ÇOCUKLARDA NÖROSENSORİAL İŞİTME KAYIPLARI

Dr.Fikret KASAPOĞLU

I-GİRİŞ

 

İnsanlar arasındaki iletişim yolları içinde en önemlisi ve en sık kullanılanı konuşarak anlaşma yoludur. Konuşma öğrenilmiş bir davranıştır, anne ve babalar, çocuğun yakın çevresindeki kişiler farkında olmaksızın konuşma öğretmenliği yaparlar. Diğer koşulların varlığı halinde, konuşmanın öğrenilmesinde en önemli unsur işitmedir. İşitme kaybı, derecesi ne olursa olsun çocuğun konuşmayı ve dili öğrenmesini etkiler, sosyal ve duygusal sorunlara yol açar. Konuşmanın normal gelişmesi, normal işitmenin varlığına bağlıdır. İşitme kaybı olan çocuğun işitmesinin anlaşılabilirliği ise işitme kaybının derecesi ile orantılıdır. Dolayısı ile işitme kaybı ne kadar az ise konuşma o kadar iyi olacaktır. 30 dB’lik işitme kaybı bile çocuğun konuşmayı öğrenmesini olumsuz yönde etkiler. Bu kadar az bir işitme kaybının bile konuşmayı olumsuz etkilemesinin nedeni konuşma seslerinin doğasından gelir. Ünsüz sesler (ötümsüz sessizler), örneğin s,p,t,k çok düşük şiddette konuşma enerjisi taşır, dolayısıyla hafif derecede kayıplarda bile duyulmaları zorlaşır. Konuşmayı ve dili öğrenmiş olan yetişkinler, dinleme sırasında bu sesleri duyamamaktan oluşan boşlukları beyinlerinde tamamlar, ancak yeni öğrenmekte olan bebeklerin sesleri algılayıp belleklerine kaydedebilmeleri için tüm seslerin açık ve berrak olarak duyulması gereklidir.

 

İŞİTME-KONUŞMA İLİŞKİSİ 

 

Çocuklarda işitme kaybı sessiz ve gizli bir engeldir. Çünkü çocuklar , özellikle bebekler iyi duyamadıklarını söyleyemezler. Farkedilmez ve düzeltilmezse konuşma ve dil gecikmesine, sosyal ve duygusal sorunlara ve okul başarısızlığına yol açar. Tanı geciktikçe olumsuz etkiler de fazlalaşır. Bu çocuğa nasıl iletişim kuracağının öğretilmesine mümkün olan en erken dönemde başlanılmalıdır. Dil, yaşamın ilk aylarından itibaren hızla gelişmeye başlar, normal işiten bebekler 6 haftalıktan itibaren, insan sesine diğer seslerden daha fazla tepki verirler. Altı aylık bir bebek dili analiz etmeye başlar, onu parçalara böler, daha sonra tekrar birleştirebilmek üzere dili belleğine kaydeder. Bebekler ilk bir yılı deneyim yoluyla çevrelerini öğrenmekle geçirir.Bu dönemde konuşmayı ve dili anlamayı öğrenirler. Bir yaşından itibaren dil bilgisi açısından görece bir olgunluğa erişirler. Bu dönemde beyinsapındaki nöronlar olgunlaşır, milyonlarca major bağlantılar yapılır. İşitsel beyinsapı ve talamus işitsel kortekse bağlanmaya başlar. İşitsel sinir sistemine duyu girişi kesintiye uğradığında, özellikle erken gelişim döneminde, merkezi işitme sistemindeki nöronların morfolojik ve fonksiyonel özellikleri bozulur. Bazı hallerde ses uyaranının kortekse ulaşamamasının zararlı etkileri, uyaranın tekrar sağlanması ile düzeltilebilir. Müdahale için kritik bir dönem vardır. Yenidoğanlarda işitme kaybı saptandığında bebekler amplifikasyondan yararlanırlar, hemen yapılan müdahale konuşma ve dil gelişimini sağlar. Bebeklerin iletişim yetenekleri ve işitmelerinin maksimum düzeyde gelişebilmesi için nöral gelişimin şart olduğu tüm çalışmalar tarafından desteklenmektedir.

 

 

 İŞİTME KAYBI DERECESİNİN SINIFLANDIRILMASI

 

İşitme kaybının derecesini tanımlamada, konuşma frekanslarındaki(500Hz, 1kHz ve 2kHz; ANSI-1989) saf ses hava yolu işitme eşikleri ortalamasına göre Goodman tarafından geliştirilmiş olan sınıflandırma tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır.

  Marion Downs, Goodman’ın sınıflandırmasındaki 25 dB’lik alt sınırın çocuklar için geçerli olamayacağını, çocuklar için normal işitme aralığının 0-15 dBHL olduğunu ve 15dB’yi geçen her dB’nin işitme kaybı olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.

 

 İŞİTME KAYBININ KONUŞMA VE DİL ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

 

 İşitme kaybının derecesi, frekanslara göre işitme şekli, kaybın sabit veya ilerleyici olması, başlangıç zamanı, çocukların dili öğrenmelerini ve kullanmalarını etkiler. İşitme durumunun yanı sıra tanı zamanı, işitme protezi ile amplifikasyona başlanma zamanı, verilen eğitimin şekli ve yoğunluğu, ailenin, özellikle annenin tutumu, çocuğun zekası ve duygusal durumu da konuşma ve dilin öğrenilmesinde önem taşır.

 

Çok Hafif Derecede  İşitme kaybı (15-30 dBHL)

 

 15-30 dB’lik çok hafif derecede bir işitme kaybı, konuşmayı öğrenme ve dil üzerinde hafif etkiye sahiptir. Ünlü sesler açık ve net duyulduğu halde ünsüz sesler duyulmayabilir. İlk yıldan sonra işitsel öğrenme bozukluğu, dikkatsizlik, hafif dil gecikmesi ve hafif konuşma bozukluğuna neden olur. Bu çocuklar yalnız yüksek ve ünlü konuşma seslerini duyarlar. Kısa ve vurgusuz kelimeler, hafif şiddetteki konuşma sesleri (ünsüz duraklamalı sesler, örn. P ve sürtünmeli sesler, örn. s, z) duyulmaz. Bu düzeydeki işitme kayıpları genellikle farkedilmez.

 

Hafif Derecede işitme Kaybı (30-50 dBHL)

 

Bu çocuklar karşılıklı konuşma düzeyindeki hemen hemen tüm sesleri duymakta zorluk çekerler. İşitme cihazıyla dili anlarlar. Bunlarda dikkatsizlik, dil geriliği, konuşma ve öğrenme sorunları gözlemlenir. Bu çocuklar soyut anlamlı kelimeleri, gramer kurallarını öğrenmede zorluk çekerler çünkü, bazı konuşma seslerini hatalı duyabilirler. Ünlü sesleri daha iyi duyarlar. Kısa, vurgusuz kelimeleri, kelime sonlarındaki ünsüz sesleri, bağlaçları (geldim, buz, annen) duymada zorlanırlar. İşitme kaybı nedeniyle bazı sesleri duyamamaya bağlı yeterli konuşma bilgisi alınamaması, konuşma seslerinin ve kelime anlamlarının karıştırılmasına yol açar, kelime dağarcığı kısıtlanır, çok anlamlı kelimelerde, nesneleri sınıflamada zorlu çekilir, gramer kuralları karıştırılır, cümlede kelimelerin yerleşiminde hatalar olur, bazı kelimelerde omisyon ve distorsiyon gözlenir. Yabancılar çocuğun konuşmasını anlamada zorluk çekebilir.

 

Orta Derecede İşitme Kaybı (50-70dB)

 

  Dil ve konuşma kendiliğinden gelişmeyebilir; işitme kaybının erken tanısı, işitme protezi ile hemen amplifikasyonu ve özel eğitimin başlanması gereklidir. Çünkü bu çocuklarda ciddi boyutta dil ve konuşma, öğrenme sorunu gelişir.Bu çocuklar kendi vokalizasyonlarını, çevredeki yüksek sesleri, yakın mesafeden yüksek şiddetteki konuşmaları duyabilirler. İşitme protezi ve özel eğitimle ünlü sesleri, ayrıca çıkış yerlerine, söyleniş şekillerine göre ünsüz sesleri öğrenirler. Ciddi boyutta konuşma, dil ve öğrenme sorunları vardır.

 

İleri ve Çok İleri Derecede İşitme Kaybı (70 dBHL ve üzeri)

 

Ciddi bir özel eğitim olmaksızın konuşma ve dili öğrenemezler. İşitme protezi olmaksızın sesleri duyamazlar. Amplifikasyonla konuşmadaki ritim paternlerini, kendi vokalizasyonlarını ve yüksek şiddetteki çevresel sesleri duyarlar. Bunlarda ciddi boyutlarda dil geriliği, konuşma ve öğrenme sorunları vardır. Sıklıkla ses, artikülasyon, rezonans ve prozodi (prosody) sorunları gözlenir.Ses perdeleri tizdir, tonlama ve vurgu gibi prozodik özellikler kaybolmuştur, sesleri monotondur.

 

   ERKEN TANI

 

  Konuşma dilin gelişimi açısından yaşamın ilk 6 ayı kritik bir dönem olduğundan, bebeklerdeki işitme kaybının yaşamın ilk 3 ayı içinde saptanması gerekir. Yenidoğanlarda ve bebeklerde işitme kaybının prevalansı her 1000 canlı doğumda 1.5 ile 6.0 arasındadır. İşitme kaybı açısından risk taşıyan bebeklerin işitmelerinin taranmasıyla belirgin işitme kayıplı bebeklerin sadece %50’si saptanmaktadır; geri kalan %50’de işitme kaybının tanısı ve müdahale maalesef kabul edilemeyecek kadar geç bir zamanda olabilmektedir.

   Bu nedenle yenidoğanda işitmeyi tarama programları hızla büyümektedir. Bu programların başarılı bir şekilde yürütülmesi ve devamlılığı, jinekolog ve yenidoğan çocuk hekimlerinin bu konuya destek vermeleriyle mümkündür. Yenidoğan işitme taraması programlarının uygulanamadığı durumlarda, işitme kaybı açısından risk taşıyan bebeklerde mutlaka işitme değerlendirilmelidir. Amerikan Konuşma-Dil ve İşitme Derneği, Amerikan Otolarengoloji-Baş ve Boyun Cerrahisi Akademisi, Amerikan Odyoloji Akademisi, Amerikan Pediyatri Akademisi ve Eyalet Sağlık ve Yardım Kuruluşlarının Konuşma ve İşitme Programları yöneticilerinden oluşan Bebeklerde İşitmeyi İnceleyen Birleşik Komitenin belirlediği risk kriterlerini taşıyan bebeklerde işitme incelemesi mutlaka yapılmalıdır. Birleşik komitenin belirlediği işitme kaybı risk faktörleri üç grup altında toplanmaktadır.

