|
|
NAZAL
POLİPOZİS
Dr.
Nusret İNCİ, Kasım
2002 |
Tanım:
Nazal
Polipler nazal mukozadan kaynaklanıp, nazal kaviteye sarkan ve belirgin
özelliği ödem olan düzgün yüzeyli, jelatinöz ve farklı boyutlarda,
sıklıkla multipl olan, sık görülen benign intranazal kitledir. Ayrıca
sinüs veya nazal mukozanın inflamasyonuyla burun tıkanıklığının
en önemli nedenlerindendir.
Polip
(polypous) eski Yunanca’ dan köken alan bir kelimedir ve çok ayaklı (poli=çok,
pous=ayak) anlamına gelir. Bu benign semitransparant
lezyonlar nazal kavitede, bir veya daha fazla paranazal sinüslerde oluşabilir.
Nazal polipler genellikle etmoid sinüs mukozasının nadiren de
maksiller sinüs ve burun mukozasının tek veya çift taraflı, ödem
nedeniyle nazal kaviteye prolabe olmasıyla oluşur. Konka mukozasında da
ender olarak polipoid değişiklikler olabilir. Maksiller sinüsten köken
alan polipler ise, koanaya doğru büyüyerek diğerlerinden farklı bir
yapıda olan antrakoanal polipleri oluşturabilir.
Tarihçe:
Nazal
poliplerden M.Ö. 2500 yılından kalmış Antik Mısır hiyelografik yazılarında
bahsedilmektedir. İlk yazılı bilgiler M.Ö. 1000 yıllarındaki Hint
kaynaklarından gelmektedir. Ancak burunda böyle bir hastalığın polip
olduğunu ilk kez Hipokrat (M.Ö.465-437) ortaya atmıştır. Fakat en büyük
katkıyı İbn-i Sina yapmış, bugün kullandığımız sinerlere benzer
aletlerle polipleri çıkarmış, polipleri kızgın demirlerle dağlamıştır
(koterizasyon). Ayrıca hastaların tedavisinde kokular ve yapraklar gibi
çeşitli maddeler kullanmıştır. 19. yy’a kadar burun içindeki izole
polipler tümör olarak kabul edilmiştir.
Histolojik
tanımlamasını ilk kez, ilk larenjektomiyi yapan cerrahlardan olan
Billroth yaparak polipleri neoplazik lezyon olarak kabul etmiştir. 1954 yılında
Berdal nazal polipozisin neoplastik değil inflamatuar bir proçes olduğunu
öne sürerek sinüs mukozasındaki inflamatuar değişikliklerle
poliplerdekinin aynı olduğunu göstermiştir.
1930’
lu yıllarda nazal poliplerin allerji sonucu oluştuğu düşünülmüş,
yapılan çalışmalar poliplerin atopik kişilerde daha fazla görülmediğini
ortaya çıkarmıştır ve 1970’lerden sonra allerji sonucu oluştuğu
fikri terk edilmiştir.
Bugün
hala nazal polipozis inflamatuar bir proçes olarak kabul edilmektedir.
Etyopatogenez:
Nazal
poliplerin oluşması ile ilgili olarak bu güne kadar birçok teori
ortaya atılmış, son olarak mantarların polip oluşmasında etken olduğu
ileri sürülmüştür. Fakat bu teorilerin hiçbirisi bugünkü bilgilere
göre kesinlik kazanmamış ve bu konudaki son söz söylenmemiştir.
Polip gelişimi kronik inflamasyon, otonom sinir sistemi disfonksiyonu ve
genetik predispozisyonla bağlantılıdır. Bir çok teori
poliplerin kronik inflamasyon sonucu oluştuğunu kabul eder.
Patogenez ile ilgili 8 teori öne sürülmüştür:
Bernoulli
Fenomeni;
Bu
fenomene göre; yüzeyler üstünde gaz veya sıvı akışı olduğu zaman
yüzeydeki basınç azalır ve akışkanların hızı artar. İnspirasyon
süresince hava akımının hızı artar ve bu fenomen nedeniyle nazal
duvarlar kollabe olur. Etyopatogenezde sadece bu faktör olmuş olsaydı,
nazal valvin en yakınındaki mukozanın polipoid yapıda olması
gerekirdi.
Polisakkarit
değişiklikler;
Jackson
ve Arihood’un 1971’de yaptıkları araştırmada polisakkaritlerin ana
maddelerindeki değişiklikler etyolojik sebep olabileceğini göstermişlerdir.
Fakat poliplerin analizinde kollajende minimal değişiklik olarak ana
sorunun ödem olduğu gösterilmiştir. 1996’da Costh tarafından yapılan
bir yayında (Platelet Derived
Growth Faktör) PDGF‘ ün etyopatogenezdeki etkisinden bahsedilmiştir.
PDGF hem fibroblastlar için hemde epitelyal hücreleri için mitojenik
faktördür. Nazal polip sıvılarında PCNA (Proliferating
Celluler Nuclear Antigen) miktarını nazal mukozadaki miktarından 2
– 3 kat daha fazla bulunmuştur. PCNA makrofajlardan PDGF salınımını
artırır. Bu faktörler lamina propriada saptanmıştır. Bu teoriye göre
PCNA, PDGF salınımını artırıyor epitel hücreleri prolifere olarak,
anormal epitel diferansiasyonu ile
sekretuar hiperplazi ve skuamöz metaplazi oluşur.
Enfeksiyon:
1930
ve 1940 yılları arasındaki literatürlerde maksiller sinüzitin pürülan
ve hiperplazik olmak üzere iki tip olduğu belirtilmiştir. İnflamatuar
değişiklikler etmoid sinüsleri kapsayıp, mukozasında polipoid değişikliklere
sebep olur. Hiperplastik sinüzitlerde mukus hipersekresyonu olup kültürlerde
mikroorganizmalar görülmüştür. Kronik Bronşit gibi enfeksiyonlar da
polip oluşumunu alevlendirir, fakat tek başına sebep değildir. Burun,
orofarenks enfeksiyonu olan ve kronik bronşitli hastaların balgamında
en sık görülen mikroorganizma nonkapsüle H. İnfluenza’dır. Bu
mikroorganizma epitelyal değişiklikleri indükleyerek nazal poliplere
neden olabilir. Bu enfeksiyona ikincil oluşan poliplerde nötrofil
infiltrasyonu görülür.
Allerji:
Mikroskopik
olarak nazal polip mukozasında eozinofiller ve nötrofiller görülüp,
eozinofil çoğunluklu poliplere eozinofilik polipler, nötrofillerin çoğunluklu
olduğu poliplere nötrofilik polipler denir. Eozinofilik poliplerin %30
‘u atopik bireyler olup, nötrofilik polipler %10-15 oranında görülür.
Nazal polipli hastaların, burun mukozasının eozinofiller tarafından
infiltre edilmesi allerjinin nazal polip oluşumunda rol oynadığını düşündürmüştür.
Literatürde allerjik hastalarda polip görülme sıklığı da çok farklı
oranlarda rapor edilmiştir. Ancak son çalışmalarda polipli hastaların
deri testlerinin pozitif olma oranının normal kişilerden farklı olmadığını
göstermiştir. Genel olarak birçok çalışma poliplerin allerjik hastalıktan
daha çok nonallerjik hastalıklarla birlikteliğini desteklemektedir.
Eozinofil
infiltrasyonunun nedeni tam olarak açıklık kazanmamıştır. Nazal
polipler nonallerjik astmalı (%13) hastalarda, allerjik astmalı (%5) ve
atopik bireylerden (% 0,5) daha sıktır.
Bernstein’s
Teorisi;
Bu
teori viral-bakteriyal mikroorganizmaların konağa etkisi veya sekonder
turbulant hava akımı sonucu, sinüs mukozasında veya lateral nazal
duvarda ilk oluşan inflamatuar değişikliğe dayanır.
Birçok
vaka da polipler orta meatustaki kontakt alanlarından özellikle mukozal
inflamasyon olduğu zaman turbulant hava akımına neden olan anterior
etmoid alandaki dar yarıktan orijin alır. İnflamasyon sonrası
submukozada ülserasyon veya prolapsus olabilir. Bunu yeniden
epitelizasyon ve yeni gland formasyonu takip eder. Bu süreç içinde
nazal mukozadaki respiratuar epitelial hücrelerin luminal yüzeyindeki
sodyum kanalının biyoelektrik bütünlüğünün bozulmasıyla;
fibroblastlarda, vasküler endotelyal hücrelerde ve epitelyal hücrelerde
oluşan yüksek inflamasyona sekonder mukozadan polip köken alır. Bu
olaya cevap olarak artan sodyum absorpsiyonuyla oluşan suyun retansiyonu
polip formasyonuna neden olur.
Vazomotor
imbalans teorisi;
Bu
teori vazokonstrüktör inervasyon eksikliği ve zayıf vaskülarizasyon
gibi poliplerin stromasındaki hücre zayıflığına dayanır. Mast hücrelerinin
ürettiği (histamin vs.) mediatörlerin neden olduğu detoksifikasyon
nedeniyle vasküler regülasyon bozulur ve vasküler permeabilite artar.
Bu süreçte üretilenlerin etkisi ile özellikle polip pedikülünde ve
stromasında belirgin ödem gelişip venöz obstrüksiyonla bu durum daha
da artar.
Ayrıca
otonom sinir sistemindeki denervasyon glandlarda sekratuar aktivitenin düşmesine
sebep olur. Bu da nazal mukoza ve nazal poliplerde vasküler
permeabiliteyi artırır. Böylece denerve glandlar kistik olur ve artmış
vasküler permeabilite nazal poliplerde irreversibl doku ödemine neden
olur.
Epitelyal
Rüptür Teorisi;
Bu
teori allerjik hastalık veya infeksiyon gibi durumlarda nazal mukozada
doku turgorunun artmasının neden olduğu epitelyal rüptürü destekler.
Bu rüptür poliplerin oluşmasında gerekli lamina propria mukozasındaki
prolapsusu gösterir. Polip oluşmasındaki defektler venöz drenaj obstrüksiyonu
ve yerçekiminin etkisiyle genişlemedir. Bu teori Bernstein’s teorisine
benzerdir. Ancak Berstein’s bilgilerinin desteklediği sodyum değişimi
bu teoride polip gelişiminin açıklanmasında daha az inandırıcı
bulunur.
Ne
Bernstein’s teorisi ne de Epitelyal Rüptür teorisi inflamatuar başlangıcı
tam olarak tanımlayamamışlardır.
Mantar
Enfeksiyonu Hipotezi (Fungus) ;
Mayo
kliniğinin ileri sürdüğü bu hipoteze göre poliplerin oluşmasından
mantarlar sorumlu tutulmaktadır. Mukoza inflamasyonu sonucu dokuda
eozinofil artmakta ve eozinofiller, saprofit olarak bulunan, henüz zararsız
olan fungusu çevreleyerek, kendileri parçalanmaktadır (degranülasyonu).
Parçalanan eozinofillerden bazı toksik proteinler açığa çıkmakta ve
toksik proteinler fungusu parçalayarak mukozada hasara neden olmaktadır.
Mukozada oluşan hasar ise, zamanla polipleşmeye neden olmaktadır.
Bu
hipoteze göre, allerjik fungal Sinüzit ve polipozis aynı mekanizma ile
birlikte gelmektedir.
Etiyoloji
ne olursa olsun, nazal poliplerin ilk görüntüsü mukozada sadece sınırlı
bir bölgede veya yaygın olarak ödemin oluşması ve mukozanın kalınlaşmasıdır.
Eğer etyolojik faktör devam ederse ödem polipleşmektedir. Yerçekiminin
etkisiyle, içine su doldurulmuş bir balon gibi ödem, ince sapı ile
burun içini dolduran bir kitle haline gelmektedir.
Yaş:
Benign
multipl nazal polipozis genellikle 20 yaşından sonra görülür. Nazal
polipler daha çok ta 40 yaşından sonra görülür. Nazal polipler 10 yaşından
daha küçük yaşlarda nadir görülüp, 2 yaşının altında hiç görülmemiştir.
İnsidans:
Kesin
bir insidans belirlemek zordur. ABD’ de çocuklardaki nazal polipozis
insidansı %0.1, erişkinlerde genellikle % 1-4 olup, daha geniş olarak
%0.2-28 aralığında değişir. Diğer ülkelerdeki insidans oranları
ABD’de ki insidans oranlarıyla benzer olduğu saptanmıştır. |
