ORAL
MUKOZANIN ÖZELLİKLERİ
YAPISI
Mukoza ve deri aynı histolojik yapıyı gösterirler. Mukozanın
oral epiteli ve bunun derideki karşılığı epidermis tabakası, basal
membran aracılığı ile altındaki bağ dokusuna bağlıdır.
Ağız boşluğu tamamıyla mukoza ile kaplı olup epitelin kaynağı,
dilde endoderm, dudak, yanak, gingiva, vestibulum oris, damak, ağız
tabanında ise ektodermdir. Oral mukoza genelde çok katlı yassı epitel
ve bağ dokusundan oluşan lamina propria olarak iki tabakadan oluşur.
Lamina proprianın altında damarlar, yağ dokusu, tükrük bezleri
bulunur ve submukoza olarak isimlendirilir.
Oral mukoza aslında salgılama yapmak üzere özelleşmiş GİS
veya respiratuar sistem mukozası gibi değildir. Buna karşılık salgı
yapan bezleri içeren yassı epitelden oluşan bir yarı mukoza görünümündedir.
Oral mukoza çiğneme fonksiyonu ve mekanik olarak etkilenmesine
uyumlu olarak hem epitel, hemde bağdokusunda çeşitli bölgelerde değişiklik
gösterir.
Mukoza sert damak ve gingivada sert, stratum papillarisi oldukça
yoğun, periosta direk olarak yapışmış ve hareketlilik göstermeyen
Lamina propriası 4 katlı orto ve parakeratinize epitel ile kaplıdır.
Özelleşmiş dil sırtı mukozasının Lamina propriası kas
liflerine ve plastik liflere bağlı olup St. papillarisi gevşektir.
20. haftadan itibaren fetusta postnatal durumuna uygun, bulunduğu
bölgeye göre 3 veya 4 katlı epitel ve muko-gingival sınır ve
karakteristik St. papillarisi bulunan mukoza oluşmaktadır.
Oral mukoza tabakasının her yerinde melanositler görülebilir.
Bazı bireylerde radyasyon ve termal yanıklar iyileşirken pigmentasyonda
artış olabilir. Yine ağır metal zehirlenmelerinde
gingival pigmentasyon olur.
Dil ve sert damak da dahil olmak üzere oral kavite submukozasının
heryerinde, yaygın, basit seröz ve müköz tükrük bezleri mevcuttur.
GÖREVLERİ
Mukoza sadece konuşma, yutkunma, çiğneme gibi motorik
fonksiyonlarda pasif olarak rol almaz; aynı zamanda salgılama, duyu algılaması,
rezorbsiyon gibi görevleride vardır.
Oral mukoza salgılama görevini büyük ve küçük tükrük
bezleri aracılığıyla yaparak musin, amilaz gibi sindirimde yardımcı
maddelerin yanında glukoz ve bazı maddeleride salgılar. Ayrıca tükrük
içinde bulunan immünglobulinler, lokal immunitenin temel yapıları
olarak, mukozanın hücresel elementleri ile birlikte önemli bir görevi
üstlenirler.
Mukoza, sinir uçları aracılığıyla termo-mekano-reseptör
olarak ve dil mukozasındaki tad alma cisimcikleri aracılığıyla önemli
bir duyu organı olarak da ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca oral mukozanın rezorbe edebilme gibi önemli bir işlevide
vardır. Bu özelliğinden çabuk etki yapması istenen ilaç kullanımında
faydalanılır.
ORAL MİKROFLORA
Oral kavitenin normal mikrobiyal florası çeşitlidir. Konak ve
flora arasında bir denge vardır ve bu denge nadiren bozulur. Oral
bakteriel enfeksiyonlar daha çok dişlerin cansız kısımlarındaki
kanallar yolu ile olur. Buralar immün sistemden etkilenmezler ve
mikrobiyal büyüme ve yayılma için bir odak oluştururlar. İnfeksiyon
daha çok alveoler kemiği tutar ve oral mukozayı nadiren etkiler. Fungal
ve viral enfeksiyonlara daha sık rastlanır.
