|
|
BELL PARALİZİSİ
Dr. Göktuğ SARAYDAROĞLU, Eylül 2005 |
A-
FASİYAL SİNİR ANATOMİSİ
Fasiyal sinir klasik
olarak seyri boyunca 3 bölümde incelenir. Buna göre;
1- Supranükleer parça
2- Nükleer parça ve
beyin sapı
3-İnfranükleer parça
1- Supranükleer
Parça: Fasiyal sinirin primer somatomotor korteksi
presentral girusta yerleşim gösterir. Yüzün ifadesi
gibi fasiyal sinirin istemli karmaşık motor
fonksiyonları bu alanda kontrol edilir. Bu alandan
köken olan nöronlar Capsula İnterna’dan geçerek aşağı
seyrederler ve ponsta kaudal kısımda çoğu nöron beyin
sapını karşı taraftaki fasiyal sinir çekirdeğine
ulaşmak için çaprazlar. Az sayıda fasiyal sinir
lifleri ipsilateral fasiyal çekirdeği innerve eder ve
bunların büyük bir çoğunluğu sinirin temporal dalını
oluşturur. Bu ayırım klinisyenin, fasiyal paralizinin
santral ya da periferik kaynaklı olduğunu
değerlendirmesi açısından önem taşır. Santral
lezyonlarda alın kaslarının hareketi her iki serebral
korteksten innerve olduğu için korunurken, periferal
lezyonlarda fasiyal sinirin tüm dalları etkilenir.
Aynı zamanda ruhsal duruma bağlı istemsiz yüz
ifadelerden sorumlu olan hipotalamus, globus pallidus
ve frontal lobdan da fasiyal sinir çekirdeğine
extrapyramidal impulslar gelmektedir. Görme
sisteminden fasiyal çekirdeğe gelen ek projeksiyonlar
ise göz kırpma refleksini oluşturur. Ayrıca trigeminal
çekirdekten ve sinirden gelen projeksiyonlar ise
korneal reflekse katkıda bulunurken, odituar
çekirdekler yüksek seslere karşı gözlerin istemsiz
kapatılmasına yardımcı olur.
2- Nükleer Parça ve
Beyin Sapı: Fasiyal motor çekirdeğin efferent
projeksiyonları fasiyal kollikulus ya da internal genu
altındaki abdusens çekirdeğini kaudal ucu üzerinden
dönüp toplu bir demet oluşturarak ayrılır. Nöronlar
daha sonra pontomeduller bileşkede beyin sapından
çıkarlar. Motor çekirdeği yaklaşık 7000 efferent, 3000
duyu (afferent) olmak üzere yaklaşık 10000 kadar sinir
lifinden oluşur. Duyu liflerinin çekirdeği ise
salivator çekirdektir.
Yüzün mimik kaslarına
motor innervasyonu sağlamasının yanı sıra fasiyal
sinir, dış kulağın cilt duyusu, propriosepsiyon,
lakrimasyon ve salivasyon ve kısmen tat duyusundan
sorumludur. N. intermedius veya Wrisberg siniri olarak
adlandırılan bu sinirler demeti, beyin sapından
fasiyal sinirin motor dalı komşuluğunda yer alır. N.
intermedius fasiyal sinirden çok kokleovestibüler
sinir kompleksine yapışmıştır ve meatus akustikus
internaya ulaştığında 7. sinirin arkasına geçer.