Prevelans:
|
Farklı
popülasyon subgruplarında nazal polipozis prevelansı |
Aspirin
intoleransı %36-72 Erişkin
astım %7
IgE aracılığıyla %5
Non-IgE aracılığıyla %13 Erişkinlerde
kronik sinüzit %2
IgE aracılığıyla %1 Non-IgE aracılığıyla
%5 Çocuklarda
astım / sinüzit %0,1 Kistik
fibrozis
Çocuklarda %10
Erişkinlerde %50 Allerjik
fungal sinüzit %66-100 Primer
silyer diskinezi %40 |
Nazal
polipli olguların %30’un da astım, %8-13’ün de aspirin intoleransı
tespit edilmiştir. Kistik fibrozisli olguların %20’ sinde nazal polip
tespit edilmiştir.
Ayrıca nazal polipli hastaların %50’sin de alkol intoleransı
bulunmaktadır. Nonallerjik rinitis eozinofilik sendrom (NARES) ‘ li
hastaların %20’ sinde nazal polipozis saptanır.
Cinsiyet:
Erişkinlerde
erkek / kadın oranı 2-4/1’dir. Çocuklardaki oran bilinmemektedir.
Ancak nazal polipozis cerrahisi yapılan çocuklar ile ilgili raporlanan
makalelerde kız, erkek oranının eşit olduğu rapor edilmiştir.
Ayrıca polipli kadınlarda astım birlikteliği erkeklere nazaran
2 kat daha sık görülmüştür.
Irk:
Nazal
polipler bütün ırk ve sosyal sınıfta oluşup belirgin farklılık
yoktur.
Mortalite/morbidite:
Nazal
polipozisde anlamlı mortalite yoktur. Genellikle yaşam kalitesini değiştirecek
morbitide ile birliktedir. Hastalarda nazal obstrüksiyon, anosmi, kronik
sinüzit, baş ağrısı , horlama ve
postnazal drenaj olur.
Genetik Predispozisyon:
Muloney
ve Oliver’in 1980’de yaptıkları çalışmada HLA A1 ve B8 doku tipi
olan hastalarda Samter triadına daha fazla rastlanıldığı rapor edilmiştir.
Tek yumurta ikizlerinde nazal polipozis her iki ikizde de olur. Ayrıca
‘G5810 gen’ mutasyonu olan bireylerde nazal polipozis oranının arttığı
gösterilmiştir.
Histolojik Bulgular:
Histolojik
olarak nazal polipler genel olarak artmış Goblet hücrelerini içeren,
psödostrafiye silyalı kolumnar epitelden oluşan, respiratuar epitelleri
vardır. Tekrarlayan travma ve enfeksiyon olursa skuomöz metaplazi oluşabilir.
Polip yüzey epitelini yer yer kaybettiğinde kaldırım taşı denen
manzara olur. Bazal membran kalınlaşmıştır ve eozinofilik özelliktedir.
Sinir innervasyonu azalır. Stroması ödemli olup vaskülarizasyondan
fakirdir.
Bazı
ötörler orta veya inferior turbinattaki polipler karşılaştırıldığında
seromuköz glandların hiperplazi olduğu veya hemen hemen yok olduğunu
rapor etmişlerdir. Ayrıca gland hiperplazisi mukozadaki glandların
denervasyonuna veya kistik dejenerasyonuna neden olabilir.
İnfiltre
olan hücreler ana olarak plazma hücreleri, küçük lenfositler,
makrofajlar ve en çok miktarda eozinofillerdir.
Eozinofil
hücreler poliplerde %80-90 oranında görülen en sık inflamatuar hücrelerdir.
Hastaların farklı poliplerinde eozinofil oranı farklı olabilir.
Eozinofil oranı kanda %6, polipteki oranı %35’ dir. Eozinofiller
alerji ve bronşial astmalı hastalardaki poliplerde bulunup granülleri
toksik mediatörleri (lökotrien, eozinofilik katyonik protein, major
bazofilik protein, platelet aktivasyon faktörü (PAF), eozinofilik
peroksidaz) içerir. Bu toksik faktörler epitelyal lizizden, sinir hasarından
ve siliostazisden sorumludur. Spesifik granüler protein, LTA4 ve PAF
mukozal ödemden ve aşırı cevaptan sorumludur. Eozinofillerin damar içinde
sirkülasyonu sırasında, endotel adezyonu, diapedezis ve migrasyon üzerinde
etkili olan RANTES, IL5, kemotaktik aktivite ve eozinofillerin polip içindeki
etkilerinin uzun olması (eozinofillerde apoptosiz gecikmiştir, normalde
3 gün, poliplerde 12 gün) gibi faktörler henüz tam açıklığa kavuşmamıştır.
Bu yüzden apoptosizi arttıracak ilaçlar üzerinde çalışılmaktadır.
Polipozis,
vakalarının %7’ sinde nötrofiller görülür. Poliplerin bu tipi
Kistik Fibrozis, Primer Silier Diskinezi Sendromu veya Young Sendormu ile
birlikte olur. Bu polipler kortikosteroidlere iyi cevap vermezler, çünkü
kortikosteroid sensitif eozinofiller ve steroid stoplazmik reseptörleri
eksiktir. Mast hücrelerinde oluşan degranülasyonda tahminen nonimmünglobulin
E (IgE) medyatörü tarzında salınır.
Polip Sıvısında Serbest Histamin:
Polip
ödeminde serum seviyesinden 100-1000 kat daha fazla mast hücrelerinden
salınan histamin bulunur. Bu hücrelerden salınım en kolay etmoid sinüslerde
olur. 1993 yılında yapılan Ogio’nun
çalışmasında Samter triadı olan hastalarda histamin
seviyesinin normal poliplere göre daha fazla miktarda bulunmuştur.
Kimyasal Medyatörler:
Nazal
polipler stromasında Sitokinler, Growth faktörler, Adezyon molekülleri,
Ig’ler, Vazoaktif Aminler, Serotonin, Prostoglandinler, Lökotirienler,
Nörepinefrin, Kinin, Esteraz, Heparin gibi çeşitli medyatörleri içerir.
Poliplerde
bulunan sitokinler:
IL-1
» Polip oluşumunda
bulunur.
IL-3
» Farklı seviyelerdedir.
IL-4
» Tutarsız miktarlarda
bulunmuştur.
IL-5
» Polip oluşumunda yüksek
miktarlarda bulunur. Fakat sinüzit ve normal doku örneklerinde hiç yoktur. Eozinofil dominant poliplerde,
eozinofillerin proliferasyon ve diferensiyasyonunda rol alır.
Eozinofiller için kemotaktik olup, sistemik sirkülasyondan poliplere
migrasyonunu sağlar. İnhibe olduğunda eozinofil hücreleri ölür.
Astmatik poliplerde nonastmatik poliplere göre seviyesi anlamlı miktarda
yüksektir. Aspirin sensitif hastalarda nonsensitif hastalara göre de
anlamlı düzeyde yüksektir.
IL-6
»
Kontrolleri benzerdir (artmazlar).
IL-8
» Farklı seviyelerdedir.
Nazal poliplerdeki lökositlerin rekrütmanına destek olur.
Fibroblastik proliferasyonu azaltabilir.
IL-10
» Kontrolleri benzerdir.
RANTES’ de artmazlar (regulated on
activation, normal T cell expressed
and secreted) Nazal poliplerin eozinofillerini, seromüköz glandlarını,
epitelyumunu arttırarak
kontrol
eder.
Growth
faktörler:
Tümör
nekroz faktör (TNF) alfa ve beta :
Farklı seviyelerdedir. Eosinofillerden salındığına inanılır.
GM–
CSF– mRNA: Farklı seviyelerdedir.
Trombosit
büyütücü faktör
Vasküler
geçirgenlik faktör
Vasküler
endotelyal büyütücü faktör
bulunur.
İnsulin
benzeri büyütücü faktör
Kök
hücre faktör
Adezyon
molekülleri
Vasküler
adezyon molekülü 1 (VCAM-1)
E
ve P selektin
İmmunglobulinler
(Ig)
IgG
Artmaz
IgA
Özellikle IgA1 ve IgA2 orta ve inferior turbinat mukozadaki
poliplerde yüksek seviyelerde bulunur.
IgM
Artmaz
IgD
Artmaz
IgE
Orta ve
inferior turbinat mukozada artmıştır. Non-allerjik hastalarda allerjik
hastalardaki gibi benzer seviyededirler.
Bu
sitokinler, inflamatuar hücreleri, özellikle eozinofilleri bu bölgeye
çekmektedir. İnflamatuar hücreler ise, sitokin salgısını arttırdıkları
için, bir kısır döngü meydana gelmektedir. Tüm bu kısır döngüyü
ve eozinofil migrasyon metabolizmasını başlatanların; bakteri, virus,
allerjen, hava kirliliği ve mukozanın teması üzerinde durulmaktadır.
|
Klinik:
Nazal
poliplerin prezentasyonu polibin boyuna bağımlıdır. Küçük polipler
asemptomatik olabilir ve rutin burun spekulumuyla anterior rinoskopik değerlendirme
sırasında ancak orta turbinatın anterior kenarında lokalize olduğunda
identifiye edilebilirler. Polipler tipik olarak posteriora lokalize olduğunda
rutin anterior rinoskopik muayenede görülmeyip, özellikle semptomları
olmayan çocuklarda gözden kaçabilir. Orta meatusa lokalize olan küçük
polipler semptomatik olabilir ve sinüslerin havalanmasını engelleyip,
kronik veya rekürren akut sinüzit semptomlarına neden olabilir.
Semptomatik
polipler burun tıkanıklığı (%100), postnazal drenaj (%65), ağır
fasiyal ağrı (%35), horlama, oküler kaşıntı (%25), hapşırma ve
rinoreye (%60) neden olabilir. Burun tıkanıklığına neden olan polip,
hareket etmekte ve pozisyona göre tıkanıklığın derecesi değişmektedir.
Hiposmi veya anosmi ve tat kaybı (%75) polip için ipucu olabilir,
nadiren de tek başına kronik sinüzit’ de polip için ipucudur.
Mukozadaki konjesyon ve aşırı mukus üretimi sonucu postnazal akıntı
olmakta ve bu akıntı hastayı çok rahatsız etmektedir. Mukus içindeki
yoğun eozinofil nedeniyle, akıntının rengi sarı-yeşildir. Ancak
enfeksiyonda varsa renk koyu yeşil olmaktadır. Ağrı yüzden ziyade
burun çevresinde, dolgunluk ve basınç hissi şeklinde olur.
Epistaksis;
anterior nazal septum irritasyonu olmadıkça genellikle benign multipl
poliplerde görülmeyip, diğer nazal kavite lezyonları düşünülmelidir.
Masif
polipozis veya tek büyük polip (nazal kavite veya nazofarenks obstrüksiyonu
yapabilen Antrakoanal Polip) lezyonu obstrüktif sleep apne semptomları
ve kronik ağız solunumuna neden olabilir. Nadiren Kistik Fibrozisde ve
Allerjik Fungal Sinüzit’de masif polipozis kraniofasiyal anormalliklere
neden olarak sonuçta proptosiz, hipertelorizim ve diplopiye neden olur.
Makalelerde kraniofasiyal anomalisi olan Allerjik Fungal Sinüzit’li çocukların
%40, erişkinlerin %10 olduğu bildirilmiştir. Masif polipler nadiren
optik sinirin ekstrinsik kompresyonuna neden olabilir. Ayrıca masif
polipler yavaş büyüdükleri için intrakranial kaviteye uzansalar bile
genellikle nörolojik semptomlara neden olmazlar.
|
Fizik Muayene:
Nazal
poliplerin fizik muayenesine anterior rinoskopi ile başlanır. Küçük
çocuklarda otoskop ve otolojik spekulum kullanılabilir. Nazal kaviteye
otoskop yerleştirilmesiyle, inferior turbinat, anterior septum ve orta
turbinatın anterior kenarına kadar olan nazal kaviteye görüş alanı
sağlanır. Erişkinlerde orta meatus anterior rinoskopi ile sıklıkla görülebilir.
Aynı işlemle eğer çocuklar koopere ise ve eğer anterior nazal
kavitede sekresyon, mukozal ödem bulguları yoksa orta meatus görülebilir.
Nazal
poliplerin çoğu osteomeatal bölgede, unsinat proçes, orta konka ve
infindibulum gibi dar ve mukoza temasının olabileceği yerlerden gelişmektedir
(Resim 1-2-3-4-5-6). Sekonder olarak sinüslerden en çok maksiller sinüs
etkilenmektedir. |