Oral mikropların kontrolünde ve hastalık oluşumunda konak faktörleri
önemlidir. Oral mukozanın kendisi ve tükrük salgısı dinamik bir
bariyer oluşturur. Bu durumu bozan olaylarda normal flora patolojik hale
dönüşür. İmmün yetmezliklerde ve immün sistemin genetik bozukluklarında
olabilir. Yine oral mukozanın bariyeri cerrahi sırasında veya travmayla
zedelenebilir. Bu gibi durumlarda exojen veya endojen organizmalar inoküle
olarak lokal enfeksiyona yol açabilir. Yine baş bölgesine uygulanan KT
ve RT salivar glandlarda atrofi ve oral mukozada değişikliğe ve dirençsizliğe
yol açarlar. Sistemik olarak kullanılan antibotiklerde oral florayı
etkileyerek değişikliğe yol açarlar.
ORAL
MUKOZA HASTALIKLARINDA TANISAL YAKLAŞIM
Oral kavitede mukozanın kendine özgü hastalıklarına ve bazı
sistemik hastalıkların belirtilerine rastlanabilmektedir. Tanıya
varabilmek için klinik olarak hangi kriterlerin ölçü olarak alınacağı
önemlidir. Bunlardan anamnez tüm hastalıklarda oluğu gibi önemlidir.
Şikayetlerin akut veya kronik olması, aynı düzeyde kalması,
ilerlemesi veya zaman zaman ataklar yapması önemli detaylardır. Yine
anamnezden lezyonun meslek, çevre, kullanılan herhangi bir ilaç, madde
veya yiyeceklerle ilgisi olup olmayacağı, muayenenin yapıldığı
zamana kadarki uygulanan tedavi yöntemleri ve sonuçları hakkında bir
kanıya varılabilir.
Bundan sonra yapılacak dikkatli bir muayenede lezyonun cinsi,
rengi, şekli ve büyüklüğü, yoğunluğu, ısısı, çevre dokulara göre
yükseklik farkı, sayısı, dağılış şekli ve lokalizasyonu tanıya
varmada önemli kriterlerdir.
Ayrıca lezyonun ülsere olup olmadığı, eğer öyle ise tabanın
yoğunluğu, alt dokulara infiltrasyonu, kenar sınırının belirginliği,
sertliği, hacim artışı gösterip göstermediği önemlidir.
Tüm bu kriterlere göre sistematik bir biçimde hastadan alınacak
bilgi ve gözlenen belirtilerin sentezi yapılarak tanıya varılabilir.
Tanıya varmada anamnez ve muayeneye
destek olacak özel testlerde kullanılmalıdır.
Bunlar;
1)Hava
kabarcığı deneyi:Bül, vesikül gibi kabarcık oluşturan
hastalıkların ön tanısı için kullanılabilecek bir yöntemdir.
Mukoza pamuk ile kuvvetlice bastırılıp birkaç kez ovulup zedelendikten
sonra hafifçe çizilir. Enjektör ile kuvvetli olarak hava üflendiğinde
kabarcık oluşması (+) olarak değerlendirilir.
2)Nikolsky
testi (Fenomeni):Deri veya mukozaya kuvvetlice bastırıldıktan
birkaç dakika sonra o alanda hemorajik sıvı birikimi, bazen epitel veya
epidermis tabakasının ayrılması (+) olarak değerlendirilir.
3)Köbner
Fenomeni:Deride kazıma (veya kaşıma) ile papül oluşumuna
neden olabilme ile ortaya çıkan durumdur.
4)Tzanck
testi:Vesikül bül oluşturan hastalıklarda kabarcık tabanından
yapılan sitolojik muayenedir.
5)Sitolojik
muayene:Sürekli rejenerasyon gösteren ve basal tabakadan yüzeye
doğru gelip atılan hücrelerin toplanıp lam üzerine yayılarak boyandıktan
sonra incelenmesidir.
6)Histolojik
muayene:
7)Toluidin mavisi testi:Benign
ve malign mukoza değişimlerinin ayırımı için kullanılan bir yöntemdir.
8)
Cam
spatül deneyi:(Diaskopi) Kanın damar içi ve doku arasında olup
olmadığının belirlenmesinde kullanılır.
9)Beyaz
lezyonların mukozadan uzaklaştırılabilmesi:
Lezyonun mukozadan uzaklaşması kandida enfeksiyonlarında tanı
bakımından önemli bir özelliktir. Bu durumda eritemli bir taban ortaya
çıkabilir. Mukozadan uzaklaşmayan beyaz lezyonlarda ayırıcı tanı
olarak lökoplaki-Liken ruber planus düşünülebilir.