Lakrimal, submandibuler,
sublingual ve minör tükürük bezlerini innerve eden
preganglionik parasempatik nöronlardır. Bu sinirin
hücreleri superior salivator çekirdekten köken alır ve
fasiyal sinirle abdusense çekirdeğini geçtikten sonra
birleşir. Fasiyal sinirle birlikte temporal kemik
içinde genikulat gangliona ulaşana kadar ilerler. Bu
noktada ganglion pterigopalatinaya giden nöronları
kapsayan, büyük süperfisyal petrozal sinir dalları
sinir dışında çıkar. Büyük superfisyal petrozal sinir
sonunda lakrimal, minör tükürük ile damağın ve
burunun mukozal bezlerini innerve eder. Kalan lifler
korda timpaninin bir kısmını oluşturur; submandibuler
gangliona gelir ve sonunda da submandibuler ve
sublingual tükürük bezlerine ulaşır. Korda timpaninin
diğer bir kısmı ise yumuşak ve sert damakta olduğu
gibi dilin 2/3ön kısmındaki tat tomurcuklarından uyarı
alırlar.
3- İnfranükleer
Parça: Bu kısım 6 ayrı lokalizasyonda
değerlendirilmektedir;
a- Serebellopontin Köşe:
Fasiyal sınırın beyin sapını terk ettiği sulcustan
internal akustik kanala kadar olan segmenttir. Burada
fasiyal sinir, vestibüler sinir ve iç kulak yoluna
giden damarların oluşturdukları demete Akustikofasiyal
Pedikül adı verilir. Serebellopontin köşe ve iç kulak
kanalındaki lateral seyirleri sırasında fasiyal ve
kokleovestibüler sinirlerin göreceli pozisyonları 90°lik
bir rotasyonla değişir. Serebellopontin köşede fasiyal
sinir piamater ile sarılmıştır. Serebellospinal sıvı
içinde yüzer ve epinöriumdan yoksundur. Sonuç olarak
sinir travmaya ya da bu bölgedeki manüplasyonlara çok
duyarlıdır.
CP köşeyi geçtikten
sonra fasiyal sinir petröz kemiğin arka yüzü boyunca
temporal kemiğe girer. Temporal kemik boyunca
stilomastoid forameni terk edene kadar sinüs fallopian
kanalı olarak da bilinen fasiyal kanal içinde yaklaşık
3 cm.lik bir yol kateder.
b- İnternal Akustik
Kanal (İAK): Serebellopontin köşe geçtikten sonra
fasiyal sinir petröz kemiğin arka yüzü boyunda
internal odituar meatusu delerek temporal kemiğe giriş
yapar. İAK sonunda dış kenarda kemiğin sırtı vardır.
Bu da İAK’ı üst ve alt olarak 2’ye ayırır. Yine bir
vertikal kesitle (Bill’in barı) ile tekrar bölünür (ön
ve arka). İAK’daki seyri boyunca fasiyal sinirin dural
kaplaması epinöriuma dönüşüm gösterir.
c- Labirenter Segment:
Fasiyal sinir petröz kemik eksenine hemen hemen dik
bir seyirle kemiğin üst yüzünün hemen altına kadar
sokulur, burada 1. dirseğine yaparak geri döner ve bu
segment genikulat gaanglionla son bulur. Bu segmentin
boyu 3-5 mm kadardır. Burada sinir kokleanın 1. turu
ve süperior semisirküler kanal ile komşu olduğundan bu
kısma labirenter segment adı verilir. Burası 0,68 mm
çapıyla fasiyal kanalın en dar kısmı olup sinirin
travma veya inflamatuar hadiselerden en çok etkilenen
bölgesidir. Bell paralizisi için sinirin labirentin
segmenti dekomprese edilecek ise periostiumun da
daraltıcı halkası kesilmelidir. Ayrıca burada sinirin
arteriyel anastomozları yoktur ve dolayısıyla
kanlanması da oldukça zayıftır. Bu segmentte genikulat
gangliondan fasiyal sinirin ilk dalı olan n. petrozus
superficialis major ayrılır. Bu dal lakrimal, nazal,
palatin ve farengeal bezleri innerve eder. Fasiyal
sinirin ikinci dalı olan n. petrozus superficialis
minör timpanik pleksusun liflerine karışıp 9. sinire
katılır. Genikulat ganglionun distal ucu sinirin
labirentin segmentinin sonu olarak ele alınmaktadır ve
sinirin hemen önünde uzanır. Genikulat ganglion orta
kraniyal fossanın tabanının hemen altında genelde
kemikle kaplı iken, % 15 oranında orta fossanın içinde
açıkta bulunmaktadır.