Resim
1:
5 aylık çocukta nazal kavitenin anterior endoskopik görünümü;
Periferde vestibül dikkati çekmektedir. Sağda inferior turbinat, solda
septum görülmektedir. |

Resim
2 :
Rijit endoskopiyle sol nazal kavitenin görüntüsü. Solda septum görülmektedir.
Poliplerin ortasında kan ve hemoraji odakları mevcut. Lateral nazal
duvar vestibulünde saat 4’den 1 hizasına kadar beyaz kenar görülmektedir.
Poliplerin saat 4 ve 5 hizasında inferior turbinatı kısmen kapatmaktadır. |
 
Resim
3 : (a)
Sol nazal kavitede unsinat proçesden
protrüde olan soluk-parlak-beyaz
polip
görülmektedir.
(b) Nazal kavitede polip görüntüsü |

Resim
4 :
Sol orta meatusun endoskopik görüntülenmesi; Orta turbinat
yanında yarı şeffaf-parlak-geniş
polip dikkati çekmektedir. |

Resim
5 :
Sol nazal kavitenin posterior endoskopisinde, sfenoid sinüsden
kaynaklanan polip görülmektedir. Polibin üst ve alttında sekresyonlar
dikkati çekiyor. |

Resim
6 : Fotoğrafta
sağ nazal vestibulü tamamen doldurup, dışarı sarkan diffüz polipler
görülmektedir. |
Poliplerin
orjin aldığı yerler (Stammberger)
Unsinat,
orta konka, infindibulum
%80
Bulla
ön yüzü, infindibulum
%65
Frontal
reses
%48
Konka
sinüsü
%42
Bulla
içi
%30
Lateral
sinüs
%28
Üst
meatus
%27
Orta
konka
%15
|
Sekonder
sinüslerin etkilenmesi
Maksiller
sinüs
%65
Frontal
sinüs
%23
Sfenoid
sinüs
%8
|
Endoskopik sinüs cerrahisi yapılan polipli hastalardan elde edilen
bulgulara göre, tomografideki maksiller sinüs opasitesi çoğunlukla,
retansiyona bağlı sekresyona bağlıdır. Sekresyon koyu kıvamlı olduğu
için grafilerde sekresyonu kist veya polipten ayırmak zordur. Sinobronşial
sendrom ve aspirin sensitif hastalarda sekresyon çok daha koyu olmakta ve
koyu sekresyon ancak forseps yardımı ile aspire edilebilmektedir.
Eğer orta meatus yeterli görünürse patoloji olup olmadığı görülebilir.
Bunu garanti etmek için paranazal sinüs tomografisi istenebilir. Genç erişkinlerde
ve erişkinlerde rijit veya fleksibl endoskopi uygulanabilir.
Rijit
veya fleksibl endoskopi nazofarenks veya nazal kavite muayenesinde en iyi yöntem
olup nazal polip lokalizasyonu ve uzanımının belirlenmesini sağlar.
Küçük çocuklarda fleksibl fiber
optik nazofaringoskopi sıklıkla kullanılır. Çünkü çocuklarda daha az
travmatiktir, fakat hareket ettikçe başta anksiyete veya huzursuzluk
olabilir. Koopere çocuklarda ve genç erişkinlerde rijit endoskop kullanılarak
orta meatus ve sfenoetmoid reses daha iyi değerlendirilebilir. 6 aydan büyük
çocuklarda endoskopi öncesi nazal kaviteye yeterli dekonjestan ve anestezi
uygulanmalıdır (Resim 7-8-9).
|

Resim
7 :
Rijit rinoskopik sol anterior nazal kavitenin görünümü; Üst orta hatta
orta turbinat, sağda alt turbinat, solda septum izlenmektedir. |

Resim
8
:
6
haftalık
bebeğin
sol
nazal
kaviteden
girilerek
koananın
görüntülenmesi.
Nazofarenksin posterosüperiorunda küçük adenoid dokusu, sağda tuba östaki
ağzı izlenmektedir. |