10)Mikrobiyolojik
muayene:Mukoza yüzeyinden alınan materyalin özel besiyerlerinde
üretilmesi ile tanıda kullanılır.
11)Deri-Mukoza testleri
12)Biyokimyasal laboratuvar muayeneleri: Oral
mukozadaki değişikliğin sistemik bir hastalıkla ilişkisinin araştırılması
için başvurulabilir.
13)İmmünolojik muayene:İmmün
sistem bozukluklarının oral mukozadaki oluşturduğu lezyonların tanısı
için kullanılır.
14)Radyolojik
inceleme:Malign mukoza hastalıklarının kemiklerde yaptığı değişikliklerde
ve yumuşak doku içine giren yabancı maddelerde tanı amaçlı kullanılır.
15)Tedaviden-tanıya
varma: Sonuçlanmış başarılı bir tedaviden fikir yürüterek
tanıya varma yöntemidir.
ORAL MUKOZA
PATOLOJİLERİ
1)
EPİTELYAL ANOMALİLER:
A- BEYAZ LEZYONLAR
a)
Diffüz Beyaz Lezyonlar:
-Löko-Ödem:
Klinik olarak lökoplakiye benzer ancak hiperkeratoz değildir. Konjenital
veya edinsel ağız mukozası displazisi olarak tanımlanabilir. Prekanseröz
değildir.
Gri-beyaz renkte, sınırları kesin olmayan, özellikle yanak
mukozasında ve dudak mukozasında üzeri dalgalı veya kepekli gibi
epitelin düzensiz olduğu lezyonlardır. Asemptomatiktir ve uzun sürede
spontan düzelmeler olabilir. Etkili tedavisi yoktur.
-Beyaz
Sponge Nevüs: Ender görülen, otozomal dominant kalıtımlı, çoğu
kez konjenital olarak olan bir hastalıktır. Oral lezyonlar geniş yayılım
gösterir. Mukoza kalınlaşmış, katlanmış ve süngerimsi bir görünüm
almıştır. Çoğu kez asemptomaktir ve diğer mukozal lezyonlarla
birlikte görülebilir. Hastalık benigndir ve prognozu iyidir. Bilinen
tedavisi yoktur.
-Pakionikia
Kongenita: Ender bir
hastalıktır. bazı olaylar familyaldır. Çeşitli deri ve mukoza
anormallikleriyle karakterizedir. Beyaz ve opak renkte yanak mukozası,
dil yada dudakları etkileyen mukoza kalınlaşması vardır. Bu lezyonlar
yeni doğanda da görülebilir. Hastalığın spesifik tedavisi yoktur.
-Diskeratozis
Kongenita: OR kalıtımlı, ender, hemen her zaman erkeklerde gözüken
bir hastalıktır. 3 tipik belirtisi vardır. Bunlar oral lökoplaki, tırnak
distrofisi ve deri pigmentasyon sendromudur. Hastalığın önemli noktası
erişkinlerde oral kanser insidansının yüksek olmasıdır. Hastalığın
tedavisi yoktur.
-Herediter
Benign İntraepitelyal Diskeratozis: Oral lezyonlar genellikle
beyaz, süngerimsi, masere, bukkal mukoza lezyonlarıdır. Mukozal
katlanmalar olabilir. Lezyonlar çoğu kez dudak kenarlarında bulunur ve
mukoza gerildiği zaman iğne başı büyüklüğünde hafif kabarık
plaklar halinde görülür. Eşlik eden göz bulguları olabilir. Hastalığın
tedavisi gerekmemektedir.
b)
Fokal Beyaz Lezyonlar:
-Nikotin Stomatiti: Sigara ve özellikle pipo içicilerinde görülür.
Tütün ürünlerinin irritatif etkisi ve özellikle ısıdan kaynaklandığı
düşünülür. Lezyonlar beyazlaşmış palatal mukozada, multiple sayıda
eritematöz merkezli minör tükrük bezi orifislerinide içeren 1-2
mm'lik papüller olarak görülür. Genellikle yumuşak damak ve sert damağın
ön bölümünde sınırlıdır. İleri aşamada damağın tümü beyazlaşır
ve lezyonlar nodüler görünüm alır. Benign mukozal bir reaksiyondur. Tütün
içiciliği bırakılırsa reversibldır. Maling karakter kazanabilir.