 

Sensörinöral ve/veya İletim Tipi İşitme Kaybıyla İlgili Risk Faktörleri

 

A. Doğumdan 28 Günlüğe Kadar Olan Yenidoğanlarda

 

1. Ailede çocukluk çağında kalıtımsal sensörinöral işitme kaybı öyküsünün varlığı

2. İntrauterin enfeksiyonlar; CMV(sitomegalovirüs), rubella, sifilis, herpes ve toksoplazma.

3. Kulak kepçesi ve kulak kanalının morfolojik anomalilerinide içeren kraniyofasiyal anamaliler bulunması

4. 1500 gramın altında doğum ağırlığı.

5. Hiperbilirubinemi(serumda kan değişimini gerektirecek kadar)

6. Ototoksik ilaçlar, aminoglikozidleri içeren fakat bunlarla sınırlı kalmayan ilaçların kürler halinde veya loop diüretiklerle kombine kullanımı.

7. Bakteriyel menenjit

8. Apgar skorunun 1 dakikada 0-4, 5 dakikada 0-6 arasında olması.

9. Beş gün veya daha uzun süreli mekanik ventilasyon

10. Sensörinöral ve/veya iletim tipi işitme kaybıyla giden sendromlarda diğer bulgu ve belirtilerin varlığı.

 

B. 29 Günlükten 2 Yaşa Kadar Olan Bebeklerde Tekrar Tarama Gerektiren Sağlık Sorunları

 

1. Anne-babanın veya ailenin işitme, konuşma, dil ve/veya gelişimsel geriliğe ilişkin endişeleri

2. Bakteriyel menenjit veya sensörinöral işitme kaybına yol açabilecek diğer enfeksiyonlar

3. Bilinç kaybı, kafatası kırığının oluştuğu kafa travmaları

4. Sensörinöral ve/veya iletim tipi işitme kaybıyla birlikte giden sendromlarda diğer bulgu ve belirtilerin varlığı

5. Ototoksik ilaçlar, kemoterapi ilaçları, aminoglikozidleri içeren, ancak bunlarla sınırlı kalmayan ilaçlar; bunların kürler halinde veya loop diüretiklerle kombine kullanımı

6. Sık yineleyen veya en az 3 ay süren efüzyonlu otitis media

 

C.29 Günlükten 3 Yaşa Kadar Olan Bebeklerde Düzenli İşitme Kontrolü Gerektiren Durumlar

 

  Bazı yenidoğanlar ve bebekler ilk işitme taramasını geçebilir, ancak gecikmeli başlayan sensörinöral ve/veya iletim tipi iştme kaybının saptanması için yakın bir izlem gerektirebilirler. Bu tür belirleyicileri olan bebeklerin 3 yaşına kadar her 6 ayda bir işitmelerinin kontrolü gereklidir.

1. Ailede kalıtımsal çocukluk çağı işitme kaybının oluşu

2. İntrauterin enfeksiyonlar; CMV, rubella, sifilis, herpes veya toksoplazma gibi enfeksiyonların varlığı

3. Nörofibromatozis tip II ve nörodejeneratif bozukluklar.

 

 II-İŞİTME KAYBININ SINIFLANDIRILMASI

 

  Çocukluk  çağı sensörinöral   işitme kayıplarını kalıtımsal ve kalıtımsal olma yan  nedenler şeklinde inceleyebiliriz.Kalıtımsal nedenler doğumsal veya sonradan olabileceği gibi kalıtımsal olmayan nedenler de doğumsal veya sonradan olabilir.Doğumsal terimi, bozukluğun doğumda mevcut olduğunu gösterir,etyolojisi ile ilgili bilgi vermez. Kalıtımsal (herediter) terimi ise bozukluğun daha önceki kuşaklardan DNA, genler ve/veya kromozomlar aracılığıyla geçtiğini belirtir.Bu terim incelenen durumun kromozom veya genlerin kontrolü altında olduğunu belirtir.Örnek olarak Down sendromu kromozomal bir bozukluktur, 21 numaralı kromozomun fazladan bir kopyasının bulunması sonucu oluşan kalıtımsal bir durumdur.Genetik terimi ise, incelenen duruma genlerin yol açtığını belirtir,kalıtımsal bozukluğun alt grubu olarak düşünülebilir.İşitme kaybı ve ileleyici görme bozukluğuyla karakterize Alport sendromu genetik bir bozukluktur.

 

A- KALITIMSAL İŞİTME KAYIPLARI     

 

Doğumsal işitme kayıplarının %60'tan fazlasının genetik faktörlere bağlı olduğu düşünülmektedir.Kalıtımsal işitme kayıplarının yaklaşık %70'i sendromik olmayan, geri kalan %30' u ise diğer anomalilerle beraber görülen sendromik işitme kayıplarıdır .Prelingual  sendromik olmayan iştme kayıplarının %75'i otozomal resesif, %10-20'si otozomal dominant, %2-3'ü X'e bağlı %1'den azı ise mitokondriyal geçişlidir.

     Sendromik olmayan işitme kaybı aşırı derecede heterojen bir durumdur.İşitme kaybına yol açan 40'ın üzerinde gen lokalize edilmiştir ve yaklaşık 100-300 genin işitme kaybından sorumlu olduğu düşünülmektedir.Doğumsal işitme kayıplarının büyük bir kısmına tek bir gendeki defektin neden olduğu ve çoğunlukla resesif geçiş gösterdiği belirtilmektedir.

         Çok sayıda gen sendromik olmayan sensörinöral işitme kaybına yol açar.Otozomal resesif sendromik olmayan işitme kaybının farklı genetik formları DFNB harfleri(DFN harfleri DeaFNess yani sağırlığı belirtir) ve bunu izleyen  sayılarla: otozomal dominant  sendromik olmayan işitme kaybı DFNA harfleri  ve izleyen sayılarla; X'e bağlı sendromik olmayan işitme kaybı ise DFN ve izleyen sayılarla sembolize edilmiştir. Sayılar genlerin keşif sırasını belirtir.

         Kalıtımsal  işitme kaybına  ilişkin, 22 otozomal dominant(DFNA), 25 otozomal resesif (DFNB), 8 X'e bağlı ( DFN) ve 2 mitokondriyal denin spesifik kromozomal bölgesindeki yeri tanımlanmıştır.

         Genetik işitme kayıpları çoğunlukla çift taraflıdır, ancak tek taraflı konjenital işitme kayıplarıda vardır. İşitme kayıpları giderek artıyorsa bu dominant karakterli bir gen ile geçtiğinin işareti olabilir. Resesif karakterli genlerle geçen işitme kayıpları ise sabit kalır. Genetik işitme kayıpları iki şekilde ortaya çıkabilir:

- SNİK tek belirti olabilir

- SNİK bir sendromun parçası olabilir.

SNİK'in bir sendromun parçası olduğu aşağı yukarı 100 genetik sendrom bilinmektedir. Bu sendromlarda kraniofasial anomaliler, servikal anomaliler, iskelet anomalileri, doku anomalileri, göz, nörolojik, renal, metabolik, kardiyovasküler ve diğer anomaliler söz konusudur.

   Tek başına sadece SNİK olan vakaların %75-80'i otozomal resesif genlerle, %18-20'dominant genlerle ve geri kalanları ise X'e bağlı ve kromozomal bozukluklarla ortaya çıkar.

 

    Otozomal Resesif Geçişli Kalıtımsal işitme Kayıpları

 

Otozomal resesif geçişte doğumsal, ileri-çok ileri derecede sensörinöral  işitme kaybı görülmekte ve kayıp, tüm frekansları etkilemektedir.Nadiren DFNB 8'de olduğu gibi 10-12 yaslarında geç dönemde başlayan,4-5 sene içinde çok ileri  derecede kayba kadar ilerleyen işitme kayıpları da görülmektedir.

İşitme kaybına neden olan gen bozukluklarının  tam olarak hangi genleri içerdiği bilinmemektedir.DFN 1 olarak adlandırılan işitme bozukluğunun nedeni, 13q 11-12'de haritalanan connexin 26  gen mutasyonudur.Connexin 26 (GJB2)gen mutasyonunun sendromik olmayan  prelingual sensörinöral işitme kayıplarının yaklaşık %50-80'inde rol oynadığı belirlenmiştir.

Connexinler transmembran proteinler olup iyonlar ve  küçük moleküllerin hücreler arasında hızlı geçişini sağlayan kanallar şeklindedir.Alfa (GJA) ve beta (GJB) olmak üzere iki tip connexin vardır.Birçok labaratuvarda connexin 26 mutasyon taraması ilk genetik test olarak uygulanmaya başlanmıştır.

 

    Otozomal Resesif İşitsel Nöropati (Auditory neuropathy)

 

Otozomal resesif işitsel nöropatisi olan bebekler genelde çok ileri derecede işitme  kaybı bulguları gösterir. İşitsel beyin sapı yanıtları ve akustik refleksleri olmadığı halde,belirgin yüksek amplitüdlü otoakustik emisyonları vardır. Bunlarda ayrıca elektrokokleografide pozitif bulgular elde edilir. Uzun süreli çalışmalarda, büyümeyle birlikte,orta kulak hastalığı ve efüzyon olmadığı halde otoakustik emisyonların kaybolduğu gözlenmiştir.Dolayısıyla resesif sendromik olmayan işitme kaybı olanların bir kısmında da başlangıçta işitsel nöropati olabilir.Audiogram şekli çok değişkendir,her şekilde gözlenebilir,orta ileri derecede kayıplı izlenimi verebilir.

      Kalaydjieva(1996), büyük bir roman(çingene)ailesinde yapılan çalışmada sekizinci kromozomun uzun kolu üzerinde nöropati genini(HMSNL)lokalize etmiştir.Butinar ve arkadaşları da benzer bulgulara ulaşmışlardır.