Resim
9 :
6 haftalık bebeğin sol nazal kaviteye rijit endoskopla girilerek sağda
alt turbinat, üstte orta turbinat görülmektedir. Orta arkada karanlık
alanda koana izlenmektedir. |
Oral
kavitenin posterior duvarı değerlendirildiğinde nazal polipozisin neden
olduğu kronik sinüzitle birlikte olan postnazal drenajın neden olduğu
bulgular görülür. Büyük polipler ve nazal kavite lezyonları
nazofarenksten orofarenks posterioruna protrüde olarak uvula ve yumuşak
damak arkasında lezyon görülebilir. Yumuşak damağı deprese edebilir. |

Resim
10:
Oral kavite ve orofarenksde anterior ve inferior yumuşak damağa basan
ve uvulanın arkasında posterioru dolduran antrokoanal polip görülmektedir. |

Resim
11:
Orofarenkse uzanmış nazal polip görülmektedir. |
Nazofarenkse
uzanmış polipler östaki tüp disfonksiyonu yaparak, orta kulak boşluğunda
infeksiyon ve sıvıya neden olabileceğinden otoskopik muayene yapılmalıdır.
Ayrıca kranial sinirlerin innerve ettiği sistemler dikkatlice muayene
edilmelidir.
Bütün polipler görünüm olarak
birbirine benzediği halde, büyüme paternlerine ve tedaviye verdikleri
cevapta farklılıklar vardır.
|
Stammberger’ in sınıflandırmasına
göre;
- Antrokoanal polip:
Tüm
yaşlarda görülmesine rağmen en sık 40 yaş altında ve erkeklerde sıktır.
Kesin etyolojisi bilinmemekle birlikte respiratuar hastalıklar az miktarda
sorumlu tutulmaktadır.
Hem
histolojik hem de lokalizasyon olarak diğer poliplerden farklı özellikleri
vardır. Başlıca iki kompenenti bulunmaktadır. Polibin kistik kompenenti
maksiller sinüs içindedir ve genellikle posterolateral duvardan orijin
alarak, sinüs içini doldurup doğal veya aksesuar ostiumdan burun boşluğuna
geçmekte ve koanaya doğru büyümektedir. Daha sonraki dönemde polip büyüdükçe
nazofarenks ve yumuşak damak arkasından orofarenkse kadar sarkmaktadır.
Genellikle çocuklarda ve genç erişkinlerde görülmekle birlikte tek
taraflı olmaktadır. Ender olarak sinüs içindeki kistik kompanent olmadan
orta konka, etmoid bulla gibi farklı bölgelerden de orijin alabilirler.
Histolojik görünümünde normal bazal membran üzerini respiratuar epitel
örter. Normal poliplerde olduğu gibi intertisyum ödemli ve sellüler
infiltrasyon mevcuttur. Antrokoanal poliplerde eozinofil ve diğer
inflamatuar hücreler az olduğu için steroidlerin terapötik bir etkisi gözlenmez.
Tedavide orijin aldığı doku ile birlikte cerrahi olarak çıkarılır.
|

Resim
12 : Rijit endoskop ile sol anterior nazal kavitenin görüntülenmesi.
Ortada antrokoanal polip izlenmektedir. |
 
Resim
13 : (a) Fotoğrafın sağ tarafında unsinat proçes arkasında
maksiller sinüsden kaynaklanan antrokoanal polibin sapı izlenmektedir. (b)
Operasyonla çıkarılan polip ve sapı izlenmektedir. |
 
Resim
14 : a)
Aksiyel tomografi, posterior nazal kavitede antrokoanal polip nedeniyle sol
maksiller sinüsde opasifikasyon
görülmektedir.
Polibin
osteomeatal
kompleksden
arkaya
koanaya
uzandığı
izlenmektedir.
b) Koronal plandaki sinüs tomografisinde, antrokoanal polip
tarafından oluşturulan sol nazal kavitenin alt yarısında ve sol
maksiller sinüsün tamamında opasifikasyon görülmektedir.
|
- Koanal
/ İzole polipler:
Sıklıkla
anterior etmoid temas bölgelerinden kaynaklanan izole büyük poliplerdir.
Nadiren sfenoetmoidal resesdeki mukozal temas bölgelerinden gelişir.
Nadiren nüks ederek, inflamatuar hücreler az olduğu için steroid
tedavisinin etkisi sınırlıdır. Tedavisi cerrahidir.
- Kronik sinüzit ile
ilgili polipler:
İnflamatuar
hücrelerde eozinofil yoğunluğu izlenmez. Sıklıkla bilateral olup ön
etmoidlerdeki polip oluşumunu
maksiller ve frontal sinüslerdeki polip gelişimi izler. Tedavide steroid
ve antibiyotik verilir. Tekrarlayan medikal tedavi başarısızlıkları
durumunda cerrahi tedavi uygulanır. Cerrahide polipler ve orjin aldıkları
dokular çıkarılır.
- Diffüz polipozis:
Hastaların
büyük çoğunluğunda astım ve aspirin hipersensitivitesi olup histolojik
olarak polip dokusunda ve nazal mukozada yaygın eozinofil infiltrasyonu
vardır. Sıklıkla bilateral olup, allerjik fungal sinüzite bağlı geliştiğinde
tek taraflıdır. Bu tür hastalara uzun süreli steroid tedavisi
gereklidir. Polip nüksüne engel olmak için immünolojik cevap tedavi
edilmelidir. Çoğu hastada kortikosteroid + antihistamin kombinasyonu
etkilidir. Cevap vermeyen olgularda topikal furosemid, lökotrien
antagonistleri ve immun stimulanlar verilebilir.
- Spesifik hastalıklarla
ilgili polipler:
Kistik
fibrozis, primer silyer diskinezi, miçetoma gibi hastalıklara bağlı gelişen
poliplerdir. Paranazal sinüslerin malign lezyonlarında da polip görülebilir
ya da tümöral kitleler polip ile karışabilir (Este-
Zinöroblastoma, meningoensefalosel, inverted papillom vs.).
|
Etmoidal
poliplerin evrelemesi
Evre
0: Orta meada normal mukoza
Evre
1: Orta meada non spesifik mukozal ödem
Evre
2: Orta / üst meada polip
Evre
3: Orta konka vertikal hattını aşarak medialine uzanan polip
Evre
4: Nazal kaviteyi dolduran polipler
|
Ayırıcı tanı:
Nazal
poliplerin patogenezde rolü olan kronik inflamasyon patofizyolojiyi tanımlamaktadır.
Özellikle çocuklarda kronik sinüzit, allerjik rinit, kistik fibrozis,
allejik fungal sinüzit’de multipl polipler oluşabilir. İzole polipler;
antrokoanal polip, benign masif polip, nazolakrimal duktus kisti (Resim
18 : Özellikle sağ nazal lateralinde belirgin olan nazolakrimal duktus
enflamasyonu Resim 19: Sol nazal kavitede inferior turbinatın altında sarı dilate
nazolakrimal duktusa ait lezyon),
konjenital lezyonlar veya benign-malign lezyonlar (Resim
16: Ensefolosel; primer hastalığa sekonder nazal bulging ve hipertelorizim),
(Resim 15: Glioma,nazal
kaviteyi kapatmış), (Resim
17: Dermoid tm.,infekte nazal dermoid), (Resim
18: İntrakranial solid tm.), (Hemanjioma), (Resim 21:Papillom, nazal vestibül derisini çevreliyor), (Juvenil
anjiofibrom), (Resim 20:
Rabdomyosarkom), (Lenfoma),
(Nöroblastoma, Sarkom, Kordoma, Nazofarenks ca., İnverting papilloma) olabilir.
Ayrıca
benign nazal polipozisli bütün çocuklar kistik fibrozis ve astım açısından
değerlendirilmelidir.
İnverted
papillom, nazal kavite malign tümörleri ve daha ender olarak da sarkom,
anjiofibrom, kordomalar poliple karışabilen kitlelerdir. Bu kitleler
polipten farklı olarak daha agresif seyretmekte ve beraberinde nazal
kanamalara neden olmaktadırlar.
Ayırıcı tanı için tüm polipler cerrahi sonrası histopatolojik
incelemeye gönderilmelidir. Çocuklarda alt konka hipertrofileri,
poliplerle çok karıştırılmaktadır. 2 yaş öncesinde etmoid sinüsler
tam gelişmediği için, burunda polip saptanan çocuklarda, ön kafa
kaidesi defekti, meningosel, ensefalosel düşünülmeli ve gerekirse BT
veya MRI ile ayırıcı tanı yapılmalıdır.
Ayırıcı tanıya gitmeden biyopsi yapılmamalıdır. Meningoseller
soluk renkte ve izole bir polip gibi görülüp orta meadan değil
medialdeki kribriform plateden orijin alırlar.
Ayrıca 2 yaş sonrasında polip görüldüğünde ve nazal kültürlerde
psödomonas üreyen çocuklarda ter testi ile
kistik fibrozis de araştırılmalıdır. İmmün yetmezlik durumu ve
allerji incelenmelidir. |
 |
 |
 |
 |
Resim-15 |
Resim-16 |
Resim-17 |
Resim-18 |
 |
 |
 |
 |
Resim-19 |
Resim-20 |
Resim-21 |
Resim-22 |
Tetkikler:
Öncelikle
detaylı bir anamnez (çocuklarda ailesinin ve şikayetlerinin sorgulanması,
aspirinin etkisi, şikayetlerinin zamanlaması ve süresi, yaşam tarzı,
mesleği, hobileri, evde allerjenlere mazuriyeti) alınmalıdır.
Laboratuar çalışması:
Direkt
laboratuar çalışmalarındaki patolojik bulgular nazal poliplerin cevabı
olduğuna inanılır. İmmotil silya sendromu düşünüldüğünde nazal
mukosilyer aktivite, nazal mukoza biyopsisi yapılmalıdır.Tam kan sayımı,
formülde ve nazal yaymada eozinofil miktarı, serum IgE düzeyi, allerji
testi, nazal kültür, ter testi, genetik çalışmalar, koku alma durumunun
değerlendirilmesi (aşçı ve parfümeri vs. gözönünde tutulmalı), akciğer
fonksiyon testi, aspirin provakasyon testi gibi çalışmalar yapılabilir.
Allerjik
rinitisi olan polipozisli hastalarda serolojik radioallergo sorbent test (RAST) veya allerjik deri testi yapılmalıdır.
Mabry
ve Marple hastanın bütün allerjenlerini kapsayan immünoterapi tedavisi
poliplerin rekürren hızını azalttığını göstermiştir. Bu yüzden
allerjik testlerin yapılması ve tedavi edilmesi allerjik fungal sinüzit
tedavisinde de önemlidir.
Kistik
fibrozis düşünülen multipl polipozisli hastalarda ter klor testi veya
genetik testler yapılmalıdır.
Nazal
sürüntüde eozinofili aranması allerjik hastalığı non-allerjik sinüs
hastalığından ayırabilir. Ayrıca eozinofili steroid cevabına sekonder
olabileceğinden steroid kullanımı kesildikten sonra sürüntü alınmalıdır.
Sürüntüde nötrofiller görülürse bu kronik sinüziti gösterir.
|
Görüntüleme yöntemleri:
Özellikle
nazal polipozis veya sinüzit gibi nazal lezyonların değerlendirilmesinde
standart kriter, sinüslerin koronal planda alacak şekilde maksillofasiyal
bölgenin ince kesitler şeklinde tomografisi çekilmesidir. Posterior sinüsleri
ilgilendiren patoloji düşünüldüğünde ve rekürren poliplerin cerrahi
tedavisi öncesi aksiyel planda da çekim yaptırılır. 4-6 haftalık
maksimum medikal tedavi sonrası tedaviye yeterli cevap vermeyen irreverzibl
sinonazal hastalığın genişliği ve hastaya özgü anatomik özellikleri
değerlendirmek için koronal (3mm) ve aksiyal (5mm) planlarda tomografi çekilmelidir.
Eğer operasyon sırasında tomografideki kesitler yol gösterici olarak
kullanılacaksa, poliplerin lokalizasyonu ile tomografideki kesitler uygun
ölçülerde olmalıdır.
Radyolojik
incelemede kemik destrüksiyonunun olması malign tümörü düşündürmelidir.
Nazal polipler tomografide kemik destrüksiyonu yapmayıp, kemiğin
itilmesine neden olur. Düz planda x-ray filmi polip tanısı konulduktan
sonra yarar sağlamaz.
MRG
benign nazal poliplerin kliniği intrakranial uzanımı düşündürüyorsa
istenmelidir.
Tomografi
ve MRG polip veya poliplerin tanısında yardımcı olup nazal kavitedeki
lezyonların uzanımını tanımlayabilirler. Bunun dışında olağan dışı
polip veya klinik prezentasyonun ayırıcı tanısında sınırlıdırlar.
EŞLİK EDEN HASTALIKLAR:
Nazal polip ve allerji:
Polip
hastalarında burun mukozasının eozinofiller tarafından infiltre
edilmesi, allerjinin nazal polip oluşumunda önemli rol oynadığını düşündürmüştür.
Ancak son çalışmalar polipli hastaların deri testlerinin pozitif olma
oranının normal kişilerden farklı olmadığını göstermiştir.
Allerjinin nazal polibi etkileyip etkilemediğini araştıran çalışmalarda
inhalan allerjenlerin polipleri artırıcı etkisi olmadığı görülmüştür.
|
 