d- Timpanik Segment:
Genikulat ganglionda fasiyal sinir ilk dirseğini yapar
ve sonra orta kulak boşluğu içinde seyreder. Bu
nedenle timpanik segment olarak adlandırılır. Sinirin
bu kısmı ortalama 10 mm uzunluğundadır. Sinir timpanik
boşluğa girdiğinde kokleaform oluşumun hemen üst, iç
ve önüne doğru yerleşim gösterir. Bu ise cerrahi
olarak yerinin belirlenmesi açısından mükemmel bir
anatomik işaret noktasını oluşturur. Diğer bir ek
işaret noktası da timpanik kaviteye girdiği an
fasiyal sinirin hemen üzerinde seyreden epitimpaniumun
tavanındaki küçük bir kemik çıkıntısı olan “cog”dur.
Fasiyal sinir daha sonra epitimpaniumun iç kısmı
boyunca oval pencerenin ve stapesin üzerinden geçerek
arkaya doğru yönlenir. Sinir bundan sonra ikinci
dirsekle oval pencere, piramidal oluşum ve stapediyal
tendonun hemen arkasına ve horizontal semisirküler
kanalın önünde aşağı doğru eğim gösterir. Bu eğim 2.
dirsek olarak adlandırılır. Fasiyal sinir piramidal
çıkıntıyla komşuluk yaptığı yerde üçüncü olarak
stapese dalını verir. Bu dal n. stapedius olarak
geçer.
e- Mastoid Segment:
İkinci dirsekten stilomastoid foramene kadar olan
kısımdır. Uzunluğu yaklaşık 13 mm.dir. Fasiyal sinirin
4. dalı olan korda timpani siniri bu segmentin 1/3
distal kısmından ayrılır. Bu dal submandibuler ve
sublingual bezlere, ağız içi minör tükürük bezlerine
sekretuar lifler taşır. Dilin 2/3 ön kısmının tat
duyusu ile DKY arka duvarının dokunma, ısı ve ağrı
duyularından sorumludur. Korda timpani fasiyal
sinirden çıkar ve yukarı, dışarı ve öne doğru
yönelerek orta kulak boşluğuna geri döner. Korda
timpani ile fasiyal sinirin inen kısmı arasındaki açı
yaklaşık 30°dir
ve fasiyal reses olarak bilinen üçgenvari bir görünüm
oluştururlar.
f- Ekstrakraniyal
Segment: Fasiyal sinir huni gibi giderek daralan ve 2
mm çapa kadar inen kemik kanalından stilomastoid
foramen yoluyla çıkarak temporal kemiği terk eder. Tam
bu noktada sinir sırasıyla posterior aurikuler,
digastrik ve stilohyoid dallarını verir. Ardından
kavis çizerek öne yukarı doğru parotis derin ve
süperfisyal lobu arasına doğru uzanır. Burada önce 2
ana dala ayrılır. Pars Anserinus (kaz ayağı) diye
adlandırılan bu dallar temporal, zigomatik, bukkal,
mandibuler ve servikal dallardır.
|
B-
BELL PARALİZİSİ TANIM, İNSİDANS ve ETYOLOJİ
1- Tanım:
Tanıda Temel İlkeler:
a- Periferik sinir
disfonksiyonu, yüzün tek taraflı hafif veya tam felci
ile akut atak (parezi veya paralizi)
b- Hızlı başlangıç ve
gelişme (48 saatten az)
c- Diğer kraniyal
sinirlerde gizli disfonksiyonları ile birlikte
gidebilir. (V, VIII, IX, X)
2- İnsidans:
15-40 / 100000 / Tüm
fasiyal paralizilerin %60-70’i
3- Etyoloji:
Tam olarak
bilinmemektedir. Genetik, vasküler, metabolik,
otoimmün, anatomik tuzak ve enfeksiyöz nedenler
suçlanmaktadır.
