1. Tanım
Nasal
polipozis burun ve özellikle etmoid labirent olmak üzere sinüs
mukozalarının nedeni tam olarak bilinmeyen kronik inflamasyon ve mukozanın
multifokal ödematöz transformasyonundan oluşan hastalığıdır.
Genelde etmoid sinüs mukozasına prolabe olması ile oluşur. Genel
olarak bilateraldirler, unilateral olurlarsa transizyonel hücreli
papillom veya malignite ekarte edilmelidir.
Basit
polipler 2 yaşından sonra herhangi bir zamanda oluşabilirler. Bununla
beraber basit poliplerin 10 yaşından önce görülmesi pek de sık değildir.
Polip
eski yunancadan köken alan bir kelimedir ve çok ayaklı anlamına gelir.
2. Tarihçe
İlk
yazılı bilgiler M.Ö. 1000 yıllarında saptanmıştır. Bu tarihte
polipleri küretle alındığı bildirilmiştir. Hipokrat (M.Ö. 460-370)
ilk defa polibin tanımını yapmıştır ve burundan nasofarenkse doğru
bir tel sokularak polipektomi yapmayı tanımlamıştır. Nasal bölgeye
kanma için sünger yerleştirilmekteydi. Ancak en büyük katkıyı İbn-i
Sina yapmış bugün kullandığımız snarelere çok benzer aletler ile
polipleri çıkarmış, polipleri kızgın demirler ile dağlamıştır.(koterizasyon)
19.yy.
ortalarında poliplerin histolojilerini tanımlayan Billroth polipleri
hala neoplastik bir hastalık olarak tanımlamıştır. 1954 yılında
Berdal nasal polipozisin neoplastik değil inflamatuar bir proces olduğunu
öne sürdü ve sinüs mukozasındaki inflamatuar değişikliklerle
poliplerdekinin aynı olduğunu demonstre etti. Bugün nasal polipozis
inflamatuar bir proces olarak kabul edilmektedir.
3. Etyopatogenez
Nasal
polipozisin etyopatogenezi ile ilgili birçok teoriler öne sürülmüştür.
Günümüzde polip oluşumunun patogenezi tam olarak bilinememektedir.
Patogenezle ilgili 5 ana teori öne sürülmüştür.
Bernoulli
Fenomeni
Bernoulli
fenomeni konstriksiyonu takiben basınca karşı mukozanın şişmesi ile
cevap vermesini açıklar. Böylece etmoid mukozası buruna doğru sarkar.
Etyopatogenezde sadece bu faktör olmuş olsaydı, nasal valvin en yakınındaki
mukozanın polipoidal olması gerekmektedir.
Polisakkarid
Değişiklikler
Jackson
ve Arihood’un 1971’de postule ettikleri gibi polisakkaridlerin ana
maddelerindeki değişiklikler etiyolojik sebep olabilir. Fakat poliplerin
analizinde kollagende minimal değişiklik olarak ana sorunun ödem olduğu
gösterilmiştir. 1996’da Coste tarafından
yapılan bir yayında platelet-derived growth factor’un
etyopatogenezdeki etkisinden bahsedilmiştir. Platelet-derived growth
factor(PDGF) fibroblastlar için mitojeniktir ama epitel hücreleri için
de potansiyel bir mitojenik faktördür. Nasal polip sıvılarında
proliferating cell nuclear antigen(PCNA) miktarını nasal mukozadaki
miktarından 2-3 kat daha fazla bulmuşlardır. PCNA makrofajlardan PDGF
salınımını arttırır. Bu teoriye göre PCNA PDGF salınımını arttırıyor
epitel hücreleri prolifere oluyor. Anormal epitel diferansiasyonu ile
sekretuar hiperplazi ve sqaomoz metaplazi oluşuyor. Bu faktörler lamina
propriada saptanmıştır.