Resim
23
:
(a) Allerjik rinitli hastanın nazal mukozası. (b) Allerji
hikayesi olan bir hastanın nazal kavitesinde polip görüntüsü. |
Nazal polip ve Aspirin intoleransı:
Salisilatlar antipiretik ve analjezik etkileri nedeniyle çok eski
zamanlardan beri kullanılmaktadır. Asetilsalisilik asid veya aspirin ilk
olarak 1899 yılında Dresel tarafından tıp literatürüne sokulmuştur.
Aspirinin kullanıma girmesinden 3 yıl sonra Hirsberg aspirinin anaflaktik
reaksiyona neden olduğunu bir hastasından bahsetmiştir. Gerçekten de bugün
aspirine karşı oluşan reaksiyonların siklooksijenaz inhibisyonu ile araşidonik
asit metabolizmasının etkilenmesinin sonucu oluştuğu bilinmektedir.
Aspirin intoleransı akut bronşial spazm, rinore, akut ürtiker/anjioödem
belirtilerinden bir veya daha fazlasının aspirin alınımını takip eden
3 saat içinde görülmesi olarak kabul edilir. Önceleri bu durumun bir
aspirin allerjisine bağlı olduğu düşünülmüş ve aspirin allerjisi
olarak adlandırılmıştır. Fakat daha sonra aspirine spesifik IgE
bulunamadığı için aspirin intoleransı veya aspirin hassasiyeti
terimleri kullanılmaya başlanmıştır.1919 yılında Cooke , 1967 yılında
ise Samter ve Beers bu sendromu tarif etmişler ve bunu bir triad olarak
adlandırmışlardır. Bu triad burun polipleri, aspirin intoleransı ve astım
üçlüsünden oluşur. Aspirin intoleransı bronkospazm ve ürtiker
belirtilerinin hakim olmasına göre 2 ana grup altında incelenebilir.
1–Bronkospastik
tip
2–Ürtiker
/ anjioödem tip
Burun
polipleri ile beraber görülen bronkospastik tiptir.
Aspirin intoleransı olan hastalarda araşidonik asitin %90’ının
lipooksijenaz yolu ile metabolize olması sonucu lökotirien A4,B4,C4,D4 ile
birlikte 5-HETE artmaktadır. Sonuçta bronkospazm , mukozal ödem oluşur
ve mukozal sekresyon artar.
|
Polip, astım ve aspirin intoleransı
ilişkisi;
|
Çalışma
Larsen-Tos
1994
Larsen-Tos
(Rekurren)1994
|
Astım% Aspirin İntol. %
21 4
31 13
|
|
Astımlı hastanın preop hazırlığı
ve postop takibi
Aktif bir enfeksiyon için uygun antibioterapi verilerek inflamasyon
ve intraoperatif kanama en aza indirilir. Göğüs hastalıklarının
kontrolünde olmak üzere etkili bir tedavi alıyor olmalıdır. Akciğer
fonksiyon testleri iyi hale getirilmelidir. Preoperatif safhada bolus
steroid injeksiyonu ve bronkodilatörler verilir. Postop dönemde de bu
tedaviye daha düşük dozlarda devam edilip hasta yakın takipte tutulur.
Endoskopik sinüs cerrahisi sonrası sonrası astım atağının eşiği yükselmekte
ve pulmoner fonksiyonlar daha iyi olmaktadır.
Nazal polip ve kistik fibrozis
Kistik
fibrozis en sık rastlanılan otozomal resesif hastalıklardan birisidir. Bu
hastalıkta 7. kromozomda kodlanan CFTR proteini gen defektine bağlı
olarak hücre membranında iyon transportu (Na-CI) bozulmaktadır.
Mukosilyer transportta bir bozukluk olmamasına karşılık, koyu mukus,
silyalar tarafından taşınamamakta ve mukus tıkacı ostiumda obstrüksiyona
neden olmaktadır. Obstrüksiyon sonucu sinüs içinde oluşan hipoksi
silyer aktiviteyi bozarak mukoza ödemi ve inflamasyona neden olmaktadır.
Obstrüksiyon sonucu oluşan ödem polipoid değişikliğe neden olmaktadır.
Ancak hastaların bir kısmında bu değişikliklerin niçin daha yoğun
olup diffüz polipozise neden oldukları bilinmemektedir. Pankreas bezinde
de aynı obstrüksiyon sonucu karekteristik dilatasyon ve fibrozis meydana
geldiği için bu ismi almıştır. Bu hastalıkta mukus 30-60 kez daha koyu
kıvamlıdır. Yapılan çalışmalarda kistik fibrozisli hastalarda nazal
polip insidansı %6-48 arasında olup genellikle puberte dönemine yakın çocuklarda
görülmektedir.
Nazal polipozisli hastalarda kistik fibrozisin karekteristik
belirtileri daha silik olmaktadır. Polipli ve kistik fibrozisli
hastalardaki en belirgin bulgular, burun tıkanıklığı ve baş ağrısıdır.
Bu hastalarda lateral nazal duvar mediale itilerek unsinat proçes ve orta
konka septuma kadar sıkışmakta ve zamanla rezorbe olup kaybolmaktadır.
Paranazal sinüs tomografide, frontal sinüs agenezisi, lateral nazal
duvarın mediale itilmesi, maksilloetmoid sinüs opasifikasyonu dikkati çeker.
Ayrıca bu tür hastalarda sinüslerde tama yakın obliterasyon görülür.
|