-Keratoakantoma: Benign epitelyal bir tümördür. Ancak
kanserle karıştırılabilir. Etyolojisi bilinmemektedir ve erkeklerde
fazla görülmektedir. %90'ında tümör deride, çenelerde, dudaklarda ve
ellerin üstünde görülür. Oral lezyonlar nadirdir. Lezyon kabarık göbek
veya krater şeklindedir. Çok kez ağrılıdır ve rejyonel LAP olabilir.
Spontan regresyon gösterir. Bunun dışındaki vakalarda eksizyon uygulanır.
B-PAPİLLER VEYA VERRÜKÖZ LEZYONLAR
a)
Diffüz veya Multiple Olanlar:
-Kıllı
Dil: Dilde filiform
papillaların hipertrofisi ve normal deskuamasyonun olmaması sonucu
papillaların uzamasıdır. Papillaların rengi dış etkinin cinsine göre
sarımsı beyazdan kahverengine ve siyaha kadar değişir. Gerçek sebebi
bilinmemektedir. Tedavi dilin kazıma ile temizlenmesinden ibarettir.
-Reaktiif
Papiller Hiperplazi: Uygun olmayan veya uzun süreli ve devamlı
kullanılan protezlerin aşınma yaptığı hastalarda bulunur. Çok sayıda
küçük, kırmızı, kaldırım taşı görünümünde, ödematöz
papiller olarak görülen lezyonlar tipik olarak sert damaktadır.
Koruyucu önlemlerle gerilerler. Büyüme olduğu zaman eksizyon düşünülebilir.
-Oral Tüylü Lokoplaki:
Dilin lateral ve ventral yüzünde görülen kaba tüylü beyaz bir yüzey
gösteren lezyonlardır. Uni veya bilateral olabilir. Etyolojisinde EBV
enfeksiyonu sorumlu tutulmuştur. Yine kronik kandidal enfeksiyonlar
sonrası ve HIV ile enfekte hastalarda da görülebilir. Tanıda EBV DNA
hibridizasyon tekniği kullanılır. Anti herpes tedavi ile lezyon
geriler. Klasik lökoplakinin aksine malignleşme potansiyeli yoktur.
-Lökoplaki:
Kronik irritasyon (travma, tütün (özellikle pipo), alkol) kaynaklı,
genellikle oral mukozada görülen non ülsere beyaz renkli plaklardır. Sıklıkla
asemptomaktir ve erkeklerde fazla görülür. Premalign lezyonlardır.
%80'i benign karakterde ve %20'sinde atipiye dönüşüm sözkonusudur. Lökoplakilerden
yapılan biyopsilerin %2'sinde insitu karsinom ve %8'inde de invaziv yassı
epitel hücreli Ca tespit edilmiştir. 2,5 cm'dan küçük lezyonlara
eksizyonel biyopsi yapılmalıdır. Daha büyük lezyonlar aşamalı
olarak eksize edilmelidir.
Patolojik incelemede aynı lezyonun değişik bölgelerinde farklı
histopatolojiye ait doku örnekleri olabileceği unutulmamalıdır.
Takiplerinde şüphe halinde tekrarlayan biyopsiler alınabilir.
-Eritroplaki:
Herhangi bir lezyon olarak tanı konulamamış, oral mukozanın eritematöz
lezyonlarını belirtmek için kullanılmıştır. Malignite potansiyeli lökoplakiden
çok daha fazladır. Granüler yapıdadır. Tipik olarak retromolar trigon,
anterior tonsiller plika ve yumuşak damakta izlenir.
-Verrukoz Karsinoma: Malign lezyonlar seminer konusunun dışında
olduğu için ayrıntılı bahsedilmedi.
-Fokal Epitelyal Hiperplazi (Morbus Heck):
Daha çok çocuk ve gençlerde alt dudak komissür alanına yakın,
nodüler multiple hiperplaziler olarak ortaya çıkarlar. Etkeni HPV 13'tür.
Uzun sürelerde spontan regresyon görülebilir. Tedavisi estetik amaçlı
koterle alınmasıdır.
-Akantozis
Nigrikans: Hastalık ender bir dermatoz olup benign, malign ve psödoakantozis
nigrikans şeklinde üç ayrı formu vardır. Hastalıkta yaygın deri
lezyonları yanında %20-50 arasında oral müköz membran bildirilmiştir.