Genel olarak tüm fasiyal
paralizilerin etyolojik sebepleri oldukça geniş bir
yelpazeyi içerir. Fakat bunun içinde Bell
paralizilerinin etiyolojisinde en çok HSV
suçlanmaktadır. Genikulat ganglionda latent olarak
bulunan HSV’nin aktivasyonu sonucu fasiyal sinirin
labirentin ve genikulat bölümlerinde nöral inflamasyon
ortaya çıkarak tuzak, iskemi ve aksonal dejenerasyon
oluşur. Furuta ve ark. 8 erişkin kadavrasının otopsi
örneğinde trigeminal ganglionda %81, genikulat
ganglionda ise %71 oranında HSV genomu ortaya
çıkarmışlardır. Viral etiyoloji için kanıtlar
destekleyicidir ancak kesin değildir. Murakami ve ark.
fasiyal sinir dekompresyonu geçiren 14 hastanın
11’inde perinöral sıvıda HSV-1 DNA fragmanları
tanımlamışlardır.
İç
kulak yolu fundusunda; fallop kanalının başlangıcı,
yani meatal foramen, fasiyal sinirin temporal kemik
içindeki seyrinde en dar olan segmentidir. Çapı
yaklaşık 0,68 mm.dir. Fasiyal sinir çapı ile fallop
kanalı arasındaki oran sinirdeki bir ödem durumunda
önem kazanmaktadır. Zira meatal foramen ve labirintin
segmentlerde fasiyal sinir, kanalın büyük bölümünü
doldurmaktadır. Bu oran sinirin diğer bölümlerinden
daha düşüktür. Dolayısıyla sinirdeki bir ödem
durumunda sinirin yayılabileceği bir potansiyel boşluk
kalmaktadır, oysaki aynı boşluğa meatal foramende
rastlamak mümkün değildir. Ayrıca fasiyal sinirin bu
bölümünün bir başka özelliği de iskemiye çok duyarlı
olmasıdır. Labirentin arter sinirin meatal ve
proksimal labirentin segmentlerini besler. A. meningea
medianın petrozal dalı ve ara sıra aksesuar meningeal
ve anterior timpanik arterler genikulat ganglionu
beslerler. Her iki arteriyel sistemin uç dallarıyla
beslenmek zorunda kalan meatal foramen segmenti bu
nedenle iskemiye çok duyarlıdır.
|
C- PATOFİZYOLOJİ
Fasiyal sinir kökü
ortalama 10.000 sinir lifi içerir. Bunların 7000’i
myelinli motor liflerdir. Fasiyal sinir kılıfı birkaç
kattan oluşur. Endonörium aksonların Schwann
hücrelerine yapışıktır ve her sinir lifini çevreler.
Orta katman olan perinörium fasikül gruplarını
sarmaktadır. Sinirin gerilme kuvvetine katkı sağlar ve
enfeksiyon yayılımını engellemede esas bariyer olduğu
sanılmaktadır. En dış kat epinörium, vasa nervorumları
içerir, bunlar sinire ihtiyacı olan kanı
sağlamaktadır.
Periferik sinir
zedelenmesi Nöropraksi (blokaj), Aksonetmezis (her bir
lifin ayrılması) ve Nöretmezis (fasiküllerin ve
epinöriumun ayrılması) gibi değişik derecelerde hasarı
kapsar. Sinir hasarının klinikopatolojik bir
sınıflaması olarak Sunderland sınıflama şeması
tasarlanmıştır. Buna göre hasarın yaygınlığı aşağıdaki
gibi derecelendirilmektedir;
1. derece hasar:
Akson boyunca aksoplazma akış blokajı ile
karakterizedir. Metabolik ihtiyaçlar karşılandığında
aksonun tekrar dolmasını sınırlayacak yeterli basınç
vardır. Bu blokajdan bazen Nöropraksi olarak söz
edilir. Aksiyon potansiyeli lezyon bölgesinden
dağılamamasına rağmen lezyonun distalinden uygulanan
bir stimulus normal olarak uyarılmış cevap oluşturur.