Resim-24
: Maksiller sinüs ve orbitayı içine alacak şekilde çekilmiş
koranal kesitte tomografi. Kistik fibrozisin bu tipik tomografisinde medial
maksiller duvarlarda mediale taşmalar görülmektedir. Etmoid sinüsler dağılmış
görünümdedir. |
Tedavide
steroid ile yeterli cevap alınmazsa cerrahi tedavi uygulanır.
Kronik Enfeksiyon
Nazal
polipli hastalarda paranazal sinüs ve nazal kronik enfeksiyonları sıklıkla
görülür. Ortalama %20-30‘dur. Enfeksiyona sekonder oluşan poliplerde
eozinofil yerine nötrofiller bulunur. Hiperplastik sinüzit sonucu mukus
sekresyonu artmakta, sinüs ostiumu kapalı olduğu için sekresyon sinüs içinde
birikmektedir. Bu sekresyonun stazına bağlı olarak bakteri üreyerek sinüziti
meydana getirir.
Silyer Diskinezi
Primer
silyer diskinezi esas olarak Kartagener Sendromunda görülür. Tüm vücutta
silyer diskinezi olduğu için sinüzitte eşlik olarak bronşektazi ve
infertilite mevcuttur.
Young Sendromu
Mukus
viskozitesinin artmasıyla belirtiler ortaya çıkar. Sinüzit ve nazal
polibe eşlik eden bronşektazi ve azospermi mevcuttur.
Allerjik fungal sinüzit
Allerjik
aspergillus sinüziti ile eş anlamlı olarak kullanılır. Allerjik
bronkopulmoner aspergillozis ile aynı serolojik ve histopatolojik bulguları
gösterirler. İlk olarak 1983 yılında Katzenstein tarafından tarif
edilmiştir.
Bu hastalar genellikle allerjik rinit, astım, burun polipleri gibi
atopi hikayesi verirler. Sıklıkla kronik sinüzit tanısı ile önceden
bir veya daha fazla sinüs müdahalesi geçirmişlerdir. Aspergillus sporları
hava yolu ile alındıktan sonra burundaki mukus tarafından tutulur.
Mantarların hücre duvarında bulunan antijenler, Ig E ile sensitize olmuş
mast hücrelerini etkileyerek immünolojik döngüyü başlatır.
Fungal
sinüzitler 4 ana grupta toplanabilir;
1-
Lokal invaziv aspergilloz
2-
İnvaziv veya fulminant aspergilloz
3-
Aspergilloma veya miçetoma
4-
Allerjik fungal sinüzit
Allejik fungal sinüzitte temel patoloji hipersensitivitedir.
Aspergillus fumigatus, aktinomiçesler, nocardia, mucor, candida, sporotriks
en sık karşılaşılan mantarlardır.
Hastalık tek taraflı olup en sık maksiller sinüsde enfeksiyona neden
olurlar. Tip 1 hipersensitivite, nazal polipozis, tomografidede tek taraflı
ancak birden çok sinüsün etkilenmesi ve tomografi kesitlerinde yüksek
dansiteli görünümün olması, kemik destrüksiyonu ve erozyonu olması,
eozinofilik mukus, Charcot-Leyden
kristalleri (eozinofil granüllerinden açığa çıktığı düşünülmektedir.),
periferik kanda eozinofili olması ve astım başlıca bulgularıdır.
Mukusun rengi koyu sarı-gri olup viskozitesi belirgin şekilde artmıştır.
İnvaziv tipte kemik destrüksiyonu en sık lamina papriseada görülür.
Allerjik
Fungal Sinüzit Tanı Kriterleri
1-
Eozinofili
2-
Fungal antijenlere karşı erken deri reaksiyonu, aspergillus deri testine
pozitif cevap verirler.
3-
Fungal antijenlere karşı serum Ig Gantikorları
4-
Total Ig E miktarında artma
5-
Burun polipleri / mukozanın aşırı ödemi nedeniyle burun tıkanıklığı
6-
Tomografide kitle içinde kalsiyum, magnezyum ve manganez birikmesi
nedeniyle radyodens alanların görülmesi
7-
MRI’da T2 ağırlıklı görüntülerde sinyal yönünden zayıf bölge ve
çevresinde mukozal hipertrofi
8-
Kültürlerde mantar üretilmesi (mantarların üreyebilmesi için ilk 60 dk.
da ekim yapılmalıdır)
9-
Patolojik incelemede mantar hifleri ile beraber allerjik musin görülmesi
(Ancak görülmemesi allerjik fungal sinüzit olmadığını göstermez.)
Tanı koymak için kültürde mantarı üretmek veya yukarıda sayılan
kriterlerin hepsini saptamak şart değildir. Örnek olarak kültürde
aspergillus üretilememiş, patolojide mantar hifleri görülememiş olsa
bile diğer bulguların pozitif olması, büyük ihtimalle allerjik fungal
sinüziti düşündürür.
Tedavisi cerrahi ile fungal debrislerin ve mukusun temizlenmesi,
irreversibl bozulmuş dokuların ve mukusun temizlenmesi ve drenajın sağlanması
ile yapılır. Operasyon sırasında Amfoterisin-B solusyonu ile sahanın
irrigasyonu uygulanır. Uzun süreli antifungal tedaviye gerek yoktur.
Postop dönemde medikal tedavi ve uzun süre takip gereklidir. 4 defa/gün
salin irrigasyonu ile nazal hijyen sağlanır, her nazal irrigasyon sonrası
topikal nazal steroid uygulanır. Tip1 hipersensitivite ve polip oluşumunu
azaltmak amacıyla, sistemik steroidler 2 hafta 1mg/kg/gün’den başlayıp
azaltılarak 10mg/gün dozunda 3-6
ay verilir. Steroidler doku invazyonu düşünülen hastalarda
kontrendikedir.
Tedavi sonrası nüks oranı
%32-100 arasındadır.
NAZAL
POLİPOZİS TEDAVİSİ
-
Nazal poliplerin tedavisi, cerrahi ve medikal tedavi modalitelerinin karışımıdır.
Tedaviye son yıllarda özellikle vurgulanan medikal tedavi ile başlanılmasıdır.
-
İdeal Tedavideki Amaçlar
-
Nazal poliplerin temizlenmesi veya küçültülmesi
-
Nazal hava yolu açılması
-
Rinit semptomlarının iyileştirilmesi
-
Koku almanın sağlanması
-
Nüksün önlenmesi
-
Sinüs patolojilerinin düzeltilip, drenaj ve ventilasyon fonksiyonlarının
sağlanması
-
Tedavinin minimal risk içermesi
-
Yüksek hasta uyumunun sağlanması
Medikal Tedavi:
Nazal polipozisin medikal tedavisinde glukokortikosteroidler ana ilaçlardır.
Glukokortikosteroidler sitoplazmik
reseptörlerine bağlanarak multifaktöryel etki gösterebilir. Bu etkiler
antienflamatuar etki, sitokin sentez inhibisyonu, eozinofil sayısını
azaltması, antiödem etkisi, transüdasyonun azaltılması şeklinde kısaca
sayılabilir. Koku almaya direkt etkileri olmayıp poliplerin küçülmesi
ile koku alma duyusu ve paranazal sinüslere olumlu etkiler, operasyonu
kolaylaştırıcı etki ve nazal mukozadaki reaksiyonu azaltıcı etkileri
de vardır.
1–Sistemik Steroid Tedavisi:
Oral, İ.M. veya İ.V. yolla uygulanabilir. Sistemik olarak en sık metil
prednizolon veya deksametazon kullanılmaktadır. Cerrahi gereken ciddi
olgularda preoperatif dönemde yapılan sistemik steroid tedavisi operasyona
yardımcı olmaktadır. Kenedy ve arkadaşlarının geliştirdiği tedavi
protokolüne göre öncelikle sistemik steroid (Günde 30-60 mg prednizalon
PO veya 4-6 mg deksametazon İV) başlanmalı ve giderek düşen dozlarda
kullanılmalıdır. Genel olarak referans alınan değer günde 1 mg/kg/gün’dür.
Bu tedaviye topikal steroidler eklenmelidir.
Diğer yandan steroidlerin
önemli yan etkileri bulunmaktadır; |
Hipokalemi
Diastolik
basınçta artma
Menstrüel
düzensizlik
Kan
şekerinde yükselme
Uykusuzluk
GİS
bozuklukları
Osteoporoz
|
Femur
başı aseptik nekrozu
Anjioödem
Mantar
enf.
Konvulsiyonlar
İştah
artışı
Çocukta
gelişme geriliği
Muskuler
atrofi ve katarakt
|
Tedavide dikkat edilmesi gereken hususlar; tedavinin kısa süreli
olması (iki haftayı geçmemeli) ve semptomları kontrol edecek dozdan
fazlası kullanılmamalıdır. |
2- Topikal Nazal Steroid tedavisi:
Topikal
uygulama burun damlası ve spreyle olabileceği gibi, intrakonkal ve polip içine
injeksiyon şeklinde de olabilir. En çok kullanılan nazal topikal
streoidler beklomethazone dipropionate, flunisolide, budesonid ve
fluticasone propionate’tır. Bu ilaçlar vazoaktif medyatörlerle ortaya
çıkan yerel enflamatuar cevabı engelleyerek etki gösterirler. Ayrıca
irritasyonu ve antikolinerjik reseptörlerinin hassasiyetini azaltarak, hapşırma
ve burun akıntısı şikayetlerini azaltırlar. Ancak koku alma duyusunun düzelmesinde
ve sinüs patolojilerinde pek etkileri yoktur.
Topikal steroidlerin yan etkileri arasında burunda kuruma, burun
kanaması ve septum perforasyonu sayılabilir.
Topikal steroidlere yeterli cevap vermeyen poliplerin içine
Triamcinolone Asetonid 20 mg/ml konsantrasyonunda enjekte edilebilir. Rekürren
polipler için veya nispeten nüks etme eğilimi gösterebilecek poliplerin
tabanına streiod 2-6 haftada bir injekte edilebilir. Ancak intratürbinat
steroid injeksiyonu sonrası vazospazm ve emboliye bağlı körlük
bildirilmiştir. Nispeten avasküler yapıda olan polipler ve skar alanlarına
postoperatif olarak vazokonstriksiyon sonrası Triamcinolone Asetonid
injekte edilebilir.
Antibiyotikler
nonenfekte nazal polipozisde yararsızdır.Ancak roxithromycin gibi bazı
antibiyotiklerin IL-8 sentezini inhibe ederek polip tedavisinde de rolü
olabileceği düşünülmektedir.
Lökotrien antogonistleri, 5-lipoksijenaz inhibitörleri,
methotrexate ve cyclosporin gibi antienflamatuarlar, antiproteazlar, sitokin
reseptör antagonistleri, epitelyal elektrolit transportunu değiştiren ilaçlar,
topikal nitroprussid ve adezyon reseptörleri antagonistleri gibi ajanlar
gelecekte polip tedavisinde alternatif olabileceği düşünülmektedir.
Cerrahi Tedavi:
Poliplerin sadece cerrahi olarak çıkartılması, hangi teknik
kullanılırsa kullanılsın yetersiz olmakta, ancak medikal tedavi ile
kombine edildiğinde rekürrensler bir ölçüde azalmaktadır.
Cerrahinin zamanının belirlenmesinde
literatürdeki genel yaklaşım şu şekildedir;
-
Uzun süreli steroide rağmen düzelmeyen olgularda
-
Persistan enfeksiyonu, sinüslerde obstrüksiyon ve mukoseli olan olgularda
-
Oral steroid tedavisi alamayanlarda
-
Total nazal obstrüksiyonu olan olgulardaCerrahi
tedavi bazen tanısal şüpheyi (tek taraflı olgularda) ortadan kaldırmak
için erken evrede gerekli olabilir ve malign hastalık olasılığında
mutlaka cerrahi tedavi düşünülmelidir. Alerjik fungal sinüzitte
genellikle cerrahi ve antifungal ilaçlar ve steroidlerle medikal tedavi