Vazomotor
Dengesizlik
Vakaların
çoğunda atopi olmadığı ve
bariz bir şekilde alerji olmadığı saptandığından vazomotor
dengesizlik teorisi üzerinde durulmaya başlanmıştır. 1986’da nasal
polip sempozyumunda Hirarde nasal poliplerin innervasyonunun bozuk olduğu
ve sensitif innervasyonunun olmadığını gösterdikleri bir çalışma
sunmuşlardı. Otonomik sinir sistemindeki denervasyon glandlarda
sekretuar aktivitenin düşmesine sebep olur, bu da nasal mukoza ve nasal
poliplerde vaskuler permeabiliteyi arttırır. Böylece denerve glandlar
kistik olur ve artmış vaskuler permeabilite nasal poliplerde
irreversible doku ödemine sebep olur. Nasal polipler genelde nasal kavite
mukozasının sinüs mukozasıyla birleştiği bölgede olur. Erken evrede
sensitif innervasyonun normal olduğu, polip büyüdükçe innervasyonun
yavaş yavaş kaybolduğu söylenmektedir. Poliplerin vaskularizasyonu azdır.
Küçük kapillerler vardır sadece. Büyük poliplerin içinde sadece küçük
düz kas kümeleri vardır.
Enfeksiyon
1930’lar
ve 1940’lara ait literatürler maksiller sinüzitin pürülan ve
hiperplastik olmak üzere iki tipi olduğunu söylerler. Pürülan sinüzit
sıklıkla bakterilerden kaynaklanan enfeksiyondan olur. İnflamatuar değişiklikler
etmoid sinüsleri de kapsar ve mukozada polipoid
değişikliklere sebep olur. Hiperplastik sinüzitler içinde
organizmaların bulunabildiği ve kültüre edilebildiği mukus
hipersekresyonu mevcuttur. Kronik bronşitler gibi enfeksiyonlar polip oluşumunu
alevlendirir ama tek başına sebep değildir. Maksiller sinüs cerrahisi
sonrası intranasal antrostomi bölgesinde ve sinüs içinde enfeksiyon da
olaya eklenirse daha öncekilere benzer değişiklikler olur ve polibe
mukoza artifisyel ostiumdan sarkar.
Burun,orofarenkste
ve kronik bronşitli hastaların balgamında en sık görülen
mikroorganizma nonkapsüle
haemophilus influenzadır. Epitelyal değişiklikleri indükleyebilir ve böylece
nasal polip sebebi olabilirler. Enfeksiyona
ikincil oluşan poliplerde nötrofil infiltrasyonu görülür.
Allerji
Mikroskopik
olarak nasal poliplerin mukozasında inflamatuar hücre olarak
eozinofiller ve nötrofiller saptanmıştır. Eozinofil çoğunlukta olan
poliplere eozinofilik polipler,
nötrofillerin çoğunlukta olduğu poliplere nötrofilik polipler denir.
Polip hastalarının çoğunda burun mukozasının eozinofiller tarafından
infiltre edilmesi alerjinin nasal polip oluşumunda rol oynadığını düşündürmüştür.
Literatürde alerjik hastalıklarda polip görülme sıklığı da çok
farklı oranlarda rapor edilmiştir. Ancak son çalışmalarda
polipli hastaların deri testlerinin pozitif olma oranının normal
kişilerden farklı olmadığını göstermiştir. Genel olarak şu ana
kadar yapılan çalışmalar alerjinin etiyolojik faktör olarak rol oynadığı
fikrine karşıdır. Eozinofil infiltrasyonunu nedeni
tam olarak açıklık kazanmamıştır. Chiba’da eozinofilik
polip oranı %85, Finlandiya’da %93.6, Almanya’da %93.3 , Taylan’da
%55.8 olarak bildirilmiştir. Eozinofilik poliplerin %30’u atopik
bireylerdir. Nötrofilik polip oranı %10-15’tir.
4. Eşlik Eden
Hastalıklar
Astım,
aspirin intoleransı ve nasal polipozis(Samter Triadı)
Burunda
polip olan hastaların %30 kadarında astım,aspirin intoleransı ve
astması olan hastaların %36’sında burunda polip saptanmıştır.