2. derece hasar:
Birinci derece hasarın ilerlemesinin bir sonucu olarak
bölgenin distalinde akson + myelin yapısının
bozulmasına yol açar (iyileşme 3 hafta- 2 ay)
3. derece hasar:
Aksonu saran myelin ve endonöriumla birlikte akson
yapısının tamamen bozulması ( iyileşme 2-4 ay)
4. derece hasar:
Perinörium yapısının tamamen bozulması
5. derece hasar:
Epinörium yapısının tamamen bozulması.
6. derece hasar:
Sunderland sınıflamasına yazarlar tarafından daha
sonra eklenmiştir. Sinirdeki künt, penetran
yaralanmaların oluşturduğu durumları anlatmaktadır. Bu
yaralanmada bazı fasiküllerdeki normal fonksiyon
varlığı ve olaya dahil olan fasiküllerde değişken
derecedeki hasarlanma (1. dereceden 5. dereceye kadar
)
Sunderland klasifikasyonunun temeli sinir gövdesindeki
bağ doku elemanlarının bütünlüğünde aksonal iyileşmeye
dayanmaktadır. Bu model 1. ve 2. derece
hasarlanmalarda olduğu gibi reinnervasyonu sağlayan
endonöral tübüllerin sağlam kaldığı durumlarda
periferik innervasyondaki tam iyileşmenin tahminine
yardımcı olur. Endonörium yapısının bozulması
(3.derece veya daha kötü hasarlanmalar) geri dönüşsüz
aksonal hasarlanma ve anormal yapıda rejenerasyon
oluşma olasılığını arttırır.
|
D-
BELL PARALİZİLİ HASTANIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Fasiyal paralizili
hastanın değerlendirilmesinde ilk yapılacak olan
ayırım paralizinin santral mi, periferik mi
olduğudur.Santralde olaya alın kasları karışmamıştır
ve hareket ettirilebilir.
Periferik fasiyal
paraliziler etyolojisinin belirlenmesi için tanısal
çaba gerektirirler.Tüm periferik fasiyal paraliziler
Bell paralizisi değildir.Yine yapılan diğer bir
çalışmada, Bell paralizisi olarak refere edilen 2256
hastanın 300’ünde (% 13) etyolojik neden tespit
edilmiştir ve tespit edilen hastalıklarının başında
tümör, Herpes Zoster Sefalikus ve enfeksiyonlar
gelmektedir.
Bell paralizilerinde
hastaların % 10-15’inde rekürrens gelişir. Bunların
%60’ı karşı tarafta gelişir. Pozitif aile anamnezi
olan hastalarda rekürrens 2,5 kat fazladır.
Bilateralite çok düşük
oranda da olsa Bell paralizilerinde görülebilir.
House Brackmann
Derecelendirmesi:
Grade 1: Tüm
sahalarda sağlam, simetrik fonksiyon
Grade 2: Yalnızca
yakın inspeksiyonda fark edilen hafif güçsüzlük;
minimal eforla göz kapatılabiliyor; maksimal eforla
gülmekle hafif asimetri; zorlukla fark edilen
sinkinezis; kontraktür veya spazm yok
Grade 3:
Disfigürasyona yol açmayan bariz güçsüzlük; kaşını
kaldıramayabilir; maksimal eforla göz tam
kapatılabiliyor; güçlü ancak asimetrik ağız hareketi
var; bariz ancak disfigürasyona yol açmayan sinkinezis;
kütle hareketi veya spazm var
Grade 4: Bariz ve
disfigürasyona yol açan güçsüzlük; kaş kaldırılamıyor;
maksimal eforla göz tam kapatılamıyor ve ağız
hareketleri asimetrik; şiddetli sinkinezis, kütle
hareketi veya spazm
Grade 5: Zorlukla
fark edilebilen hareket; göz tam kapatılamıyor, ağız
köşesinde hafif hareket var; sinkinezis, kontraktür ve
spazm genellikle yok
Grade 6:
Hiç hareket yok; tonus kaybı; sinkinez, kontraktür
veya spazm yok
|
E-
LABORATUVAR TESTLERİ
1- Odyometri:
Temporal kemikle ilgili pek çok odyolojik neden
bulunması ve fasiyal sinirin posterior fossada akustik
sinirle birlikte seyretmesi nedeniyle fasiyal
paralizili tüm hastalarda odyolojik inceleme
yapılmalıdır.