kombinasyonu gereklidir.
Şikayeti olmayan nazal polipli hastalara uygulanan medikal tedavi
ile asemptomatik hale gelmişse operasyon gerekmeyip, yakın takip altında
tutulmalıdır. Fakat tedaviye rağmen şikayetleri olursa endoskopik sinüs
cerrahisi önerilir.
Nazal polipozisde kullanılan cerrahi yöntemler:
1- İntranazal girişimler
a) Klasik intranazal girişimler
b) Endoskopik sinüs cerrahisi
c) Lazer ile
sinüs cerrahisi
d) Bilgisayar kılavuzluğunda sinüs cerrahisi
e) Mikroskobik sinüs cerrahisi
f) Mikrodebrider sinüs cerrahisi
2-
Eksternal girişimler
3-
Caldwell-Luc tekniği
4-
Girişimlerin kombine uygulanması
İntranazal
girişimler kısmen polipleri temizleyen siner polipektomiden, son yıllarda
kullanıma giren lazer ve mikrodebriderla yapılan cerrahiye kadar geniş
bir grupta incelenir. Eksternal cerrahi eskiden rekürren polipoziste kullanılan,
nüks oranı yüksek tekniktir. Fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisinin
ortaya çıkmasıyla istenmeyen fasiyal skarlara neden olmadan nazal kavite
ve sinüslerin geniş olarak temizlenebilmiştir.
Transnazal etmoidektomi ve Caldwell-Luc tekniklerinin nazal
polipoziste yeterli yaklaşımı sağlayamadıklarından kullanımları sınırlıdır.
Endoskopik Sinüs Cerrahisi (ESC)
Bu cerrahinin amacı tüm paranazal sinüsleri birleştiren geniş bir kavite
oluşturmak değil, obstrüksiyona neden olan anatomik varyasyonları düzeltip,
sinüslerin ventilasyonunu ve drenajını sağlamaktır. Mukoza mümkün
olduğunca korunmalı, mukozayı soyarak, kemik kalıntılarını turla
temizlemeye çalışmamalıdır. Maksiller sinüs mukozasında olduğu gibi
etmoid sinüs mukozası da
korunmalıdır.
Orta
konkanın yapışma yeri, kafa kaidesi ve lamina kribroza için önemli
noktadır. Özellikle burun içindeki derinlik oryantasyonu için
gereklidir. Diffüz veya rekürren polipoziste bu anatomik yapılar gözlenemezse
komplikasyonlara neden olmamak için daha dikkatli olunmalıdır. Aspiratör
ucuna cm olarak işaretler koymak ve girişim sırasında zaman zaman gözümüzü
teleskoptan ayırarak, kafa kaidesi ve orbita ile ilişkiyi dışardan gözlemek
anatomik oryantasyon için yararlı olacaktır. Endoskopik sinüs
cerrahisinde teknik olarak ‘Wigand’ yani nazal kavitenin arkadan öne doğru
yaklaşım uygun bir tekniktir.
Operasyon başlangıcında orta konka dışına taşmış polipler alınmalıdır.
Daha önceki operasyonlarda orta konka ve unsinat çıkıntı alınmamış
ise görülmeye çalışılmalıdır. Orta konka bulunduktan sonra alınması
gerekiyorsa bunu yol gösterici olarak operasyonun sonuna bırakılmalıdır.
İkinci adım olarak maksiller sinüs ostiumu
genişletilerek lamina paprisea bulunmalıdır. Anatominin karıştığı
durumlarda orbita ve lamina paprisea en güvenilir yol gösterici oluşumlardır.
Daha sonra önce ön, sonra arka etmoid hücrelere girilir ve sfenoid sinüs
ön yüzü bulunur. Bu aşamada etmoid hücrelerin alt kısmındaki
polipleri temizleyerek ilerlemeli, sfenoid sinüs ön duvar ostiumu
bulunduktan sonra arka etmoid sinüs içinde yukarıya çıkılarak kafa
kaidesinde arka lateralden öne doğru gelinmelidir. Sfenoid sinüs açılıp
kafa kaidesi, lamina paprisea ve maksiller antrostomi ortaya konduktan sonra
arka ve ön etmoidlerin üst kısmındaki polipler temizlenmelidir. Daha
sonra agger nazi ve frontal hücreler açılarak frontal reses kontrol
edilir. Polipler alındıktan sonra nazofrontal duktusta yeterli açıklık
oluşur. Eğer orta konka polipoid değilse korunmalıdır. Operasyon süresince
propitozis ve kemozis yönünden göz kontrol edilmelidir. Eğer
intraorbital kanama varsa acil dekompresyon gerekebilir.
Maksiller sinüs ostiumu açık ve içinde polipoid mukoza
bulunuyorsa, bu durumda spontan düzelmeye bırakılması veya genişletilmiş
ostium arasından temizlenmesi sıklıkla başarısızlıkla sonuçlanır.
Transkanin veya alt mea yoluyla veya kombine olarak trokar ile girilerek
temizlenir. Yeterli temizleme yapılamadığı taktirde Caldwell-Luc
operasyonu uygulanır.
Posterior sinüslere bir girişim gerekmediği durumlarda, orta
konkanın infindibuluma görüşü engellemediği, poliplerin osteomeatal bölgede
sınırlı olduğu durumlarda ve orta konka polipoid dejenerasyon göstermiyorsa
orta konka korunmalıdır. Ancak orta konkanın medial yüzü cerrahi
maniplasyonlara bağlı olarak dezepitelize hale gelmişse ve orta konka
stabilitesini kaybetmişse lateralizasyon ve sineşi olmaması için orta
konkadan konservatif eksizyon yapılmalıdır.
5-10 defa polipektomi yapılmış hastaya yaklaşım şu şekilde
olmalıdır; detaylı bir anamnez alınmalı, önceki ameliyat raporları
incelenmeli, dekonjestan öncesi ve sonrası nazal endoskopik muayene yapılmalıdır.
Aksiyel ve koronal tomografi çekilmelidir. Altta yatan ve yeterli tedavi
edilmemiş bir neden araştırılmalıdır. Samter triadı, allerji, kistik
fibrozis, primer silyer diskinezi, immun yetmezlik, yetersiz polip eksizyonu
gibi önceki ameliyatlardaki teknik sorunlar, uygun olmayan postoperatif bakım
(orta konka adezyonu, lateralizasyonu, maksiler ve sfenoid ostium stenozu,
frontal resesde skarlaşma) aranmalıdır. Bir özellik saptanamazsa ve
hasta semptomatikse açık cerrahi uygulanır.
Son yıllarda fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisine paralel olarak bu
alana giren çeşitli cihazlarla nazal polipektomi daha kolay ve efektif
hale gelmiştir. Özellikle mikrodebrider, bilgisayar kılavuzuyla sinüs
cerrahisi ve lazer sistemleri sayesinde nazal polip hasta tarafından ağrı
olmadan ve görüntü sorunu olmaksızın aspire edilerek hastanın tedavisi
daha efektif ve süratli olmaktadır.
Lazer ile nazal polip cerrahisi
Endoskopik sinüs cerrahisinin ciddi komplikasyonları ve çalışma
sırasında karşılaşılan güçlükler yeni arayışlara yol açmaktadır.
Daha iyi bir kanama kontrolü ve buna bağlı olarak artacak görüntü
rahatlığı, doku çalışması sırasında daha ince hareketlerle ve daha
keskin çalışabilmek pek çok cerrahın beklentisini oluşturmaktadır. Bütün
bunlara yanıt verebilir düşüncesiyle, ilk olarak 1975’de Dr.Albert
Andreus tarafından Chicago İllinois
Üniversitesi’nde lazer tanıtılmıştır. CO2, KTP/532, neodymıum:YAG,
holmium:YAG ve argon gibi çeşitleri olup birbirlerine göre avantajları
ve dezavantajları mevcuttur.
Endoskopik sinüs cerrahisinde kullanılabilecek bir lazer: burun içerisine
endoskopla beraber girebilmeli, iyi bir hemostaz sağlamalı, doku giriş
derinliği kontrol edilebilmeli, termal etkisi az olmalı, komşu dokulara
zara vermemeli ve yumuşak dokunun yanı sıra kemik doku çalışması da
yapabilmelidir.
Nd:YAG lazer turbinat ve orta konka rekonstriksiyonunda kullanılır.
Holmium:YAG veKTP/532 lazer günümüzde en çok kullanılan cerrahi
enstrumanlardır. Kullanılan lazer enerjisi 0.5 ila 1.5 j/vuru arasındadır.
Çoğu zaman ‘0°
endoskop’ kullanılır. Her zaman burunun zeminine paralel olarak girilir,
orta turbinatın inferior yüzeyi her zaman göz önünde tutulmalıdır.
Genel ve lokal anestezi altında yapılabilir, ancak en önemlisi
hastanın gözlerinin korunmasıdır. Lazer kullanılırken dikkat edilecek
noktalar elektrik şoku, yanma, göz ve derinin yaralanmasıdır. Prosedür
süresince en önemli nokta lazer ‘stand-by’,
‘laser ready’ konumu
asistana bildirilmelidir.
Bilgisayar kılavuzluğunda sinüs
cerrahisi:
Bilgisayar
kılavuzluğunda sinüs cerrahisi vizualizasyon tekniği ile üretilmiş
elektromanyetik sistemden oluşmuştur. Bu teknik endoskopik sinüs
cerrahisinin intrakranial ve orbital potansiyel iatrojenik travmalarını
azaltmaktadır.
ndikasyonları:
Bu
teknik özellikle panpolipoid rinosinüzit, revizyon cerrahisi, sfenoid sinüs
cerrahisi, tümör cerrahisi, travmalı hastaya yaklaşımda kullanılır.
Kontrendikasyonları
yoktur.
Cerrahi
Teknik:
Medikal tedaviyi takiben cerrahi planlanan hastaya preoperatif
aksiyal BT çektirilir. BT bilgileri eşliğinde
bilgisayara bilgiler aktarılır.
Özel geliştirilmiş başlık hastada posizyonlandırılır ve
elektromanyetik transmitter yerleştirilir. Operasyon sahası baş setini ve
elektromanyetik çeviriciyi içerir. Çevirici düz emiciye, açılı
emiciye, pointer’a ve hatta mikrodebridere bağlanabilir.
Kayıta ve operasyon masasındaki hastanın doğru pozisyonlanmasına,
bilgisayar karar vererek otomatik olarak çalışır. Ayrıca başın
hareketi kayıtı ve cerrahi sırasındaki yolu etkilemez. Cerrahi genel
veya lokal anestezi altında yapılabilir. Diseksiyon süresince
landmarkerlar bilgisayar monitöründe açıkça görüntülenebilir.
Mikrodebrider'in nazal polip cerrahisinde kullanılması
Yıllardır ortopedistler tarafından kullanılan ve
‘shaver-microdebrider-hummer’ olarak adlandırılan aracın 1994 yılında
Setliff ve Parson tarafından sinüs cerahisinde kullanılmaya başlanması
yeni bir devrin başlangıcı olarak tanımlanmaktadır. XPS mikroresector
sistem Florida’da ürettilmiş ve bu
gün halen kullanılan 2. jenerasyon mikrodebriderlardır.
-
Hafif ağırlıkta ve güçlü el bölümü mevcuttur.( 3000 rpm
ossilasyonu, 6000 rpm rotasyonu )
-
Güçlü emiciliği mevcuttur.
-
2,9 mm ile 4,5 mm’lik bıçakları mevcuttur.
Avantajları;
-
Dönen tip olması
-
Küçük çaplı olması ve mukoza hasarının, kanamanın daha az
olması
-
Lamina papricea’ya verilebilecek hasarın az olması
-
Cerrahi sahanın temiz olmasını sağlaması
-
Kemik dokularının desepitelizasyonuna naden olmaz
-
Operasyon süresinin daha kısa sürmesi
-
Postop iyileşmenin daha hızlı olması
|