 

   Otozomal Dominant Geçişli Kalıtımsal İşitme Kayıpları

 

Otozomal dominant geçişli kalıtımsal işitme kayıpları geş dönemde başlayıp, ilerleyici bir seyir izler.İlerleme paterni ailenin diğer üyelerine benzer.Alçak frekanslarda işitmenin normal olduğu, yüksek frekanslara doğru işitme kaybının arttığı ve presbiakuzideki gibi odyogram konfigürasyonu görülür.İşitme kaybının miktarı resesife oranla daha azdır,orta,ileri veya çok ileri derecede işitme kayıpları görülebilir.Pek çok dominant geçişli işitme kaybında,postlingual dönemde kayıp başladığından, bu çocuklarda konuşma daha iyidir.Genel eğilim,yüksek frekanslara doğru  eğimli audiogram şekli olmakla birlikte,DFNA 1'de ilerleyici alçak frekans işitme kaybı,ayrıcaDFN6'da da 1000 Hz frekansın altında başlayan işitme kaybı zamanla ilerleyerek tüm frekansları etkiler.Nadiren dalgalı fakat ilerleyici sensörinöral işitme kaybı da görülür;kayıp yüksek frekanslarda başlayıp ilerleyen zaman içinde alçak frekansları da etkilemeye başlar.20'li yaşlarda başlayan işitme kaybı 40 yaşına kadar ileri derecede işitme kaybı haline gelir.

 

  X'e Bağlı Sendromik Olmayan İşitme Kayıpları

 

Bunlar otozomal dominant veya resesif sendromik olmayan kalıtımsal işitme kayıplarına ve sendromik X'e bağlı işitme kayıplarına göre daha seyrek görülür.İşitme kaybı daha çok prelingual dönemde başlar,stabildir,nadiren ilerleme gösterir;hafif derece ile çok ileri derece arasında geniş bir aralıkta,ancak sıklıkla çok ileri derece kayıp şeklinde gözlenir.İşitme kaybı tüm frekansları kapsar.

 

  A-1 İç Kulak Gelişme Bozuklukları:

    Koklea gebeliğin 9. haftasından başlayarak gelişmesini tamamlar. Normal gelişmenin durması(agenesis) ya da aberrant gelişme(disgenesis) iç kulak yapılarında bazı defektlerin ortaya çıkmasına neden olur. Bunun sonucundada işitme kayıpları meydana gelir.

   Konjenital işitme kayıplı çocukların yaklaşık %20'sinde görüntüleme teknikleri ile iç kulak gelişme bozuklukları saptanabilir. İşitme %65 olguda iki taraflı geri kalanlarında ise tek taraflı olarak sensorinöral kayıp gösterir. Bu anomaliler:

Michel aplazisi: Temporal kemiğin petroz parçası tüm olarak gelişmemiştir. Otozomal dominant geçişlidir. Tanı görüntüle teknikleri ile konur ancak menenjit geçiren çocuklarda da koklea tüm olarak kemikleştiği için tanı zorlaşır. Bunlarda koklea hiç oluşmadığı için yada kemikle tüm koklea kapandığı için koklear implant uygulanmasındanda istenen sonuç alınamaz. Bu tip çocuklarda vibrotaktil cihazlarla ya da dudaktan okuma ile eğitim sağlanır.

Mondini aplazisi: Kokleanın bazal tur'u tam olarak gelişmiştir. Fakat diğer turlarda skalalar arası septum bulunmaz. Otozomal dominant geçişlidir, tek yada çift taraflı olabilir.

   Pendred sendromu, Waardenburg sendromu, Treacher-Collins sendromu, Wildervaank sendromlarında bu anomali sendromun bir parçası olarak bulunur. Mümkün olduğu kadar erken var olan sensoryel epitel kalıntılarından yararlanmaya çalışılır. Buda amplifikasyon ve dudaktan okumadır.

Scheibe aplazisi: Kemik labirent tamamiyle ve zar labirent ancak üst kısımlarıyla oluşmuştur. Fakat korti organı gelişmesi defektlidir. Tektorial membran ve Reissner membranı kollabedir. Bu tip bozukluğa Jervell-Lange-Nielsen sendromu, Refsum, USHER ve bazı Waardenburg sendromlarında rastlanabilir.

Alexander aplazisi: Koklear kanalın gelişmesinde bozukluk vardır. Bu nedenle korti organı ve ganglion hücreleri gelişmesine yansır. Yüksek frekanslarda kayıpla kendini gösterir. Alçak frekanslardaki işitmeyi kullanarak rehabilitasyon olanağı araştırılır.

Genişlemiş  vestibuler aquaduct: Bu vakalarda erkenden gelişen SNİK'te birliktedir. İşitme kaybı ve hastalık iki taraflıdır, birlikte baş dönmeside bulunabilir. Bu gibi vakalarda kese cerrahisi denenmiştir fakat faydası olmadığı görüşü hakimdir.

 

A-2 Kalıtımsal Sendromik İşitme Kayıpları:

    İşitme kaybı, görme, pigment veya iskelet bozuklukları gibi diğer klinik semptomlarla birlikte ve onların bir parçası şeklinde görülüyorsa, sendromik olarak adlandırılır. İşitme kaybı, etraflıca tanımlanmış yüzlerce tek gen ve kompleks genetik sendromların ana bileşenlerinden biridir.

   Sendromik işitme kayıplarına, birden fazla organın normal yapısal gelişiminde rol oynayan genlerin mutasyonu yol açar. Kalıtımsal işitme kayıplarının yaklaşık %30'u sendromiktir.

   Kalıtımsal işitme kayıplarının çok geniş bir şekilde anlatıldığı yayınlarda Gorlin(1995) dış kulak kanalı anomalileri ile birlikte 30, göz bozuklukları ile birlikte görülen 40, kas iskelet sistemi ile 87, böbrek hastalıkları ile 23, deri, saç bozuklukları ile 56, endokrin ve metabolizma hastalıkları ile 51, kromozom anomalileri ile 12, ağız ve diş problemleri ile 8 ve çeşitli bozukluklarla ilgili 35 olmak üzere çeşitli işitme kaybıyla birlikte görülen 400'ün üzerinde sendrom tanımlanmıştır.

 

a) Böbrek hastalıkları ile birlikte görülen işitme kaybı

    İşitme kaybı, böbrek bozuklukları ile yakından ilişkilidir. Ototoksisite ve böbrek bozuklukları ilişkisi uzun zamandan beri bilinmektedir.

    Alport Sendromu: Bu sendrom ilerleyici böbrek hastalığı ve sensörinöral işitme kaybıyla karakterizedir. Görme sisteminde de miyopa yol açan değişiklikler vardır. İşitme, erken çocukluk döneminde normalken, 10'lu yaşlarda yüksek frekanslarda kayıp başlar. X'e bağlı dominant, otozomal dominant ve otozomal resesif geçişli olarak görülebilir.

 

b) Göz bozukluğu ile birlikte giden sendromlar

     Usher Sendromu: Çok ileri derecede sensorinöral işitme kaybı olan çocuklarda Usher sendromu ensı görülen nedenlerden biridir, %3-10 oranında görülür ve otozomal resesif geçişlidir. İki major bulgusu retinitis pigmentosa ve sensorinöral işitme kaybıdır. 3 tipi tanımlanmıştır; Tip 1'de doğumsal ileri-çok ileri derecede işitme kaybı, vestibüler yanıt yokluğu ve körlüğe kadar ilerleyen retinitis pigmentosa vardır. Tip 2'de ise doğumsal orta-ileri derecede işitme kaybı, normal vestibüler fonksiyon, 10'lu yaşların sonu ile 20'li yaşların başına kadar retitis pigmentosada ilerleme görülür.Tip 3 ise ilerleyici işitme kaybı ve retinitis pigmentosanın değişken zamanlarda başlaması ile karakterizedir. En az 5 farklı Usher geni tanımlanmıştır.

 

c) Deri ve eklerini tutan bozukluklarla giden işitme kayıpları

    Deri, tırnaklar, saç, saçlı deri ve ter bezlerinin bozuklukları ile birlikte görülen sensörinöral işitme kayıplarıdır. En sık görüleni Waardenburg sendromudur.

    Waardenburg Sendromu: Doğumsal işitme bozukluklarının %2-5'inde görülür.4 tip Waardenburg sendromu tanımlanmıştır. Tip 1'de her zaman dystopia canthorum(gözlerin iç köşeleri arasındaki mesafenin artması) varken, tip 2'de bu özellik görülmez. Tip 1 ve tip 2'de değişken olarak gözlenen diğer özellikler, genişlemiş burun kökü, kaşların medial kısmında hiperplazidir. Olguların %20-40'ında beyaz perçem vardır veya saçlarda erken grileşme görülür; deride muhtelif pigmenter değişiklikler vardır. Göz renginde anormallik, heterokromia(iki ayrı göz rengi) ya da mavi iris içinde kahverengi bölmeler veya tam tersi görülebilir. Waardenburg sendromlularda işitmede varyasyonlar gözlenir.

    Normal işitmeden, çok ileri derecede unilateral veya bilateral sensorinöral kayba kadar değişen odyogram şekilleri görülebilir. Tip 2'de progressif işitme kaybıda görülebilir. Tip 1 eğer üst ekstremite anomalileri ile birlikte ise Klein Waardenburg veya WS 3 olarak anılır.

     Resesif geçişli WS tip2, Hirschsprung hastalığı ile birlikte olduğunda Waardenburg-Shah sendromu veya WS tip 4 olarak adlandırılır.

      Okülokutanöz albinizm ve doğumsal sensorinöral işitme kaybı:(Tietz-Smith Sendromu) Saç ve deride albinizm, mavi iris, normal vestibüler bulgular ve çok ileri derecede işitme kaybı ile karakterizedir. Otozomal dominant geçişlidir. Okülokutanöz albinizm ve doğumsal işitme kaybı otozomal resesif geçişli albinizmde, optik fundus ve irisler dahil olmak üzere tüm vücutta albinizm görülür. Saçlar beyaz, irisler saydam mavidir. Pigment azlığı nedeniyle optik fundus pembe renkli görülür. Nistagmus ve fotofobi vardır. Kaşların medial kısmı yoktur. Çok ileri derecede sensorinöral işitme kaybı görülür.

      Piebaldizm: Pigmenter özellikler Waardenburg sendromundakilere benzer. Bazı ailelerde megakolon görülmüştür. İşitme kaybı doğumsal ve değişkendir. Mental retardasyon görülme oranı %80'dir. Bu hastalığa yol açan gen 4 no'lu kromozom üzerindedir ve otozomal dominant geçişlidir.

 

d) Kraniofasial bozukluklarla birlikte görülen işitme kayıpları

     Dış ve orta kulak baş ve yüzdeki diğer yapıların geliştiği aynı dokulardan köken alır. Embryonik dönemde normal dokular gelişirken oluşan değişimler hem kraniofasial bozukluklara hemde işitme bozukluklarına yol açar.