2-
Elektrofizyolojik Testler:
Fasiyal paralizilerde dejenerasyonun seyrinin
takibinde ve prognoz tayininde kullanılan en popüler
elektriksel testler; Sinir Eksitabilite Testi (NET),
Maksimal Uyarı Testi (MST), Elektronöronografi (EnoG),
ve Elektromyografi (EMG) ‘dir. İnkomplet başlayan ve
progresyon göstermeyen paralizilerde prognoz iyi
olduğu için elektriksel testlerin yapılmasına her
zaman ihtiyaç yoktur. Komplet ve progresyon gösteren
inkomplet paralizilerde 3. günden itibaren ilk 3 hafta
içinde aralıklarla tekrarlanan NET, MST ve EnoG ile
sinir dejenerasyonunun seyri takip edilir. Sinir
dejenerasyonunda yüzün iki tarafında NET’de uyarılma
eşiklerinde, MST’de maksimal elektriksel uyarı ile kas
cevabında, EnoG’da sağlam motor nöronların oranında
azalma tespit edilir. Paralizinin ilk 3 gününde henüz
lezyon seviyesi ile sinir kas kavşağı arasında
gelişecek olan Wallerian dejenerasyon tamamlanmadığı
için fasiyal sinir elektriksel olarak uyarılabilir ve
bu testler doğru sonuç vermez. Akut paralizilerde
genellikle 3 haftadan sonra başlayan rejenerasyonun
tespit edilmesi için kullanılabilecek tek inceleme
yöntemi ise EMG’dir. EMG’de kas fibrilasyon
potansiyellerinin görülmesi ve istemli motor
cevapların kaybolması sinir dejenerasyonunu,
fibrilasyon potansiyelleri ile birlikte motor
cevapların da görülmesi inkomplet sinir hasarını,
polifazik motor cevapların görülmesi rejenerasyonu
gösterir. Günümüzde en yaygın olarak kullanılan 2
test olan EnoG ve EMG’den biraz daha ayrıntılı
bahsedecek olursak;
i- ENoG: May bu testi uyarılmış EMG olarak
tanımlamıştır. Bu testte bütün fibrillerin
uyarılmasını sağlayan supramaksimal uyarı
kullanılmaktadır. Bunun için en büyük birleşik aksiyon
potansiyeli (BAP) amplitüdü elde edilinceye kadar
uyarı şiddeti arttırılır. İlave olarak supramaksimal
seviyeye ulaşmak için şiddetin %20’si kadar daha üst
seviyeye çıkılır. Tespit edilen şiddetteki uyarı 1,5-2
msn süreyle uygulanır. Dejenerasyon derecesi elde
edilen bileşik aksiyon potansiyellerinin
amplitüdleriyle doğrudan ilişkilidir. Bu ilişkiden
yararlanılarak sağlam ve hasta taraf cevapları
karşılaştırılır ve aksonal dejenerasyonun yüzdesi
belirlenir. Bir taraf yüz yarısından elde edilen BAP
amplitüdü karşı taraftakinin %10’unun altına düşerse
%90’ın üzerinde dejenerasyon söz konusudur ve bu kötü
prognoz göstergesi olarak kabul edilir. Erken dönemde
(3 gün- 3 hafta) bilgi verir, günlük tekrarlanması
önerilmektedir.
ii- EMG: İstemli aktivasyonla nöromuskuler
kavşakta başlatılan ya da kas membranı boyunca
kendiliğinden oluşabilen postsinaptik membran
potansiyellerini yansıtmaktadır. EMG ile cevaplar
istirahatte ve istemli hareketler esnasında alınır.