Dil ve dudaklar sıklıkla ve ağır şekilde etkilenir. Filiform
papilladaki hipertrofi dilin dorsal yüzüne kaba, papillomatöz bir görünüm
verir. Dudaklar kalınlaşmış ve özellikle dudak köşelerinde
papillomatöz gelişmeler bulunur. Hastalığın spesifik tedavisi yoktur.
b) Fokal Lezyonlar:
-Papilloma: Yüzel epitelyumundan köken alan iyi huylu bir tümördür.
Çok sayıda küçük parmak benzeri çıkıntılardan oluşan, saplı
veya sapsız olabilen, iyi sınırlı, sıklıkla yumuşak damak ve
uvulada görülen lezyonlardır. Etyolojide HPV sorumlu tutulmaktadır.
Tanı biyopsi ile konulur. Epitelyal displazi yoktur. Malign
transformasyon olabilir. Tedavi cerrahi eksizyondur.
-Verruka Vulgaris ( Siil): HPV'nin sebep olduğu daha çok
çocuk ve gençlerde görülen dudak mukozasında, deriye geçiş yerinde
(oral mukozada nadir) geniş tabanlı, üzeri pürtüklü, sınırları
belirgin olan lezyonlardır. Tanıda biyopsi kullanılabilir. malign
potansiyeli yoktur. Tedavide eksizyon yada koterizasyon kullanılabilir.
-Condyloma
Acuminatum: HPV'nin sebep
olduğu daha çok anogenital bölgede görülen ancak labial ve bukkal
mukoza, dil, gingiva ve damağıda tutabilen, küçük, pembe, papiller
lezyonlar olarak başlayıp ilerleyerek karnıbahar görünümü alan
lezyonlardır. Oral-genital seks öyküsü olanlarda sıktır. Ayırıcı
tanı için biyopsi, tedavi içinde lokal eksizyon veya koterizasyon gereklidir.
C) BEYAZ VE/VEYA KIRMIZI LEZYONLAR
-Mukozal
premalign veya malign lezyonlar:
-Median
Rhomboid Glossitis (MRG): Etyopatogenezi tartışmalıdır. Dil sırtında
orta hatta belirgin eritematöz alan olarak görülen asemptomatik bir
lezyondur. Lingual papilla atrofiye olmuştur. Antifungal tedaviye yanıt
alınabilmekte ve papillalarda rejenerasyon olmaktadır. Prekanseröz değildir.
-Kandidiyazis:
Candida albicansın etken olduğu bir hastalıktır. Normal oral florada yüksek
oranda bulunur. Çeşitli lokal ve sistemik predispozisyon sonucu hastalık
meydana gelir. Mantarın hastalık oluşturabilmesi için doku içine
invaze olması gerekir. Fiziksel irritasyon, lokal enfeksiyonlar,
nutrisyonel yetmezlikler, kötü oral hijyen, endokrin değişiklikler
(DM, gebelik, hipoadrenalizm) AIDS, malignite, sistemik geniş spektrumlu
antibiotik tedavisi, sistemik steroid tedavisi, immunolojik bozukluklar ve
maligniteden dolayı kullanılan radyo ve kemoterapi hastalığa
predispozisyon yaratır.
Oral lezyonlar; yanak
mukozası, dil, damak, dişeti ve ağız tabanında şekillenen yumuşak,
beyaz, hafif kabarık plaklarla karakteristiktir. Ağızdaki plaklar süt
pıhtısını andırır ve şiddetli olaylarda lezyon bütün ağızı
kaplar. Beyaz kandidal plaklar soyulduğu zaman dokunun yüzünde kanayan
bölgeler geride kalır. Bu ayırıcı tanıda önemlidir.
Plaklardan sürtme preperat yapılıp, %20 KOH ile muamele edildiği
zaman tipik hifler görülerek teşhis yapılabileceği gibi kültürde üretmeklede
sonuca varılabilir.
Oral kandidiyazis nystatin süspansiyonu ile tedavi edilir. Bunun
yanında Amphoterisin B, imidazol, ketakonazol gibi sistemik preperatlarda
kullanılabilir.
-Geographic Dil: Dilin filiform papillalarının dökülmesi
ile şekillenen, düzensiz kıvrık kenarlı alanlarla karakteristik bir
bozukluktur. Desquamasyon alanları bir süre sonra iyileşir ve yanında
bir yenisi şekillenir. Lezyon haftalar ve aylarca kalır ve ondan sonra
geriler. Daha sonra tekrar şekillenir. Popülasyonun %1'inde mevcuttur.
