öne çekilir. Pozisyonu tespit edildikten sonra
uygun boyda bir plak ile sabitlenir (resim58). |
 |
 |
Resim 57 |
Resim 58 |
|
Fasiyal Plastik Uygulamalarında Kullanılan Enjektabl
Materyaller
Yüzde yaşlanma ile birlikte ortaya çıkan çizgilerin
tedavisinde ritidektomi gibi invaziv bir girişimden
çekinen kişilerde cilt altına kırışıkları giderecek
maddelerin enjekte edilmesine yönelik girişimler
giderek daha popüler olmaktadır (resim59).
Uygulamanın öğle yemeği arasında bile yapılabilecek
kadar kolay ve hızlı olması, işlem sonrası bakım
gerekmemesi, diğer yöntemlere göre daha ucuz olması bu
yöntemi cazip hale getirmektedir. Ancak etki süresi
sınırlıdır ve tekrarlaya uygulamalara ihtiyaç duyulur.
Enjeksiyon seçilen materyalin özelliğine bağlı olarak
dermis, subkutan yağ doku veya kas tabakasına
yapılabilir (resim60). |
 |
 |
Resim 59 |
Resim 60 |
|
Sığır Kollajeni;
bu amaçla ilk kullanıma giren materyaldir. Sığırların
dermal kollajeninden hazırlanır. Hazırlanan
preparatlara genellikle lokal anestetik eklenerek
işlemin rahat yapılması sağlanır. Aslında verilen
kollajen çevre dokudan ve inflamatuar hücrelerden
salgı-lanan kollajenaz tarafından yıkılır. Bu sırada
oluşan inflamatuar yanıt nedeniyle bölgeye göç eden
fibroblastlar tarafından salgılanan yeni kollajeninin
depolanması asıl etkisidir. Otoimmün hastalığı
olanlar, daha önce anaflaktoid reaksiyon öyküsü
olanlar, immünsüpresan tedavi alanlar, uygulama
sahasında aktif enfeksiyonu olanlar ve enjeksiyon
materyalinde yer alan herhangi bir maddeye alerjisi
olanlar bu uygulama yapılmamalıdır.
Uygulama yapılacak saha temizlenip enjeksiyona hazır
hale getirildikten sonra düz bir hat şeklinde
enjeksiyon yapılır. Burada unutulmaması gereken almak
istediğimiz sonuçtan daha fazla enjeksiyon
yapılmalıdır. Ayrıca uygulama miktarını
kararlaştırılmasını güçleştireceği için lokal
anestetik enjeksiyonu yapılmamalıdır. İşlem sonrası
ilaç kullanımı veya herhangi bir aktivite kısıtlaması
gerekmez. Bu işlem sonrasında, lokalize
hipersensitivite reaksiyonu, sistemik hipersensitivite
reaksiyonu, granülasyon oluşumu (resim61),
steril abse (Tip IV hipersensitivite reaksiyonu) (resim62),
lokal doku nekrozu (resim63), herpes
reaktivasyonu (resim64), yanlış enjeksiyon,
görme kaybı (retinal arter oklüzyonu) gibi
komplikasyonlar ile karşılaşılabilir. |
 |
 |
Resim 61 |
Resim 62 |
 |
 |
Resim 63 |
Resim 64 |
|
Özellikle deli dana hastalığının yarattığı güvensizlik
nedeni ile sığır kollajeni ile hazırlanan materyallere
alternatif aranmaya başlandı. Bu amaçla
kullanılabilecek en ideal madde kişinin kendi
dokularından hazırlanan maddelerdir. Bu amaçla
kullanılan Autologen™ değişik nedenlerle eksize
edilen kişinin kendi derisi laboratuarda işlenmesi ile
hazırlanır (resim65-66). Dokudaki intakt
kollajen lifleri ayrıştırılarak enjeksiyona uygun hale
getirilir. Enjeksiyon materyali anestetik içermediği
için uygulama ağrılıdır. Uygulama sırasında gerekenden
%20-30 daha fazla verilir. İşlemin etki süresi
öngörülememekle birlikte 6-9 ay kadar sürmektedir. FDA
tarafında henüz onaylanmamış bu yöntemin en büyük
dezavantajı elde edilebilen materyalin çıkarılan deri
miktarına bağlı olmasıdır. |
 |
 |
Resim 65 |
Resim 66 |
|
Daha
uzun etkili enjeksiyon materyali temini sırasında
hücre kültüründe üretilen canlı fibroblastların (Isolagen™)
kullanımı devreye girmiştir. Bu işlem için öncelikle
hastanın kulak arkasından 3 mm bir deri parçası
alınır. Bu dokudan elde edilen fibroblastlar hücre
kültürü ile çoğaltılır. Bu hücreler
enjeksiyona hazır hale
getirildikten sonra istenen sonucun %300’ü kadar
hastaya verilir (resim67). Bu şekilde kollajen
yerine onu üretecek hücrelerin verilmesi etki
süresinin çok daha uzun olmasını sağlar.