Astma ve polip olan hastaların yaklaşık olarak %10 kadarında aspirin
intoleransı ortaya çıkmaktadır. Aspirin intoleransı oranı yalnız
polibi olan hastalarda %2’dir. Polibi olmayan hastalarda da astma ve
aspirin intoleransı görülebilir. Mekanizma
tam olarak anlaşılmamıştır. Araşidonik
asit metabolizması ile ilgisi olduğu , aspirinin siklosijenaz
metabolizmasını inhibe ettiği araşidonik asit metabolizmasının tek yönlü
lipoksijenaz yolundan çalışarak ortama çok fazla lökotrien çıktığı
ve bunların da astma ve poliplerin oluşumunda rol oynadığı düşünülmektedir.
Kistik
fibrozis
Kistik
fibrozis ekzokrin bezleri etkileyen 2000 canlı doğumda bir görülen 7.
Kromozom kısa kolunun kopuk olmasından kaynaklanan otozomal resesif bir
hastalıktır. Ekzokrin bezler teri dilue etmekte zorluk çekerler.
Mukozal yüzeyde kuruluk olur ve mukus viskositesi artar. Kronik
hiperplastik mukozal değişiklikler olur, bu da polip formasyonuna sebep
olur. Burunda polip olan 16 yaşından küçüklerde mutlaka ekarte
edilmelidir. Hastaların %20’sinde polip mevcuttur. Ter testi ile tanı
konur. Nasal polipozis bazen bu hastalığın belirtisi olabilir.
Silyer
Diskinezi
Primer
silyer diskinezi esas olarak Kartegener Sendromu’nda görülür. Bu
hastalık otozomal resesif olarak geçiş gösterir. Tüm vücuttaki
silyer sistem etkilendiği için sinüzit yanında bronşiektazi ve
infertilite de mevcuttur.
Young
Sendromu
Mukus
viskozitesini artması sonucu beliritler ortaya çıkar. Sinüzit ve nasal
polip yanında bronşiektazi ve infertilite de görülür. Silyer yapılar
normaldir.
Nasal
mastoidoz
Mast
hücrelerinin burun mukozasını infiltre ettiği bir durumdur.
Churg
Straus Sendromu
Allerjik
vaskulittir. Hastaların % 50’sinde polip vardır. Perennial rinit
benzeri bulgulara neden olur. Nasal polipler ile beraber görülebilir.
5. Yaş
Nasal
polipozis yetişkin çağ hastalığıdır. 30-60 yaş arasında
insidans aynıdır. 60 yaşı takiben prevalans düşer. 2 yaşın
altında hiç gözlenemez, çocuk yaş grubunda 10 yaşından sonra daha
fazla görülür. Atopik ve astmatik şahıslar erken zamanda polip geliştirmezler.
6. İnsidans
Kesin
bir insidans belirlemek zordur. Yetişkin populasyonunun 1/1000 -
20/1000’i
arasında
yaşamlarında bir veya daha fazla kez polip olmuştur.
7. Cinsiyet
Erkeklerde
daha fazla görülür. Erkek/kadın oranı 2/1 ile 4/1 arasında değişir.
Astım insidansı erkekler ile kadınlar arasında eşittir.
8. Irk
Belirgin
ırksal farklılık yoktur.
9. Genetik
Predispozisyon
Muloney
ve oliver’in 1980’de yaptıkları çalışmada HLA
A1 ve B8 doku tipi olan hastalarda Samter
triadına daha fazla rastlanmaktadır. Tek yumurta ikizlerinde nasal
polipozis her iki
ikizde de olur .G5810 mutasyonu olan insanlarda nasal polip daha çok
görülür.
10. Mikroskopi
ve Histoloji
Polipoid
lezyonlar özellikle orta ve alt mea mukozası olmak üzere nasal
mukozadan gelişebilirler , en sık geliştikleri yer klasik olarak etmoid
sinüs mukozasıdır. Orta konkanın arkasında ve önünde oluşabilenler
özellikle maksiller antrum olmak üzere (antruma yapılan uygunsuz müdahaleyi
takiben) anrostomiden veya diğer sinüslerden de prolabe olabilirler.