Etyolojisi bilinmemektedir. Genellikle asemptomatiktir. Bazen hafif bir
yangı olabilir. Tedaviye gerek yoktur.
-Lichen Planus: Aktive lenfositler tarafından bazal
tabakanın haraplandığı inflamatuar bir hastalıktır. Deri lezyonlarından
önce oral muköz membran lezyonları izlenir. 40 yaş üzerinde ve kadınlarda
sık izlenir. Oral mukozada genellikle bukkal ve ender olarak da diğer bölgelerde
izlenir. Lezyonlar ışınsal tarzda beyaz yada gri, yumuşak, bir hat üzerinde
anüler yada ağımsı şeklinde
tipik dantel yapısında, sıra halinde papüler yapıdadır.
Oral kavitedeki lezyonların retiküler, atrofik, büllöz, plak ve
erozif tipleri mevcuttur. Retiküler ve plak formu asemptomatiktir. Erozif
formu eritematöz ve ağrılıdır. Bül formu rüptüre olup ağrılı ülserlere
yol açabilir. Erozif ve atrofik formun %1-2 oranında malign
transformasyon gösterebileceği bildirilmektedir.
Klinik seyir uzundur, remisyon ve alevlenmelerle seyreder.
Emosyonel stresler hastalığı provoke eder. %25-30'unda kandida
enfeksiyonları tabloya eklenir.
Hastalığın tanısı ve diğer hastalıklardan ayırımı için
biyopsi gereklidir.
Asemptomatik ve hafif vakalarda tedaviye ihtiyaç yoktur. Emosyonel gerginliğin gerilemesi ile spontan regresyon oluşabilir.
Medikal olarak klorhexidine gargaraları, topikal veya lezyon içine
enjekte edilen steroidler ile sistemik steroidler kullanılabilir. Yine
sistemik veya topikal retinoidler kullanılabilir. Yine her formunda
Dapson kullanılabilir.
-Lupus Eritematozis: Sistemik otoimmün bir hastalıktır.
Akut, subakut ve diskoid şeklinde üç formu vardır. Oral mukoza %25
oranında etkilenir. Etrafı ülsere kırmızı renkli maküller şeklindedir.
Bukkal mukoza, gingiva ve labial mukoza sık etkilenir. Tanı biyopsi ile
konur. Tedavide steroidler, NSAID'lar, altın ve antimalaryal ilaçlar
kullanılır.
2) ÜLSER-
EROZYON VE BÜL İLE SEYREDEN HASTALIKLAR
A-TRAVMATİK LEZYONLAR
Isırma, kaba yiyecekler, ısı ve eksternal bir obje ile oluşabilir.
Lezyonun santral parçası genellikle çöküktür ve granülasyon
dokusundan dolayı eritematöz izlenir, yine psödomembrandan dolayı sarı-beyaz
renkte görülebilir. Genellikle 1-2 hafta içinde spontan geriler. Ancak
travmanın devamı halinde veya immün supresyon varsa uzayabilir. Uzama
halinde biyopsi ile ayırıcı tanı yapılmalıdır. Tedavide tetrasiklin
grup gibi bir antibiyotik iyileşmeye yardım eder.
B-İNFEKSİYÖZ HASTALIKLARIN ORAL
LEZYONLARI
-Sifiliz:
Ekstragenital başlangıç yeri en sık ağızdır. Treponema Pallidum'a
maruziyet sonrası ilk üç hafta içinde oral mukozada tipik sifiliz şankrı
görülür. Başlangıçta sert, kırmızı, yüzeyi hafif kabarık bir
lezyondur, sonra papül olur, daha sonra kırmızı-kahverengi tabanlı
etrafında kırmızı çizgileri olan erode şankr formuna kavuşur. 6
hafta içinde skarlı veya skarsız iyileşir.
İkinci devirde 1-4 yıl sonra oral mukozada, küçük, gri, hafif,
yüksek, spiroket içeren lezyonlar olarak görülür. Primer şankr da
serolojik testler negatiftir üzerinden örnek alınmalıdır. Tedavisi
penisilindir.
-Herpes
Stomatiti: HSV tip I'in etken olduğu bir hastalıktır. Bulaş
direk temas ve damlacık yolu iledir. İnkubasyonu 7 gündür. Virüs
trigeminal sinirin periaxonal kılıfı boyunca trigeminal gangliona ulaşır.