Söz konusu cevaplar normal silik istirahat
potansiyelleri ve polifazik reinnervasyon
potansiyelleridir. Elektriksel suskunluk normal
innerve olan kasın istirahatte olduğuna veya fibrozis
nedeniyle oluşmuş şiddetli kas harabiyetine işaret
eder. Normal istemli motor ünit potansiyelleri difazik
ya da trifazik morfolojili olup 50-1500 mikrovoltluk
amplitüddedirler. Denerve kaslar uyarıya karşı çok
hassastırlar ve bu kaslar spontan elektriksel
potansiyeller üretirler. Bunlara fibrilasyon
potansiyelleri denir. Daha küçük amplitüdlü (100-200
mikrovolt) olup denerve olmuş tek bir kas fibrilini
istemsiz ve gözle görülmez kontraksiyonları
şeklindedirler. Bu durum kasın sinirindeki
dejenerasyona işaret eder. Aksonal dejenerasyonda
fibrilasyon potansiyelinin gelişmesi için 14-21 günlük
bir sürenin gerekmesi ve dolayısıyla erken dönemlerde
sinirin durumu hakkında bilgi vermemesi EMG’nin
dezavantajıdır. Ayrıca iğne elektrodu kullanılması ve
istemli hareketlerle testin yapılması, kooperasyonu
güç kılmakta ve çocuk hastalarda sorun olmaktadır.
Bunlara ilaveten elektrod pozisyonlarındaki hafif
hareketlerin cevap amplitüdlerinde belirgin
varyasyonlara yol açması doğru, kantitatif bir tayini
güçleştirmektedir. Şu ana kadar bahsedilen
Elektrodiagnostik testler Fasiyal sinirin
infratemporal segmentindeki bir hasarı indirekt olarak
değerlendirirler. Araştırmacılar Fasiyal sinirin
santral aktivasyonu ile temporal kemik içinde olaya
katılan sinir bölgesini tahmin edebilecek alternatif
test yöntemleri geliştirmişlerdir. Günümüzde rutin
olarak uygulanmasa da isim olarak bahsetmek uygun
olur; 1-Antidromik sinir aksiyon potansiyelleri, 2-Trigeminofasiyal
refleks (göz kırpma refleksi) 3- Fasiyal sinirin
manyetik olarak uyarımı
|
F-
BELL PARALİZİSİNDE TEDAVİ
Genel olarak tedavi
yaklaşımı 2 şekildedir. Buna göre kabaca medikal ve
cerrahi olarak isimlendirilebilir.
1- Medikal Tedavi:
a- Steroid + Antiviral kompleksi
b- Elektriksel
Stimülasyon
c- Göz Bakımı
a- Steroid +
Antiviral Kompleksi: Bu tedavi erken dönem
başlandığında (özellikle ilk 24 saat en yüksek başarı)
denervasyon riskini azaltabilir. Sinkineziyi
önleyebilir veya azaltabilir, inkomplet paraliziden
komplete ilerlemeyi engelleyebilir, timsah gözyaşları
gibi otonomik sinkinezileri önleyebilir. Adaur ve
arkadaşlarının önerdikleri tedavi protokolü aşağıdaki
gibidir;
1- Prednisolon: 1mg/kg
günde 2 kez p.o
2- Asiklovir : Günde
5 doz 400 mg. p.o
Paralizinin şiddetine
göre prednisolonu 5-7 ya da 10. günde kesilir,
Asiklovir ise 10 güne tamamlanır.