Nasal poliplerin rengi değişik olabilir ama genel olarak değişik
derecelerde burnu obstrukte eden trnslusent oluşumlardır. Tekrarlayan
travmalar ve nasal
enfeksiyonlar ile hiperemik olabilirler. Bazı vaklarda nareslerden taşabilirler.
Büyüme hızı kişiden kişiye değişebilir, spontan olarak regrese
olabilirler, polipler genellikle multipl ve bilateraldir.
Status
astmatikustan ölen hastaların burunlarından,nasal poliplerinden ve
maksiller sinüslerinden alınan dokuların histolojik olarak aynı olduğu
saptanmıştır. Nasal poliplerin genel olarak artmış goblet hücrelerini
içeren silyalı kolumnar epitelden oluşan respiratuar epitelleri vardır.
Tekrarlayan travma ve enfeksiyon olursa
sqaomoz metaplazi olur. Bazal membran kalınlaşmıştır
ve eozinofilik özelliktedir. Elektrom mikroskop
ile incelendiğinde büyük ölçüde ödem olduğu izlenir. Polip
yüzey epitelini yer yer kaybettiğinde ‘kaldırım taşı’ denen
manzara olur. Submukozal dokuda ileri dercede ödem vardır ve az miktarda
kan damarı içerir. Nadiren sinir lifleri de içerir, infiltre olan hücreler
ana olarak plazma hücreleri, küçük lenfositler, makrofajlar ve en çok
miktarda eozinofillerdir. Eozinofil oranı aynı hastaların poliplerinde
farklı olabilir. Nadiren bazı stromal hücreler belirgin atipi gösterir.
Mast
Hücreleri
Mast
hücreleri hücrelerin heterojen bir koleksiyonudur. Ultrastrukturel
analizler mast hücrelerinin degranüle olduğunu
göstermiştir(Lavna ve ark.)
ve bu doğrulanmıştır. Alerjik olaylarda altkonkadaki mast hücrelerinin
degranüle olduğu ve ortaya çıkan mediatörlerin polip gelişimine yol
açan ödeme sebep olduğu öne sürülmüştür.
Nasal
Polip Ödemi
Histolojik
araştırmalar demonstre etmiştir ki polipler ana olarak ödematöz
dokudur.(Taylar 1963) Bunun
ekstraselluler ödem olduğu birçok çalışmada da analiz edilmiştir.
Eksizyonu takiben polip sıvısı alınan ve santrifüj sonrası elde
edilen sıvı hasta serumuyla karşılaştırılır. Bu pozitif cilt testi
yanıtı olan hastaya verildiğinde daha
geniş çapta reaksiyon olur. Donovan ve ark
polip sıvısında Ig E’nin yüksek olduğunu saptamışlardır.(1970)
İmmunglobulinler
Polip
ödemi içinde bütün immunglobulinler bulunmaktadır. Ig E ve IgA polip
sıvında serumdakinden daha fazla bulunmaktadır. Son zamanlarda geçirilmiş
bir üst solunum yolu enfeksiyonu varsa Ig M seviyesi artar. Anaflaktik
hipersensitivitede en önemli immunglobulin Ig E’dir. Nasal polipli hastaların %20’sinde çimen polenleri ve ev
tozu mitelarına karşı pozitif cilt testi elde edilmiştir.
Polip
Sıvısında Serbest Histamin
Mast
hücresi degranulasyonu ile salınan maddelerde en kolay ölçülebilen ve
en önemli madde histamindir. Polip ödeminde serum seviyesinden 100 ve
1000 kat fazla düzeylerde ölçüm
yapılmıştır. Mast hücreleri degranule
olduğunda lokal hemostatik mekanizmalar devreye girer. Bu en kolay etmoid
sinüslerde olur. 1993 yılında yapılan Ogio’nun yayınladığı bir
çalışmada Samter triadı olan hastalarda
histamin seviyesi normal poliplere göre daha fazla miktarda
bulunmuştur.