Reaktive olana kadar gizli kalır.
Stomatit ve farenjit primer HSV-I enfeksiyonunun en sık görülen
klinik bulgusudur. Ateş, kırgınlık, artralji, başağrısı, servikal
LAP, oral ülserler ve gingivit semptomlarına rastlanır. Oral kavite
mukozal yüzeyde küçük veziküller belirir. 24 saat içinde rüptüre
olur ve sarı kahverengi ülserleri çevreleyen eritemli yüzeyel
lezyonlar oluşur. Gingivalar ödemli ve hiperemiktir. Temasla
kanayabilir. 7-14 gün içinde kendi kendine iyileşir.
Rekurren HSV enfeksiyonu %16-45 arasında görülür. Stres, ateş,
immunsupresyon, travma, güneş ışığı, soğuk gibi faktörlerle
tetiklenir. Sekonder lezyonlar genellikle dudakların mukokutanöz birleşim
yerinde görülür. Ağrılı veziküller ülsere olur ve 1-2 hafta içinde
skarsız iyileşir. Tanıda exfoliatif sitoloji, virüs kültürü, ve
direk immunfloresans ile konabilir. Tedavi semptomatiktir. Antibiyotikler
sekonder bakteriyel enfeksiyonlar için kullanılabilir. Yine asiklovir
tedavisi özellikle immunsuprese hastalarda verilebilir.
C-REKURREN ORAL ÜLSERASYONLAR
-Aft:
Oral mukozada ve keratinize olmayan bölgelerde ortaya çıkan akut ülserlerdir.
Küçük bir vezikülün patlaması veya küçük bir bölgede epitelin
nekroze olmasıyla oluşur. Etyolojik faktörler olarak viral ve
bakteriyel enfeksiyonlar, kan hastalıkları, demir eksikliği, vitamin
eksikliği, element eksiklikleri (çinko vs.), hormonel düzensizlikler, nörojen
ve psişik bozukluklar, GİS bozuklukları, allerji gibi birçok faktör
belirtilmektedir. Ancak son yıllarda yapılan immunolojik çalışmalarla,
mukozanın epitel hücrelerine karşı
oluşmuş otoimmün bir hastalık olduğu düşünülmektedir.
-Rezidiv
yapan aftlar (Minör tip aft): 1-3 tane kadar, ender olarak daha
fazla sayıdaki ağrılı aft, ağız tabanı, dil altı, yanak, dudak
gibi mukozalarda ortaya çıkar. Belirgin bir komplikasyon yaratmaz. Yılda
birkaç kez tekrarlayabilir. Tamamıyla iyileştirmek veya çıkmasını
kesin olarak önleme şansı yoktur. Yüzeyel anestetikler ve kısa süreli
kortikosteroidli pomad verilebilir. Yine tetrasiklinli gargaralar yapılabilir.
-Majör
aft: Ender olarak rastlanan, anamnezinde sıklıkla residiv yapan
aft bulunan hastalarda oluşan, iyileşme süresi birkaç haftadan, birkaç
aya kadar uzayabilen büyük ve derin aft tipidir. Genelde tek, oldukça
derin, aftlara göre çok daha büyük, özellikle başlangıçta çok ağrılı
ülserasyondur ve üzerleri fibrin kaplıdır. Çevresi eritemli olup
genelde hipertrofiktir. Rejyonel LAM ve subfebril ateş olabilir.
Palpasyonda sertlik hissedilir. Spontan
iyileşmesi haftalar hatta aylar sürebilir. Tedavi rezidiv yapan
aftlardaki gibidir.
-Behçet Hastalığı: Genelde
30-40 yaşlar arasında, erkeklerde daha fazla görülen otoimmün bir
hastalıktır. Oral, genital ve oftalmik belirtilerinin triad oluşturduğu
hastalıkta damarlarda, özellikle venlerde enflamatuar değişiklikler,
ülserasyon bölgelerinde damarların etrafında MN ve PMNL infiltrasyonu
gözükür.
Tekrarlayan, çoğunlukla etrafı eritemli oral aftöz lezyonlar
ortaya çıkabilir. Bunlar yavaş olarak gelişir ve uzun süre ağızda
kalırlar, bazen nekrotik bir gelişme gösterip skatris bırakarak iyileşebilirler.