     Branchio-Oto-Renal Sendrom: Otozomal dominant geçişlidir. Preaurikuler pit'ler, kepçe malformasyonları, orta ve iç kulakta yapısal defektler, brankial fistül ve kistler, böbrek anomalileri ile birlikte görülen bir sendrom'dur. Daha az sıklıkta görülen diğer anomaliler; tükrük bezi kanalında stenoz, preaurikuler tag'ler, fasial paralizi, damak defektleri, yüksek damakla birlikte görülen uzun ve dar yüz görünümüdür. İşitme  kaybı doğumsal veya geç başlangıçlı olabilir; %20 oranında sensorinöral, %30 iletim tipi ve %50 mikst tip olarak görülür. İşitme kaybı derecesi, hafif ile çok ileri derece arasında değişir. İşitme kaybının tipi, aynı kişinin kulaklarında iki ayrı şekilde görülebilir, birinde iletim tipi işitme kaybı varken diğerinde sensorinöral işitme kaybı olabilir.

     Digeorge Sendromu: Timus veya parotis bezlerinin yokluğu, kardiyovasküler bozukluklar, kraniofasial anomaliler, orta ve iç kulaktaki gelişimsel bozukluklarla karakterizedir. Anomalilerin çoğu erken emryonik dönemde brankiyal arkların gelişimsel anomalileri ile ilişkilidir. Çoklu orta kulak anomalilerinin yol açtığı iletim tipi işitme kaybı sıklıkla görülür. Fakat iç kulakta bilateral Mondini anomalisi bulunduğundan sensorinöral işitme kaybıda görülür. Hem otozomal dominant hemde otozomal resesif geçişlidir. Digeorge sendromu olan hastaların %90'ında 22.kromozom üzerinde mikrodelesyon bulunmuştur.

 

e) Metabolik/Endokrin bozukluklarla birlikte bulunan işitme kayıpları

    Metabolik ve endokrin bozukluklar büyüme ve gelişmeyi etkilediklerinden özellikle bebeklik döneminde büyük önem taşır.

     Mukopolisakkaridozlar: Mukopolisakkaritlerin(MPS) parçalanmasını sağlayan muhtelif lizozomal enzimlerin bozukluğu MPS'ye yol açar. Klinik ve biyokimyasal özelliklerine göre 7 tip MPS tanımlanmıştır.

    Kaba yüz görünümü, kısa boy, hepatosplenomegali, mental retardasyon, gelişme geriliği, dolgun dudaklar açık burun delikleri, alçak burun köprüsü, geniş burun ucu, eklemlerde kısıtlılık, iskelet, eklem ve kardiyak bozukluklar görülür. İşitme kaybı iletim tipi, mikst veya sensorinöral değişkendir ve sıklıkla hafif derecededir. MPS 2(Hunter Sendromu) X geçişlidir. MPS 1(Hurler Sendromu), MPS 1-S(Scheie Sendromu), MPS 3(Sanfilipo Sendromu) ve diğer MPS'ler otozomal resesif geçişlidir.

    Pendred Sendromu: Guatr'la birlikte görülen işitme kaybıdır. Guatr, diyet bozukluğu veya metabolik bozukluğa bağlı olarak tiroid bezinin büyümesidir. Pendred sendromlu çocuklarda sıklıkla doğumsal, simetrik, sensörinöral işitme kaybı görülür. Kayıp derecesi hafif ile çok ileri derece arasında değişir. Yüksek frekanslarda kayıp daha fazladır. Hastalık bulunan çocukların %50'sinden fazlasında ileri derecede kayıp, %15-20'sinde ise ilerleyici işitme kaybı gözlenir. İşitme kaybı kafa travması sonrasında ilerleyebilir. Travma sonrasında ani işitme kaybı görülebilir. Hastalarda sıklıkla Mondini aplazisi görülür. Doğumsal işitme kayıplarının %5'ini oluşturur.

 

f) İskelet sistemi bozuklukları ile birlikte görülen işitme kayıpları

    Cohen ve Gorlin(1995) iskelet sistemi bozuklukları ile birlikte görülen birçok sendrom tanımlamışlardır.

   Ektrodaktili-Ektodermal Displazi-Clefting Sendromu

   Ektrodaktili(ellerin ve ayakları orta kısmındaki parmakların füzyonundan yokluğuna kadar geniş bir yayılım gösteren defekt), yarık dudak ve damak, nazolakrimal bezin obstrüksiyonu ile karakterizedir. Orta kulak anomalileri nedeniyle iletim tipi kayıp görülebilir. Sensorinöral işitme kaybı çok az bildirilmiştir.Ektrodaktili-Ektodermal Displazi-Clefting Sendromlu(EEC) çocukların çoğunluğunda normal zeka olmakla birlikte, mikrosefali ve mental retardasyonda görülmektedir. Otozomal dominant geçişlidir, EEC sendromunun geni 7. Kromozomun üzerindedir.

    Stickler Sendromu: Hastalarda yüzün orta kısmında hipoplazi, yarık dudak, eklemlerde hipermobilite, miyopi, retina dekolmanı iletim tipi veya progresif sensorinöral işitme kaybı görülür. Pierre Robin sekası olan çocukların %30'unda Stickler sendromu olduğu düşünülmektedir. Bu çocuklar genellikle normal zekalıdır. Otozomal dominant geçişlidir.

 

g) Sinir sistemi bozuklukları ile birlikte bulunan işitme kaybı

   İlerleyici nörodejeneratif hastalıkların pek çoğunda sensorinöral işitme kaybı görülür.

 

h) Otozomal dominant işitsel nöropati(Auditory neuropathy)

   İşitsel nöropatiler klinik ve genetik olarak heterojen işitme bozukluklarıdır. Nöral fonksiyon bozukluğu ile birlikte, kokleadaki dış tüylü hücrelerin normal fonksiyonu ile karakterizedir. Hastalarda anormal BERA buna karşılık normal amplitüdlü otoakustik emisyon ve koklear mikrofonikler vardır. Bu da hasarın olasılıkla nöral kökenli olduğunu dış tüylü hücreler ve endokoklear potansiyelin etkilenmediğini gösterir. Hastaların esas yakınması gürültü olduğunda söyleneni anlamamadır.

 

B- KALITIMSAL OLMAYAN İŞİTME KAYIPLARI

Intrauterin enfeksiyonlar perinatal işitme kayıplarının en sık görülen nedenidir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında plasenta yoluyla geçen enfeksiyonların hasar verici etkisi daha fazladır.

Genetik olmayan ve tanı konabilen SNİK'lerin nedenleri şunlardır:

·       Enfeksiyonlar

·       Doğumsal nedenler ( Anoksi ve hipoksi, Prematüre doğum, Düşük doğum ağırlığı)

·       Hiperbiluribinemi

·       Ototoksik ilaç kullanımı ve kimyasal maddeler

·       Kulak ve kafa travmaları

·       Gürültüye maruz kalma

SNİK'lere neden olan enfeksiyonlar viral ve bakteriyel nedenli olabilir. Canlı doğumların %10'unda çocuk ya intrauterin dönem, doğum travayı, yada yenidoğan döneminde bir enfeksiyon geçirir. Çoğu bulgu vermeden seyreder. Yada fizik muayeneyle kolayca tanı konabilir. Intrauterin enfeksiyonlar fetal ultrason ve göbek bağında kan alınarak polimeraz zincir reaksiyonu(PCR) gibi metodlarla saptanabilir. Serolojik testlerde önemlidir.

 

B1-ENFEKSİYONLAR:

 

·       Rubella(kızamıkçık)

·       Kızamık(Measles)

·       Kabakulak(Mumps)

·       CMV

·       İnfluenza ve parainfluenza virusları

·       Varicella zoster

·       Çiçek poliomyeliti

·       Adenovirüs enfeksiyonları

·       Herpes

Bu endolabirentit yaparak SNİK'e neden olur. Son yıllarda kızamık, kabakulak, çiçek, kızamıkçık için aşılamanın rutin hale getirilmesiyle bunların insidansında belirgin azalma saptanmıştır.

 

      RUBELLA

   Fetüste hasara yol açan viral hastalıklar içinde en fazla bilinenidir. Aşılama kampanyalarının yeterli düzeyde yapılamadığı gelişmekte olan ülkelerde sorun olmaya devam etmektedir. Gebeliğin herhangi bir döneminde geçirilen rubella bebekte, işitme ve görme bozukluğuna, kardiyak defekte ve mental retardasyona yol açar. SNİK'nın tek belirti olması halinde rubella'ya bağlı olduğunu kanıtlamak zordur, gebelik öyküsü ve laboratuar testleriyle tanı konur.

   Gebelerin daha önce rubella enfeksiyonu geçirmesi artık koruyucu olarak kabul edilmemektedir. Gebelere rubella aşısı önerilmektedir.

   Rubella, gebeliğin sadece ilk üç ayında değil, ikici ve üçüncü üç aylık dönemlerdede işitme kaybına neden olabilir. Gebeliğin ilk üç ayında annenin rubella enfeksiyonu geçirmesi doğumsal katarakt, doğumsal kalp hastalığı, mikrosefali ve mental retardasyon gibi fetal malformasyonlara yol açabilir. Gebeliğin ilk sekiz haftasında rubella enfeksiyonu geçirilmesinin fetüs üzerinde yarattığı risk, ikinci sekiz haftasında enfekte olunmasından daha fazladır. Ancak ilk üç aydan sonra riskin azaldığı belirgin bir sınır yoktur. Prenatal rubellanın zamanı ile işitme kaybının derecesi arasında ilişki bulunamamıştır.   

    İşitme kaybında odyogramda değişiklikler olmakla birlikte, daha çok düz odyogram konfigürasyonu görülmektedir. Bazen yüksek frekanslara, bazende alçak frekanslara doğru eğimli odyogramlar, kimi zamanda 500-1000 Hz arasındaki orta frekanslarda daha fazla düşüşün olduğu genişlemiş U tarzı odyogramlar bildirilmiştir. İşitme kaybının derecesi hastadan hastaya değişmekte hatta bazı hastalarda kulaklar arasında bile farklılık olmaktadır.

   Primer işitme kaybının sensörinöral olduğu, bazen rubellaya bağlı kulak enfeksiyonu nedeniyle hafif iletim tipi komponent gözlenmiştir. İlerleyici işitme kaybı olgularında rubella virüsünün hastalıklı orta kulak dokusunda yaşadığı ve tekrar iç kulağa girerek ek bir sensörinöral işitme kaybına yol açtığı düşünülmektedir.

    Doğumsal rubellaya bağlı işitme kaybı bulunan çocukların temporal kemik çalışmalarında, lezyonun iç kulakta bulunduğu, stria vaskülaris, Reissner membranı ve tektoryal membranın hasara uğradığı gözlenmiştir. Koklea epitelinde nekroz ve stria vaskülariste küçük kanamalar ve enflamatuar hücreler en sık gözlenen bulgulardır. Dejenerasyon ve enflamasyon sıklıklabir süreç izlediğinden zaman içinde çok ileri derecede işitme kaybına neden olur, bu da bazı çocuklarda geç başlayan işitme kaybının açıklaması olabilir. Rubella, beyinde santral işitsel algılama bozukluğuna neden olabilecek bir lezyona yol açabilir.