2- Cerrahi Tedavi:
Öncelikle cerrahi tedavi endikasyonlarını ortaya
koymak oldukça önemlidir. Buna göre;
Klinik olarak hiçbir
iyileşme görülmüyorsa ve beraberinde ;
a- 3-14.
günlerdeki ENoG ‘da %90’dan fazla amplitüdde düşüş
varsa
b- EMG’de
volanter aktivite yoksa cerrahi dekompresyon
önerilir.
Dekompresyon için en
uygun zamanın 2. veya 3. hafta olduğu savunulmaktadır,
ancak son çalışmalarda dekompresyonun ilk 2 hafta
içinde yapılmasının başarı şansını en yükseğe
çıkardığından bahsedilmektedir.
Cerrahi girişim yolları
genel olarak Transmastoid ve Orta kafa çukuru
Yaklaşımı olmak üzere
2 şekildedir. Bu iki
yöntemin kendilerine göre avantaj ve dezavantajları
vardır, şöyleki:
Orta kafa çukuru
yaklaşımında meatal foramen proksimal ve distali
mükemmel şekilde ortaya konur, ancak daha major bir
cerrahi girişimdir, daha çok komplikasyon, daha uzun
hastanede kalış süresi ve daha çok maliyeti
beraberinde getirir. Transmastoid yaklaşımda ise
cerrahi daha minördür ancak meatal bölüme ve İAK’a
ulaşım daha güç ve sınırlıdır.
|
G-
PROGNOZ
Bell paralizili
hastaların %85’i ilk 3-4 haftada sekelsiz iyileşmekte,
%10’u değişik derecelerde sekellerle iyileşmekte ,
%5’i ise cerrahi dekompresyona ihtiyaç duymaktadır.
Bu dekompresyona ihtiyaç
duyan hastaların prognozlarıyla ilgili son dönemlerde
Gantz’ın yaptığı ilginç bir çalışmada;
Cerrahi girişim
endikasyonu olup dekompresyon yapılan hastaların 1 yıl
sonra %91’i H-B Evre 1-2, %9’u Evre 3-4
Cerrahi girişim
endikasyonu olup dekompresyon yapılmayan hastaların 1
yıl sonra % 42’si
H-B. Evre 1-2, %58’i Evre 3-4 olarak belirtilmiştir.
Buna
göre Bell paralizisinde cerrahi girişimin yerinin
gittikçe azaldığı ve medikal tedavi ve takibin daha
önemli bir yer aldığı kuşku götürmemektedir.
|
H-
KAYNAKLAR
1- Koç C. Kulak Burun
Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi Güneş,
Ankara. 2004, Pp. 255-277
2- Current,
Otorhinolaryngology Güneş, Ankara. 2005, Pp.885-930
3- May M, Schaitkin BM:
Idiopatic (Bell’s) Palsy, Herpes Zoster cephalicus,
and other Facial Nerve Disorders of Viral Origin: In
Facial Nevre, May’s Second Edition. Thieme Newyork
Stuttgart, 2000, Pp.319-338
4- Surgical Management
of Bell’s Palsy, Laryngoscope 1999, 109:1177-1188
5- Adaur KK, Byl FM,
Hilsinger RL, Kahn ZM, Sheldon MI. The true nature of
Bell’s palsy: analysis of 1000 consecutive patients.
Laryngoscope 1978; 88:787
6- Fisch U, Eslen E.
Total intratemporal exposure of facial nevre:
pathologic findings in Bell’s Palsy. Arch Otolaryngol.
1972;95: 335
7- Fisch U, Surgery for
Bell’s Palsy Arch Otolaryngol. 1981; 107:1
8- House JW. Facial
nerve grading systems. Laryngoscope 1983;93:1056
9-
Gantz B, Rubinstein J, Woodworth G. Surgical
management of Bell’s palsy. Laryngoscope 1999;109:1177 |
|
|
|
|