Kültürde üretilen ancak enjeksiyon için kullanılmayan
hücreler kriyopresipitat olarak daha sonra kullanılmak
üzere depolanabilir, ancak enjeksiyon için hazırlanan
hücreler bekletilmemelidir. Özellikle transport
sırasında materyal bozulabileceği için dikkatli
olunmalıdır. Verilen maddenin kollajen değil de onu
üretecek hücreler olması nedeniyle etkinin ortaya
çıkması 3 ayı bulabilir.
Kadavra kollajen
matriksi ile hazırlanan Dermalogen™ sığır
kollajeni kullanımının bir diğer alternatifidir. Ancak
pahalı olması ve etki süresinin kısa olması
dezavantajlarıdır. Yine kadavradan elde edilen fascia
latanın irradiye edilmesi ile elde edilen Fascian™
enjeksiyon sahasında kollajen oluşumunu uyararak
etki gösteren bir diğer materyaldir.
Kişiye
uygulanan liposuction işlemi sırsında elde edilen yağ
subkutan dokuya enjekte edilerek konturların
düzetilmesini sağlar (resim68).
Fournier’in tanımladığı yöntemde ise hazırlanan yağ
dermise enjekte edilir. İşlem sonrasında adipositler
parçalanır; intrasellüler fibrözsepta dermisin fibröz
dokusunu destekler. Yağ enjeksiyonunu en büyük
dezavantajı verilen yağın ne kadarının absorbe
olacağının tahmin edilememesidir.
Cilt altı doku kaybını
gidermek için kullanılan bir madde de silikondur.
Enjeksiyon sahasında fibroblast aktivitesini uyararak
kollajen yapımını arttırır. Bu amaçla silikon
subdermise 0,01 ml’lik mikroenjeksiyonlar şeklinde
uygulanır. Diğer enjektabl maddelerden farklı olarak
silikonunun etkisi kalıcıdır ve istenenden daha az
verilmelidir.
Kasların
hiperfonksiyonuna bağlı olarak ortaya çıkan fasiyal
çizgilerin tedavisinde nöromusküler bileşkede
asetilkolin salımını bolke ederek flask paralizi
oluşturan Botox kullanılır. Her bir enjeksiyon
sahasına 2,5-5 U olacak şekilde uygulanır. İşlemin EMG
eşliğinde yapılması başarı oranlarını arttırır. Botox
için letal doz 40U/kg’dır.
Tüm
bu işlemler tıbbi gereklilikten çok kişilerin
kendilerini mutlu hissetmeleri için yapılmaktadır.
Böyle isteğe bağlı işlemler sonrası kişilerin memnun
edilmesi kolay değildir. Ayrıca tüm tıbbi
uygulamalarda olduğu gibi bu işlemlerin de bazı olası
riskleri mevcuttur. Bu olası sorunlar işlem öncesi
kişi ile ayrıntılı şekilde tartışılmalı ve kişinin
beklentilerine en uygun yöntem kişi ile birlikte
kararlaştırılmalıdır.
|
|