 

      KIZAMIK

    Kızamığa bağlı işitme kaybı, bilateral, simetrik ve sensörinöraldir, genellikle ileri ve çok ileri derecededir. Yüksek frekanslar alçak frekanslardan daha fazla etkilenir. Otitis media, kızamığın en fazla görülen komplikasyonudur. Bordley ve Kapur otitis media'nın orta kulaktaki primer viral invazyona bağlı olduğunu göstermişlerdir.

 

      SİTOMEGALOVİRÜS ENFEKSİYONU

     İntrauterin viral enfeksiyonların en sık rastlananıdır; tüm canlı doğumların %0.5-2.4'ünde sitomegalovirüs(CMV) enfeksiyonu görülmektedir. Yenidoğanların %1-1.5'inde bu virüsün bulunduğu tahmin edilmektedir. Herpes grubu virüslerden birinin yol açtığı CMV enfeksiyonu rubelladan 10 kat daha fazladır.

    CMV; intrauterin enfeksiyon, doğum sırası veya doğum sonrasında memeyle beslenme veya salya yoluyla bebeğe geçebilir. Natal ve postnatal enfeksiyonlar genellikle asemptomatiktir, intrauterin enfeksiyonlar ise %95 oranında doğumda asemptomatiktir, bunların %10-20'sinde ilerleyici işitme kaybı görülür.

    Doğumsal CMV enfeksiyonunda prematürite, intrauterin büyüme geriliği, düşük doğum ağırlığı, gelişimsel anomali ve postnatal enfeksiyonlar, işitme kaybı, mikrosefali, mental retardasyon, göz lezyonları ve nadiren ölüm gözlenir. Karaciğer, dalak büyümesi, hiperbilirubinemi, kan ve deri anomalileri, serebral kalsifikasyonlar şeklinde santral sinir sistemi bozuklukları, mikrosefali, koriyoretinit, işitme kaybı ve psikomotor gerilik görülür.

    Asemptomatik enfeksiyona bağlı işitme kaybı bulunan bebeklerde işitme bozukluğunun miktarı ve şekli açısında tutarsızlık görülür. İşitme kaybı hafifle çok ileri derece arasında, hem yüksek hem alçak frekansları kapsayan bilateral sensörinöral yada asimetrik veya unilateral olarak görülebilir. Sıklıkla ileri-çok ileri derecede kayıp vardır. İşitme kaybı bazen stabil, çoğunlukla ilerleyicidir. İşitme kaybının görüldüğü %7-17 olguda kaybın, kokleanın fokal viral enfeksiyonuna bağlı olduğu düşünülmektedir. İç kulaktaki CMV enfeksiyonu kısmi veya total koklear hasara ve labirentin geri kalan kısımlarındada bozukluklara yol açar. Doğumsal CMV enfeksiyonlu bazı hastalarda anormal vestibüler bulgular elde edilmiştir. Bu hastalarda büyük motor becerilerde(yürüme, ayakta durma gibi) gecikme görülür, ince motor hareketler normaldir.

 

        HERPES SİMPLEKS VİRÜS ENFEKSİYONU

    Herpes simpleks virüs(HSV) I ve II, geniş herpes grubu virüslerindendir. Enfekte kişi ile doğruda temasla geçer. Aktif primer enfeksiyonu olan anneden doğum sırasında fetüse geçebilir. HSV enfeksiyonunun plasentadan geçişi nadirdir, bebeği hiç etkilemeyebilir veya deri lezyonları, mikrosefali, mikrooftalmi, spastisite, mental retardasyon ve sensörinöral işitme kaybı gibi birçok sistem bozukluğunada yol açabilir. Enfekte bebeklerin %70-90'ında santral sinir sistemi tutulumu mevcuttur.

 

         HERPES ZOSTER OTİKUS

     Herpes zoster otikus veya Ramsay Hunt sendromu aynı zamanda su çiçeğine yol açan Varicella Zoster virüsünün oluşturduğu bir hastalıktır. Virüs sıklıkla çocukluk çağında bulaşır, senelerce santral sinir sisteminde sessiz olarak kalabilir. İmmün sistemde baskılanma olduğunda veya sistemik bir hastalığın varlığında virüs tekrar aktive olur, kulak kepçesi etrafında yanma şeklinde ağrıya, dış kulak kanalı ve kepçede deri erupsiyonlarına, fasiyal sinir paralizisine, baş dönmesi ve sensörinöral işitme kaybına neden olur. İşitme kaybının derecesi değişkendir ve sıklıkla yüksek frekanslara doğru düşüş gösterir. Genellikle unilateral kayıp görülür. İşitme kaybı hastalık başlangıcında çok hafif derece ile ileri derece arasında değişir. İleri olgularda labirent ve VIII.kranial sinir tutulumunun olması, dizziness ve kalıcı, aynı zamanda çok ileri derecede sensörinöral kayba yol açar. Enfeksiyon hafifledikçe işitme kaybında düzelme görülebilir, ancak işitme nadiren normal düzeye çıkar. İşitmede göreceli düzelme olmasına rağmen bazı hastalarda yüksek frekanslardaki sensörinöral kayıp aynen kalır.

 

       KABAKULAK

    Kabakulak(miksovirüs parotit) en sık görülen bulaşıcı hastalıktır. Hastalık parotis bezlerini tutar. Parotis bezinin enflamasyonu iç kulak kanalı yolu ile iç kulağa infiltre olur. Korti organında yaygın harabiyete yol açar. Kabakulak virüsü çocukluk çağı sensörinöral işitme kayıplarının en fazla bilinen nedenidir. Kabakulak sıklıkla(%80) unilateral'dir, çok ileri derecede sensörinöral işitme kaybına yol açar. İşitme kaybı sıklıkla parotit'in sonunda görülür, parotiste şişkinlik olmadığı hallerde de işitme kaybı gözlenir.

 

         SİFİLİS

    Treponema Pallidum adlı bakterinin yol açtığı cinsel temasla bulaşan bir hastalıktır.Amerika Birleşik Devletleri'nde her 10000 canlı doğumdan 1'inin doğumsal sifilisle enfekte olduğu düşünülmektedir. Sfilis enfeksiyonunun çeşitli evreleri vardır. Birinci ve ikinci evrede hastalıklı kişi cinsel temas yoluyla hastalığı yayar. Üçüncü yani latent veya geç dönemde hastalık cinsel yolla bulaşmaz. Sfilis'in erken yada geç evresinde enfekte anneden fetus'a geçer. Erken evrede tedavi olmamış sifilisli anneler, hastalığı %80-90 oranında fetüs'e geçirirler, enfekte fetüslerin yaklaşık %25-30'u uterusta, %25-30'u postnatal dönemde ölür. Yaşayanların %40'ı geç dönemde semptomatik sifilis geliştirir. Doğumsal sifilisli bebeklerin yaklaşık %60'ı doğumda asemptomatiktir.

     Doğumsal sifilis, klinik belirtilerin 2 yaşından önce yada sonra bulunmasına göre erken yada geç olarak tanımlanır. Erken doğumsal sifiliste, bebekte rinit gelişir, burun akıntısında bakteri saptanır. Kısa süre sonra özellikle avuç içi, ayak altı, perianal ve perioral bölgelerde döküntü başlar. Geç doğumsal sifilis, 2 yaşından sonra kemikler, bağ dokusu ve santral sinir sistemini etkileyen çeşitli lezyonlar şeklinde görülür. İlerleyici sensörinöral işitme kaybı geç doğumsal sifiliste en sık bulgudur. Genellikle bilateraldir ve çok ileri dereceye kadar ilerler.

 

       TOKSOPLAZMOZ

   Toksoplazmaya parazit enfeksiyonu neden olur. Kontamine yiyecek veya parazit enfeksiyonu taşıyan ev hayvanları ile yakın temas sonucu geçer. Olguların %90'ı doğumda asemptomatiktir. Sensörinöral işitme kaybı olguların %15'inde ortaya çıkar; işitme kaybı gecikmeli başlar ve ilerleyicidir. İşitme kaybının yanısıra hidrosefali, bayılma nöbetleri, mental retardasyon, görme bozuklukları ve nöromüsküler bozukluklara yol açar. Stria vaskülaris ve spiral ligamanda kalsiyum birikimi şeklinde kendini gösterir. Dolayısıyla işitme kaybı yavaş ilerleyicidir. Erken çocukluk döneminde hafif derecede işitme kaybı varken, zaman içinde ilerleyerek çok ileri derecede işitme kaybı haline gelir.

 

          BAKTERİYEL SEPSİS

    Bakteriyel enfeksiyonlar, erken membran yırtılmaları, erken doğum başlaması veya gebelikte ateşli hastalık öyküsü olan bebeklerde gözlenir. Grup B Streptokoklar, Esherichia coli ve Haemophilus influenza, erken başlangıçlı bakteriyel enfeksiyonlara en sık yol açan organizmalardır. Doğumdan bir hafta sonra başlayan(geç başlayan) bakteriyel hastalıklar kontamine alet ve insanla temas sonucu oluşur.En sık bakteriyel menenjit görülür. Bakteriyel enfeksiyona bağlı mortalite en fazla %20'dir. Hayatta kalan bebeklerde, spastik kuadropleji, kortikal körlük, sensörinöral işitme kaybı, hidrosefali ve kontrol edilemeyen bayılma nöbetleri görülür.

 

     EDİNİLMİŞ BAĞIŞIKLIK EKSİKLİĞİ EKSİKLİĞİ SENDROMU(AİDS)

    Enfekte anneden fetüs'e HIV geçme oranı %10-40 arasındadır. İşitme kaybı, menenjit veya ototoksik antibiyotik kullanımına bağlıdır.

  

       MENENJİT

    Sonradan olan işitme kayıplarının en sık nedeni menenjittir. Yeni antibiyotikler hastalığın mortalitesini azaltmış, hastalıktan kurtulanlarda sensörinöral işitme kaybının istatistiksel olarak artmasına yol açmıştır. Menenjitin nörolojik hasara yol açması, bakteriyel virülans, hastanın yaşı, hastalığa yakalanma ile tedaviye başlanması arasıda geçen süre, tedavinin şekli ve hastalığın süresi gibi faktörlere bağlıdır.

    Menenjite neden olan bakteriler, H.influenza tip B, Streptococus pneumonia ve N.meningitis'tir. H.influenza bu organizmalar arasında en sık(%66) menenjit nedenidir ve dolayısiyle işitme kaybına en fazla yol açan bakteridir.