Etkin tedavisi yoktur. Akut dönemde immünsupresif ilaçlar kullanılır.
Ayrıca sistemik kortikosteroid ve gammaglobulinde kullanılabilir.
-Eritema
Multiforme: Cilt ve mukozalarda simetrik eritematöz, ödemli veya
büllöz lezyonlarla karakterize enflamatuar erupsiyonlardar. Sebebi
bilinmemektedir ancak hipersensitivite reaksiyonu suçlanmıştır.
Submukozada küçük damarlarda Ag-Ab depozitleri saptanmıştır. Genç
yetişkin ve erkeklerde sıktır. Oral lezyonlar %25-50 arasında görülür.
Dudaklar, bukkal mukoza ve dil sık tutulur. Oral lezyonlar, maküler, büllöz
evre, kabuklaşma, psödomembranöz ve iyileşme dönemi olarak 5 evreden
geçer. Hafif vakalarda destekleyici tedavi uygulanır. Yine topikal
steroidler verilebilir. İlerlemiş vakalarda sistemik steroid ile
tetrasikin kullanılabilir.
Steven Johnson Sendromu ise eritema multiformenin ağız, göz,
cilt, genital organlar, özefagus ve respiratuar yolları tutan yüksek
ateş, fotofobinin eşlik ettiği daha ciddi bir formudur.
D-MUKOZAL FRAGİLİTEYE YOLAÇAN
BOZUKLUKLAR
-Büllöz
Pemphigoid: Genellikle yaşlılarda görülür. Seks ayırımı
yoktur. Deri lezyonlarının yanında oral lezyonlar olarak genellikle
vezikül, erozyon ve ülserasyon izlenir. Gingival mukoza oldukça
eritematöz görünümde olup en ufak bir travmada desquame olabilir.
Gingival etkilenme yaygın olup çok ağrılıdır. Tedavide sistemik
steroidler kullanılır.
-Pemphigus:
Devreler halinde oluşan, küçük yada büyük içi sıvı ile
dolu kabarcık, vezikül ve büllerle karekteristik bir deri hastalığıdır.
Etyolojisi henüz kesin bilinmemektedir. Pemphigusun bir çok formu tanımlanmıştır.
Akut Pemhigus, Pemphigus Vulgaris, Pemphigus Foliaceus, Pemphigus
Vejetans, Pemphigus Eritematozus gibi.
Ayırıcı tanı diğer bülle seyreden hastalıklarla yapılmalıdır.
Tedavide steroidler kullanılmaktadır.
3)
ANORMAL ORAL PİGMENTASYON
Deri ve mukozayı etkileyen başlıca pigmentler melanin ve
hemoglobindir.
Soya bağlı hiperpigmentasyon en yaygın olanıdır. Albinizm ve
Vitilligosu olanların oral dokularında melanin pigmenti yoktur. Oral
pigmentasyonun olmaması kimyasal, termal, cerrahi, farmakolojik ve
idiyopatik faktörlerden olabilir. Oral mukozanın cerrahi müdahale sonu
yeniden pigmentasyonu 30-120 gün içinde gerçekleşir.
Değişik endokrinopatiler mukoz membranlar ve deride renk değişiklikleri
yapabilir (Addison Hastalığı, Albright Sendromu). Klorokin ve benzeri
bileşikler yüksek dozda alındığında deride ve oral mukozada koyu
mavi-siyah renk değişikliğine neden olur. Hemokromatozisde (bronz
diyabet) %15-25 oranında oral
mukozada etkilenir. Yine ağır metal zehirlenmelerinde (Kurşun, Çinko)
mukozal pigmentasyonda değişiklikler olur.
KAYNAKLAR
1- George
T. Gollagher: Disorders of the Mucocutaneous
Integument, Dermatology in general medicine, Fourth ed, Ch:3,
Vol:1, 1993, pp: 1355-1413
2- İ.İ.
Ballenger: Diseases of the Oral Cavity, Otorhinolaryngology
Head and Neck Surgery, 15 rd ed, Ch: 17, Lea and
Febiger Book, Philadephia, 1993, pp: 228-236
3- Doç.Dr.S.ÖZBAYRAK:
Oral mukoza hastalıkları, İstanbul 1993
4- Prof.Dr.Sâtı
BARAN: Oral patoloji Ankara, 1982 |