Resim-
25: Orta meatusa girmiş mikrodebrider görülmektedir. Sol ortada orta
turbinat, alt ortada mikrodebider, sağ altta alt turbinat görülmektedir.
Fotoğrafın ortasındaki poliplerin olduğu etmoid kavite üstünde kanlı
alanlar izlenmektedir. |
Mikrodebrider
içine çektiği tüm dokuları keserek uzaklaştırdığı için, lakrimal
kemik kanalını zedeleyebilecek güçtedir. Özellikle frontal resesdeki açılı
uçlarla yapılan çalışmalar sırasında ciddi komplikasyonlar bildirilmiştir.
|
Cerrahi
Komplikasyonlar :
-
Hemoraji
-
Orbital hemoraji-acil optik sinir dekompresyonu
-
Optik sinir kesisi
-
Anterior kranial fossaya girilebilir. -
BOS fistülü-menenjit-apse
-
Anosmi-hiposmi
-
Periorbital yağ dokusu herniasyonu
-
Medial rektus paralizisi
-
Anterior/posterior etmoid arter travması
Postoperatif Tedavi:
Postop bakımın amacı yapışıklıkları
ve kötü yara iyileşmesini önleyerek normal havalanma ve mukosilyer
temizleme işlevini yeniden sağlamaktır.
Cerrahi sonrası bakımın planlaması
perop yapılır. Cerrahisi rahat geçmiş, tamponsuz ve komplikasyonsuz
hastalar aynı gün taburcu edilebilir.
Hastaya şu bilgiler verilmelidir;
En az 1 hafta süre ile;
-
Aşırı fizik hareketlilik yasaktır, dinlenme hali idealdir, olağan tempo
ile çalışılabilir.
-
Sümkürme, ıkınma, ağır kaldırma, yere eğilme gibi kan basıncını
ve burun basıncını arttıran hareketler yasaktır. güneşlenme, dağa çıkma,
uçak yolculuğu gibi hareketlilikler yasaktır.
-
Sigara ve alkol yasaktır.
1ay süre ile;
-
Deniz, sauna, güneşlenme, dağa çıkma, uçak yolculuğu gibi
hareketlilikler yasaktır.
- Burun içinden ve genizden birkaç hafta süreyle akıntı, pıhtı ve
kabuklar gelebilir, ameliyat sonrası ilk günlerde ciddi burun tıkanıklıkları
ve hafif baş ağrıları olabilir, bunlar tamamen geçicidir.
-
Su gibi burun akıntısı, şiddetli baş ağrıları, göz kapakları ve görme
ile ilgili belirtiler ve durmayan burun kanaması olursa gecikmeden
doktorunuzun aranması gerekir.
Salin spreyler, dekonjestanlar ve mukolitikler verilir. Kavite temizliği
uygun aralıklarla mukoza iyileşmesinin tatminkar kabul edilişine kadar sürdürülür.
Olguların çoğunda 1 hafta ara ile iki kez yapılan sınırlı fakat titiz
kavite bakımı yeterli olmaktadır. Mukoza iyileşmesi iyi gözükmekte ise
15 gün sonra kontrole çağrılır.
Uzun süreli topikal steroidlerle nüks azaltılır ve önlenir. Allerji
varsa antihistaminikler verilebilir.
Etyolojide funguslarda suçlandığından antifungal solüsyonlarla nazal
lavaj yapılabilir.
Prognoz:
Eğer multipl polipozisi varsa cerrahi veya medikal tedaviyi takiben
rekürrens riski yüksektir. Tek büyük poliplerde (Antrokoanal polip) rekürrens
riski daha azdır.
Kaynaklar:
1-
Bernstein JM, Gorfien J, Noble B: Role of allergy in nasal polyposis: a
review. Otolaryngol Head Neck
Surg 1995 Aralık; 113(6): 724-32.
2-
Lee CH, Lee KS, Rhee CS, et al: Distribution of rantes and interleukin-5 in
allergic nasal mucosa and nasal polyps. Ann Otol Rhinol Laryngol 1999
Haziran; 108(6): 594-8
3-
Mabry RL, Marple BF, Folker RJ, Mabry CS: Immunotherapy for allergic fungal
sinusitis: three years' experience. Otolaryngol Head Neck Surg 1998 Dec;
119(6): 648-51.
4-
Stammberger H: Surgical treatment of nasal polyps: past, present, and future.
Allergy 1999; 54 Suppl 53: 7-11.
5-
Stammberger H : Nasal polyposis. In Stammberger H. (ed) Functional
Endoscopic Sinus Surgery, Philadelphia : B.C.Decker, 216-232, 1991
6-
Stammberger H : Examination and endoscopy of the nose and paranasalsinuses.
In: Mygind N, Lildholdt T, eds. Nasal polyps. Epithelium and goblet cell
density. Laryngoscope 1990; 99:1274-1280
7-
Tos M, Sasaki Y, Ohnishi M, et al: Fireside conference 2. Pathogenesis of
nasal polyps. Rhinol Suppl 1992; 14: 181-5.
8-
Young MC: Rhinitis, sinusitis, and polyposis. Allergy Asthma Proc 1998 Jul-Aug;
19(4): 211-8.
9-
Drake-Lee AB : Nasal polyposis. Rhinitis. Edited by Mackay. Royal Society of
Medicine Services Limited, London 1989
10-
Larsen PL, Tos M : Origin of nasal polyps. Laryngoscope, 101 : 305-312, 1991
11-
Mishioka GJ, Cook PR : Paranasal sinus disease in patients with cystic
fibrosis. Otolaryngologic Clinics of North America. 29 (1) : 193-203 , 1996
12-
Karcı B, Günhan Ö : Nazal polipler. Endoskopik sinüs cerrahisi. S :
73-82. İzmir 1999
13-
Önerci M : Endoskopik sinüs cerrahisi. 1999, 2. Baskı S: 69-74-78
14-
Şerbetçi E :Endoskopik sinüs cerrahisi. 1999, 1 Basım S: 87-91-130-141
|
|
|
|
|