      İşitme kaybı, bakterinin kokleaya yayılması ve akut süpüratif labirentite yol açmasıyla oluşur. Labirentit koklear yapıların harabiyetine, fibroza veya normalde sıvı ile dolu olan perilenfatik alanlarda kısmi veya tam osifikasyona yol açar. İşitme kaybı, miktar, simetri ve odyogram şekli açısında değişkenlik gösterir, ancak menenjit sonrası işitme kaybı çoğunlukla ileri veya çok ileri derecede sensörinöral işitme kaybı şeklindedir.

 

B2- DOĞUMSAL NEDENLER

 

    a)Doğumsal Sensörinöral İşitme Kaybına Neden Olan Perinatal Solunum Sistemi Hastalıkları

 

  Solunum Sıkıntısı Sendromu(Hyalen Membran Hastalığı): Prematüre bebeklerde en sık görülen solunum hastalığıdır. Solunum sıkıntısı sendromu olan bebekler, görme, solunum ve santral sinir sistemi komplikasyonları geliştirebilirler. Solunum sıkıntısı sendromlu prematüre bebeklerde en sık görülen komplikasyon retinopatidir(retrolental fibroplazi) ve görme kaybına neden olur. Santral sinir sisteminde intrakraniyal hemoraji, periventriküler veya intraventriküler hemoraji görülür. Bu bebeklere entübasyon ve aspirasyon gibi invaziv tedavi teknikleri uygulandığından, enfeksiyon gelişme riski artmıştır. Septik bebeklerde uygulanan antibiyotiklerin potansiyel ototoksik özellikleri vardır.

   Yenidoğanda Persistan Pulmoner Hipertansiyon:

   Mekonyum Aspirasyonu Sendromu:

   Bronkopulmoner Displazi: İyatrojenik bir hastalıktır. Hyalen membran hastalığı olan bebeklerin tedavisine bağlı olarak ortaya çıkan, istenmeyen bir durumdur.

   Solunum Sistemi Hastalıklarının İşitmeye Etkisi: Prematüre ve miadında yenidoğanlarda solunum sistemi bozuklukları ile sensörinöral işitme kaybı arasında ilişkiyi gösteren çeşitli çalışmalar vardır. Walton, persistan pulmoner hipertansiyonlu bebeklerde işitme kaybı riskinin arttığını ve ilerleyici kayıp görüldüğünü belirtmiştir. İşitme kaybı genellikle bileteral, ender olarak unilateral sensörinöraldir. Bazen özellikle yüksek frekanslara doğru artan ilerleyici kayıp görülmektedir. İşitme kaybı hafif ile ileri derece arasındadır.

 

    b)Kardiyovasküler Sistem Bozuklukları: Doğumsal kalp hastalığı 100 yenidoğandan birini etkileyen ve en sık görülen doğumsal defekttir.  

    Doğumsal Kalp Hastalıklarının İşitme Üzerine Etkisi: Kalp ve işitme bozukluklarının birlikte görüldüğü çeşitli sendromlar tanımlanmıştır. Birisi CHARGE asosiasyonudur. Her bir harf farklı patolojiyi temsil eder; 'C'(coloboma)retina defekti, 'H'(hearth defekt) kalp defektleri(fallot tetralojisi, patent duktus arteriosus, ventriküler septal defekt, atrial septal defekt ve diğer kalp anomalileri), 'A' koanal atrezi, 'G'(growth deficiency) gelişme geriliği, mental retardasyon, 'E'(ear anomalies) kulak kanalı anomalilerini ve işitme kaybını ifade eder. Bu hastalarda sıklıkla dış kulak kanalı anomalileri görülür. İşitme kaybı sıklıkla orta-ileri derecede, iletim tipi, mikst veya sensörinöraldir. Nadiren ilerleyici işitme kaybıda görülür. Sıklıkla otozomal dominant, nadiren otozomal resesif geçişlidir.

    Jervell ve Lange-Nielsen sendromunda ise kalpte yapısal bir anomali olmamasına rağmen elektrokardiyak bozukluklarla birlikte bayılma nöbetleri görülür ve bazen açıklanamayan ani ölümler görülebilir. Bu sendromda ileri derecede sensörinöral işitme kaybı görülür, zeka normaldir. Otozomal resesif geçişlidir.

    Down sendromlu bebeklerin %40'ında ventriküler septal defekt, patent duktus arteriosus veya atrial septal defekt gibi kalp anomalileride olabilir. İşitme kaybı bu bebeklerde sık görülür. Sıklıkla iletim tipi olmakla birlikte sensörinöral kayıpta bildirilmiştir. Kayıp sıklıkla hafif-orta derece arasında nadiren çok ileri derecededir. Histopatolojik çalışmalar bu çocuklarda koklea'nın görece daha kısa olduğunu göstermiştir.

 

    c)Santral Sinir Sistemi Bozuklukları

    Spina Bifida: Omurilik ve vertebrada nöral tüp defektidir. Bu bebeklerde, medullayı, 4.ventrikülü ve alt serebellumu tutan ek nöral anomaliler de görülür. Arnold-Chiari malformasyonu olarak adlandırılan bu defektte nöral iletim bozukluğuna bağlı olarak işitsel beyinsapı yanıtlarında(ABR) I-V dalgalar arası latans uzamıştır.

    İntrakraniyal Hemoraji

    Hidrosefali

    Hipoksik Ensefalopati:

     Santral Sinir Sistemi Bozukluğunun İşitmeye Etkisi: Hipoksiye neden olan herhangi bir primer bozukluk bebeğin işitmesini ve nörolojik durumunu etkiler. Nörolojik hasar, santral işitme sürecini etkilediğinden konuşma ve dil gelişimi etkilenir.

 

B3- HİPERBİLİRUBİNEMİ

     Fizyolojik sarılık önemli değildir, hemen bütün yenidoğan bebeklerde görülür. Önemli sarılık sıklıkla prematüre bebeklerde ve gebelikte anne ile fetüs arasında Rh veya ABO kan gruplarının uyuşmazlığı, doğumsal veya perinatal enfeksiyonlar yada doğum travmaları sonucu oluşur.

    Eritrositlerin doğal yoldan parçalanması hemoglobin ve biluribin'in kan akımına karışmasına sebep olur. Bilurubin potansiyel olarak toksik bir maddedir, karaciğerde protein albumine bağlanarak toksik olmaktan çıkar. Buna bilurubin'in konjuge olması denir. Bu zararsızdır, idrar ve dışkı ile vücuttan atılır.

    Yenidoğan karaciğeri bilurini konjuge hale getirmeye bütünüyle yeterli olmayabilir. Bu nedenle kanda normalden daha yüksek bulunur. Çok yüksek bilurubin düzeyi santral sinir sisteminde hasara yol açarak nörolojik fonksiyon bozukluğuna neden olur. Bu duruma kernikterus denir. Kernikterus, konjuge olmayan bilurubinin kan-beyin bariyerini aşarak santral sinir sistemine ulaşması sonucunda lentiküler nukleus, subtalamus ve ammon boynuzu gibi yapılarda karakteristik sarı pigmentin yerleşmesi ve dejeneratif lezyonlar oluşmasıdır. Bazal ganglion, beyin sapındaki çekirdekler, serebellum ve hipokampus gibi yapılar en riskli yapılardır. Bu yapılardaki hasar, atetoid serebral palsi, mental retardasyon, nöral veya santral işitme kaybına neden olur. Fototerapi ile sarılığı kontrol edilemeyen bebeklerde kan değişimi yapılır.

    Zamanında ve başarılı tedavi geçici ABR bozukluklarıyla sonuçlanırken, aksi durumlarda sıklıkla işitsel nöropati görülmektedir.

 

B3- OTOTOKSİK İLAÇLAR VE KİMYASAL MADDELER

    Bazı ilaçlar  ve kimyasal maddeler ototoksik etkiye sahiptir. Ototoksisite edinilmiş veya doğumsal olabilir. Edinilmiş ototoksisite, enfeksiyonlar veya kanser tedavisinde kullanılan ilaçlara bağlı olarak meydana gelir. Belirli bazı çevresel toksinlere yoğun şekilde maruziyette ototoksisite ile sonuçlanır. Doğumsal ototoksisite ise, gebelik sırasında anneye verilen ilaçların teratojenik etkisi sonucu oluşur. Ototoksik maddeler:

·       Antibiyotikler

·       Kimyasal maddeler

·       Diüretikler

·       Diğer ilaçlar

    Aminoglikozid antibiyotikler ilk sırayı alır. Streptomisin, dihidrostreptomisin, neomisin, gentamisin, kanamisin, vankomisin, polimiksin B ve eritromisin sayılabilir. Eğer ototoksik etkili antibiyotiği mutlaka kullanmak gerekli ise;

-Kan seviyeleri sürekli ölçülerek zararlı seviyelere ulaşması önlenir.

-Eğer bu olanak yoksa otoakustik emisyonlarla dış titrek tüylü hücrelerin durumu izlenir. Gerekirse odyolojik olarak hasta izlenir ancak otoakustik emisyonların daha erken bilgi verebildiği unutulmamalıdır.

-Vestibülotoksik ilaçlarda izleme döndürme ve kalorik testler ve ENG ile yapılır.

     Kimyasal maddeler içinde karbonmonoksit, civa bileşikleri, altın tuzları, kurşun, arsenik ve anilin boyaları sayılabilir.

      Diüretikler içinde en tehlikeli olanları etakrinik asit ve furosemid'dir. Bunların neden olduğu işitme kaybı geriye dönüşlü yada kalıcı olabilir. Yüksek dozda kullanıldıklarında ani işitme kaybına neden olabilirler.

      Diğer ilaçlar arasında sisplatin, kinin, klorokin, karboplatin ve aspirin ototoksik etki gösterirler.

      Ototoksik ilaçlar, kalıcı, bilateral ve simetrik sensörinöral işitme kaybına neden olur. Hasar genelde koklea'nın bazal kısmında olduğundan öncelikle yüksek frekanslarda işitme kaybı başlar, ilerde alçak frekanslarada ilerler.

 

B4- KULAK VE KAFA TRAVMALARI

   Özellikle transvers temporal kemik kırıklarında işitme kaybı sensörinöral tipte olup vertigo'da bulunabilir. Longitudinal kırıklarda ise iletim tipinde işitme kaybı olur.

 

B5- GÜRÜLTÜYE BAĞLI İŞİTME KAYIPLARI 

     Uzun süreli gürültüye maruz kalma daha çok mesleki bir işitme kaybıdır. Çocuklarda özellikle patlama tarzında akusti travmalar sonucunda işitme kayıpları görülür.

 

III- TANI

·       Anamnez

·       Fizik muayene

·       İşitme muayenesi

·       Diğer muayene metodları(Laboratuar testleri, görüntüleme tetkikleri vs.)

 

A- ANAMNEZ

 

Çocuklarda görülen en sık işitme kaybı nedenleri SOM ve akut otitlerdir. Bu işitme kayıplarını basit fiziki muayenelerle ortaya koymak herzaman mümkündür. Fakat işitme kaybı daha derin ve SNİK karakterinde ise sırasıyle şunlar araştırma konusu yapılır:

 

   1- AİLE ANAMNEZİ

İnfantlarda saptanmış SNİK'lerin aşağı yukarı yarısı genetik nedenlere bağlıdır. Irsi olareak geçen işitme kayıplarının %75-88' resesif karakterdedir. Ancak %10'unun dominant karakterli olduğu saptanmıştır. Geri kalan miktar ise X-linked resesif karakterli işitme kayıplarıdır. Irsi işitme kayıpları genellikle doğumda vardır. Ancak farkına varılması çoğunlukla beslenme çağında mümkündür. Dominant karakterli ırsi sağırlıklar gittikçe kötüleşir. Resesif karakterli olanlarda ise işitme aynen kalır.

    İşitme kaybına neden olan 100'den fazla ırsi hastalık vardır. Bunlar, işitme kaybının cinsine, başlama yaşına, işitme kaybının derecesine, genetik geçiş biçimine ve birlikte olan bulgulara göre isimlendirilirler. Irsi işitme kayıpları Mendel kanunlarına göre geçer. Bazen işitme kaybı tek bulgu olabilir. Diğer malformasyonlarla birlikte ise sendromun adı konabilir.

    Aile hikayesi ırsiyetin şekli ile ilgili bilgiler verebilir. Eğer ailenin çocuklarından 2 veya daha fazlası sağırsa, ana baba ve akrabalar sağlam olsa bile resesif bir ırsiyet söz konusudur. Eğer yalnızca erkek çocuklarda işitme kaybı saptanıyorsa X-linked yada otozomal ırsiyet söz konusudur.

   Bunları birbirinden ayırmak güçtür. Eğer ana-baba akraba ise otozomal resesif'tir. Bu düşünce tek çocuk sağır olsa bile geçerlidir. Eğer 1 veya birkaç çocuk ve ek olarak ana baba ve akrabalar sağırsa ırsiyetin geçiş biçimini belirlemek güçtür. Buna karşılık akrabalarda tek yada çift taraflı orta derecede SNİK varsa dominant bir ırsiyetin lehine bulgu olarak kabul edilir.

 

   2- GEBELİK ANAMNEZİ

Fetal hayat sırasında meydana gelen bazı hastalıkların SNİK'e neden olması olasılığı ilk önce düşünülmelidir. İşitme organı fetal hayatın 3-10. Haftası arasında oluşmaya başlar ve bu 20. haftaya kadar sürebilir. Rubella, Toxoplazmozis, citomegalovirüs, herpes, influenza, sifilis gibi enfeksiyonlar işitme organında önemli defektlere ve minör morfolojik bozukluklara neden olurlar. Bunların içinde en tehlikelisi rubelladır. Subklinik olarak da hastalığa neden olur Annenin daha önceden kızamıkçık geçirmiş olması da bir engel teşkil etmez. Çünkü rubellanın bağışıklığı ömür boyu sürmez(Karmody 1968).Hamilelik öncesi aşılama korunmada iyi bir yöntemdir. Gebelik süresinde alınan bazı ilaçlar streptomisin(özellikle dihidro grubu), kinin, klorokin fosfat gibi ilaçlar, fetüs'ün gelişmekte olan nöral elemanlarını tahrip ederek işitme kaybına neden olabilirler. Thalidomide'de dış, orta ve iç kulağın kemik ve sensöriyel dokularında tahribe neden olur. Annedeki endokrin bozukluklar(diabetes mellitus,pseudoparatiroidizm gibi) konjenital işitme kayıapları için hazırlayıcı etki yaparlar.

 

  3- DOĞUM VE DOĞUM SONRASI ANAMNEZİ

Doğum sırasındaki asfiksiler, anoksiler, gerek iç kulakta kanamalar yaparak gerekes işitme çekirdeklerinde harabiyet yaparak işitme kayıplarına neden olabilirler. Halle'e göre iç kulak yapıları doğum sırasındaki kısa süreli asfiksilere son derece duyarlıdır. Beyin sapı ve işitme yollarını ilgilendirebilecek travmalar yine işitme kayıplarına neden olabilirler. Kernikterus işitme çekirdekleri ve santral işitme yollarında harabiyete neden olabilir. Buna karşılık intrauterin kanamaları, plasenta previanın doğumun uzamasının, forseps takılmasının, sezeryan ameliyatlarının işitme fonksiyonuna zararlı etki yaptığına ilişkin bilimsel kanıt yoktur. Prematüre çocukların işitme kayıplarıyla ilgili yayınlara rastlanmaktadır, ama neden olarak uzlaşılan bir bulgu yoktur.

  

    4- ÇOCUĞA AİT ANAMNEZ

Yenidoğan ve infant devresinde geçirilen hastalıklar, travmalar ve hastalık sırasında kullanılan ilaçlar da SNİK'lere neden olabilir. Irsi olarak geçen resesif, dominant, otozomal ya da X-linked iletim tipi işitme kaybı yoktur. Tek genetik olduğu düşünülen iletim tipi işitme kaybı otosklerozdur.Ancak çoğu zaman 20-30 yaşlarında tanık olabilir.Genellikle aile anamnezi alınması zordur, tek taraflı ve çevresiyle ilişki kurmasına engel olmayan işitme kayıplarını ana-baba ve akrabalar önemsemezler.

 

B- FİZİK MUAYENE

Kulak zarının otoskopik muayenesinde genellikle pek fazla bilgi sağlanmaz. Saptanabilen akut otitler,SOM ve retraksiyonlar,timpanosklerozlar en fazla 60

dB'e kadar işitme kayıplarını açıklayabilir.

 

İşitmenin Muayenesi: İşitmenin belirlenmesinde yaş önemli bir faktördür.Bu nedenle 5 yaşına kadar olan çocuklarda işitmenin belirlenmesinde kullanılan metodlardan öncellikle söz edilecektir.

 

Yenidoğanlar

Doğumdan 28. Güne kadar olan çocuklar bu gruba sokulurlar. Çoculkların sese karşı verdiği reaksiyonları MORO refleksi, aural-palpebral refleks, arousal ya da cessation refleksleri ile araştırılır.

MORO Refleksi

Genel bir motor yanıttır. Yeni doğmuştan iki yaşına kadar çocuklarda bulunur.Yani yeni doğmuşlarla süt çocuklarını kapsar.Bu çocuklara 80-85 dB şiddetinde bir ses verildiği zaman çocukların ekstremitelerinde dışa ve yukarı doğru bir hareket görülür ve başlarını arkaya doğru atarlar.Ancak her çocukta bunların hepsinin birden görülmesi gerekmez.Genellikle ses verilince çocuk sıçrar gibi bir hareket yapar.

Aural palpebral ya da oculopalpebral reflex

Normal yeni doğmuş bir çocuğa 105-115 dBşiddetinde ses verilirse orbicularis oculi kasları kasılır ve göz kapanır.Bazı yazarlar bunun ses karşısında çocuğun göz kırpması olduğunu bildirmişlerdir.Ancak  false pozitif refleks bazı vakalarda saptanmıştır.Hasta işitmediği halde gözlerini kapatabilir.Ancak birkaç kez aynı yanıt alınırsa değeri vardır.

Arousal ya da cessation reflex

Başlatma ya da durdurma refleksi diye de adlandırılabilir.Kuşkulu çocuğa ses verildiği zaman çocuğun ses stimulasyonundan önceki hareketlerinde bir duraklama görülebilir.Örneğin çocuk dalgın durumdayken yeteri şiddette ses verilirse çocuk birden uyanır yada ağlarken bir ses verilirse kısa bir sürede olsa sesini keser. Wedenberg'e göre hareketsiz çocuklar için 70-75 dB şiddetinde, hareketli çocuklarda 90 dB şiddetinde ses verilmelidir.

      Yenidoğanların sese karşı reaksiyonları refleks bir olaydır ve sesin şiddeti ile orantılıdır. Sesin alınıp alınmadığı hakkında kabaca bir bilgi verir.  

 

     İnfantlar yada süt çocuğu:

    24 aylıktan başlayarak çocuk yüksek ve aniden verilen seslere karşı reaksiyonlarını değiştirir. 2 aylıktan itibaren zaten çocuğun sese karşı ilgisi değişir. 3 aylıktan itibaren insan sesi en etkili uyaran haline gelir. 4 aylıktan itibaren MORO refleksi sıklığını kaybeder. 4 aylıktan itibaren ses lokalizasyon bakımından önem kazanır. Bu devrede sese karşı reaksiyon sesin geldiği yönü zayıf biçimde saptayabilmektedir. Bu durum 6-9 aylar arasında giderek kuvvetlenir ve çocuk sesin geldiği yöne başını yada gözlerini çevirmeye başlar. Yeterli yükseklikte ses verildiği zaman infantlardada cessation refleksi bulunur. 10 aylıktan sonra çocuk adı söylendiği zaman reaksiyon verir ve 12 aylıktan sonra bazı sözlü kumandalara yanıt verir. 18-24 ay arasındaki çocuklarda kelime hazinesi geliştiği için işitme sistemi sözlü olarak araştırılabilir.

     

        Oyun çağı çocuğu:

      Sese karşı yetişkinlere benzer reaksiyonlar verirler yani uyara istemli davranışsal yanıt verirler. Özel tekniklerle çocuğun işitme seviyesi belirlenebilir. Ancak testlerin yapılabilmesi için çocuğun yardımının sağlanması gereklidir. Oyun odyometrisi bu iş için kullanılır. Üçbuçuk yaşından itibaren oyun odyometrisi işitmenin belirlenmesinde kullanılabilir.

 

 

Çocuklarda işitmenin belirlenmesinde iki önemli yöntem vardır:

1- Subjektif  Metodlar

Davranış odyometrisi, oyun odyometrisi ve konvansiyonel odyometri

2- Objektif  Metodlar

Empedans odyometri, BERA gibi objektif metodları içerir. İşitmenin belirlenmesinde bu iki metodu birbirine karşı düşünmek yanlıştır.Çocuğun yaşı, zeka durumu, kooperasyonu metodların seçiminde önemli yer tutar.Bir metodla saptanmış olan işitme kaybının diğer metodla doğrulanması diğer bulgunun değerini arttırır.

         a) İmpedans odyometri (timpanometri)

     Kulak zarına gönderilen ses enerjisinin karşılaştığı direncin ölçülmesi orta kulaktaki lezyonlar hakkında bilgi verir. Ancak nörosensoriyel işitme kayıplarında bilgi vermez.

         b) Orta kulak kaslarının akustik refleksi

     M. stapedius ve m.tensor timpani ses stimulusu ile refleks olarak kasılırlar.Refleks iki taraflıdır ipsilateral ve kontrlateral refleks adı verilir.

M. stapedius için refleks arkı özetle: ses işitme siniri ile superior olive kadar gider, buradan hem aynı hem karşı taraftaki n.facialis çekirdeklerine geçer ve n.facialis ile her iki taraftaki m.stapedius'a ulaşır. Kasların kasılması ile impedans değişir ve refleksin meydana gelip gelmediği saptanır. Refleksin oluşması objektif bir olaydır. Normal kişilerde refleksin meydana gelmesi için o frekanstaki eşiğin 85 dB üstünde bir ses verilmesi gereklidir.

    Refleks ipsilateral olarak kontrlateral taraftakinden 10 dB daha az şiddetli seslerle meydana çıkar. Sadece pür ton seslerle değil gürültü ve insan sesi ilede ortaya çıkabilir. Geniş bant gürültü sesi uyaran olarak kullanıldığında refleks eşiği pür ton seslere göre 20 dB daha düşüktür.

     Yenidoğanlarda m.stapedius refleksi yoktur. İnfantlarda ve oyun çocuğu çağında refleks yetişkinlere göre daha az sıklıkla görülür. Çocuklarda refleks eşiği daha yüksektir. Yenidoğan ve infantlarda refleks eşiği 95 dB ve okul çağı çocuklarında refleks eşiği 92 dB olarak bulunmuştur.

     İşitme kaybının cinsine göre refleks eşiği değişir. SNİK'lerde eşik düşebilir, nedeni rekruitmandır. İşitme eşiği 80 dB yada daha fazla ise refleks meydana getirmek için gerekli ses şiddeti düşüktür. SNİK'lerde, işitme kaybının lokalizasyonuna göre reflekste değişiklikler saptanır. Retrokoklear işitme kayıplarında refleks her zaman elde edilemez. Refleks eşiği normale göre düşüktür. Refleks amplitüdü retrokoklear işitme kayıplarında normalin yarısına iner.

 Özetle SNİK'lerde impedans odyometrisinde sayabileceğimiz özellikler şunlardır: Timpanogramları normaldir. Refleks eşiği normalden düşüktür. Refleks amplitüdü retrokoklear sağırlıklarda normalden düşüktür.

 

    BERA

    Ses enerjisi kokleada dönüşüme uğrar ve mekanik enerji elektrik enerjisi haline dönüşür. Bu enerjinin kokleadan başlayarak işitme merkezlerine kadar izlenmesi BERA'nın esasını oluşturur. Aslında bir işitme belirlenmesi metodu değildir, işitme sinirinin uyarılması ile elde edilen sinyallerin izlendiği yolun saptanmasıdır. Bu sinyaller kokleadan başlayarak çeşitli yerlere belirli süreler içinde ulaşır. Bu sürelerin ve sinyallerin saptanması koklear sinirin sağlamlığı yada beyin sapındaki uğrakların durumu hakkında bilgi verir.

    BERA’nın avantajı çocuğun veya bebeğin aktif kooperasyonunu gerektirmez. Kulaklara özgü bilgi elde edilir. V. Dalga eşiği psikofizik işitme eşiğine yakın bilgi sağlar. Objektiftir. Bebeğin/çocuğun uyku durumundan etkilenmez. İki uyaran çeşidi kullanılır.

1-     Klik uyaran (1000-4000Hz frekans aralığı)

2-     Frekansa özgü uyaran (tone burst, logon vs.)

   

  Özetle BERA; infant menenjitleri, prematüre doğumlar, mikrosefaliler, solunum bozukluğu olan hastalar, EOM'lar, konjenital anomalileri görülenler, konjenital işitme kaybı olan anne ve babaların çocuklarının durumu, kraniofasiyal anomaliler, hiperbilirubinemili çocuklar, intrauterin enfeksiyon geçirme kuşkusu olan yenidoğanlar, mental retardasyonlu çocuklar, 8.sinir ve beyin sapı lezyonlarında, ani sağırlık ve kalıtımsal sağırlık gibi durumlarda yararlı bilgiler verir.

    Otoakustik Emisyon: İşitme sisteminin tümü ile ilgili bilgi vermez. İç kulağa kadar olan işitme sistemi hakkında bilgi sağlar, perinöraldir. OAE testleri işitme kaybının tanısında kullanışlıdır. Ancak kaybın derecesini ve tipini belirlemez. Dış ve orta kulak patolojilerinden etkilenir. Avantajları; invaziv değildir, objektiftir, hastanın kooperasyonunu gerektirmez. Çabuk uygulanır, frekansa özgü bilgi sağlar. Orta kulak ve kokleanın normal olması halinde tüm normal işitenlerde gözlenir.

     OAE’nın varlığı iç kulaktaki dış saç hücreleri dahil olmak üzere iç kulağa kadar olan periferal işitme sisteminin normal olduğunu gösterir. Saf ses eşik odyometrisiyle 30dBHL’den fazla işitme kaybı saptanan kişilerde genellikle emisyon görülmez.

 

 

D- DİĞER MUAYENE YÖNTEMLERİ

  1- LABORATUVAR İNCELEMELERİ

   -TORCH testi

    Bu kelimenin baş harfleri toxoplazmozis, rubella, sitomegalovirüs ve herpes'i hatırlatır. Yenidoğanlarda sadece anneden geçen Ig A serumlerında saptanabilir. Eğer çocuk fetal hayatta bu hastalıklardan birini geçirmişse serum'da Ig M'ye rastlanır. Bunun için hemaglutinasyon inhibisyon testi, kompleman fiksasyon testi uygulanır. Ig M seviyesi yüksek bulunur. Hatta 3 yaşına kadar olan çocuklarda rubella virüsü, antikorlara rağmen kültürlerde pozitif bulunur. 10-12 aylık çocuklarda bile eğer intrauterin bir enfeksiyon geçirmişse idrarda, nazofarinks ve boğaz kültürlerinde rubella ve CMV izole edilebilir.

   -VDRL-FTA testi    

     VDRL konjenital ve akkiz sfilis için kullanılır, sifilis'in kuşkulu ve VDRL'nin negatif olduğu vakalarda FTA testide buna eklenmelidir. Konjenital sifilis doğumda sağırlık nedeni değildir, ileri yaşlarda işitme kaybı ortaya çıkar.

    -İdrar incelemesi

    SNİK'lı yenidoğanlara idrarda albumin bakılır. Albumin pozitif ise iki sendrom düşünülür:

-Alport sendromunda konjenital herediter nefrit ile SNİK birlikte bulunur.

-Muckle-Wells sendromunda ise nefrit, tekrarlayan ürtiker ve SNİK birlikte bulunur.

   -Tiroid fonksiyon testleri

    Pendred sendromunda T4 tutulması ve perklorat itrahı sözkonusudur. Pendred sendromunda iyot tiroid bezinde anormal derecelerde tutulur.

   -EKG

    Jervell-Lange-Nielsen sendromunda EKG ile Q-T aralığı uzamıştır. SNİK'da birliktedir.Refsum sendromunda ise P-Q uzaması QRS'de değişme, ayrıca ekstrasistoller saptanır. SNİK, retinitis pigmentosa ve periferik hipertrofik nöropatide bulunur.

   -Vestibüler fonksiyon testleri

    SNİK olan çocuklarda vestibüler testlerin önemli bilgi vermeyeceği düşünülmektedir. Bununla birlikte bazı sensorinöral işitme kayıplarında anormal kalorik test yanıtları alınmıştır.Kretenizm, Hallgren sendromu, Klippel-Feil sendromu, Pendred sendromu, tek taraflı konjenital SNİK'li vakalarda, Waardenburg sendromunda, serviko-okülo-akustik sendromundaki gibi.

   Diğer testler arasında kromozom analizi, tam kan sayımı, kan elektrolitleri, kreatinin belirlenmesi, aminoasit taraması, retikülosit sayımı, serum pirofosfat tayini, ürik asit seviyesi, elektroretinografi sayılabilir. Bu testler SNİK'li çocuklarda neden hakkında bize yararlı bilgiler verebilir.

   

 2- GÖRÜNTÜLEME TEKNİKLERİ

    Temporal kemik CT'leri kokleanın gelişmesi ve geniş vestibüler akuaduktus üzerine bilgi verir. Koklea turlarının gelişme bozukluğuna bağlı bazı SNİK vakaları bu yolla tanınabilir. Ayrıca okul çağı ve süt çocuğu çağında geçirilen kafa travmalarında temporal kemik kırıklarını da gösterebilir. MR, posterior fossa ve beyin sapı lezyonları üstüne bilgi verebilir. Tüm bu arştırmalara rağmen olguların yaklaşık yarısında tanı koymak mümkün olmaz. Doğumdan sonra meydana gelmiş ve tanı

 

KAYNAKLAR

1. Akdaş Ferda V., Çocuklarda Sensörinöral İşitme Kayıpları. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ve Baş Boyun Cerrahisi 2002;57-69.

2. Akyıldız N., Çocuklarda Sensörinöral İşitme Kayıpları. Kulak Hastalıkları ve Mikrocerrahisi 2002;9-34.

3. Brookhouser P.E., Grundfast K.M., General Sensorineural Hearing Loss. Cummings chapter 32. 504-532.

4. Paparella M.M., Schachern P.A., Sensorineural Hearing Loss in Children-Nongenetic. Paparella chapter 40. 1561-1578.

5. Mafong D., Shin E.,Lalwani A., Use of Laboratory Evaluation and Radiologic Imaging in the Diagnostic Evaluation of Children with Sensorineural Hearing Loss. Laryngoscope 2002;112:1-7.

6. Hegarty J., Patel S., Fischbein N., The Value of Enhanced Magnetic Resonance Imaging in the Evaluation of Endocochlear Disease. Laryngoscope 2002;112:8-17.

7. Bicik E., Pata Y.S., Aygenç E., Özdem C., Çocuklarda akut otitis media ve sensorinöral işitme kaybı. Kulak Burun Boğaz Klinikleri 2003;5(1):7-10.

 

Bu site en iyi 1024x768 piksel çözünürlük, IE 5+ tarayıcı ve yüksek renkte izlenir

Tasarım Dr.Oğuz BASUT ©2003