11. Klinik
İstisnasız
hemen bütün hastalar nasal obstruksiyondan yakınmaktadırlar. Polibin
pozisyonuna ve büyüklüğüne bağlı olmasına rağmen bu bulgu
sabittir. Nasal obstruksiyon sosyal açıdan son derece rahatsız
edicidir. Cerrahiyi takiben havanın yeterli sirkulasyonu ve ısıtılması
ile astımlı hastaların göğüs bulgularında düzelme olabilir.
Hastaların
yarısı hem rinore hem hapşırma ataklarından yakınmaktadırlar. Ödemli
mukozanın cerrahi olarak çıkarılması ile bu yakınmaların önüne geçilebilir.
Koku
ve tat bozuklukları ile de sıklıkla karşılaşılmaktadır.
Polipli
hastalarda nadiren burun kökünde,alında ve yanaklarında ağrı
olabilir.
Çoğu
hastada seröz ve muköz postnasal akıntı mevcuttur. İleri dercede
eozinofili mukusun rengini sarı-beyaza döndürebilir. 1930’larda buna
alerjik pü adı verilmişti.
Şiddetli
burun temizliğini takiben epistaksisi olabilir
Hastalarda
bulgu olarak hiponasal ses ve
ağız solunumu vardır. Burun kanatlarının solunuma katıldığı görülür.
Nasal ve fasyal kemiklerin füzyonundan önce olursa hiperteleorizm olur.
Fizik
muayenede anterior rinoskopide ya da endoskopide polipler izlenir.
12. Tanı
Poliplerin
spesifik hematolojik,biyokimyasal ve immunolojiik tetkiki yoktur.
Allerji
için cilt testleri yapılabilir. Ama genel populayonda beklenen
pozitiflik oranından fazla değildir.
Çocuk
hastalarda mutlaka ter testi yapılmalıdır.
13. Tedavi
a- Medikal
Oral
antihistaminikler semptomatik düzelme sağlarlar.
Topikal
steroidler inflamatuar cevabı engelleyerek etki gösterirler. Ayrıca
iritan ve asetilkolin reseptör hassasiyetini azaltarak hapşırma ve
burun akıntısı şikayetlerini azaltırlar. Total eozinofil ve bazofil
sayısını da düşürürler.
Preoperatif
olarak bir ay süre ile beklametazon,fluktiazon sprey önerilir. Kullanım
sırasında başın geriye atılması tavsiye edilir. Cevap alınırsa
tedavi 3 ay kadar sürdürülmelidir. Tamamen regrese olabilir.
b- Cerrahi
Burun
ve etmoid anatomisini hepimiz biliyoruz ama bazı noktaların üzerinde
durmak lazımdır. Nasal cerrahi için orta konka anahtardır.
Medialden yaklaşım yapılırsa kribriform plate kırılabilir ve
anterior kranyal fossaya girilebilir. Lateralden yaklaşılırsa etmoid
komplekse girilebilir. Büyük intranasal operasyonlarda
orta konka tamamne rezeke edilirse daha sonraki operasyonlarda
oryentasyon çok zor olur.
Preopertif
Hazırlık
Cerrahiden
önce mutlaka vasokonstriksiyon yapılmalıdır. Lokal anestezi ile de
genel anestezi ile de yapılabilir.
Anestezi
öncesi intramuskuler bir ajanla hasta sedatize edilmelidir. Lokal cerrahi
bütün olanakların ulaşılabilir olduğu bir yerde yapılmalıdır.
Preoperatif pantakoin ve efedrinli tamponlar yerleştirilir. Orta konka
altına ve septum ile nasal kemiklere arasına enjeksiyon yapılarak
anterior etmoid sinir blokajı yapılır. Genel anestezi kullanıldığı
zaman Mikulic tampon konmalı ve hipotansif anestezi kullanılmalıdır.
Cerrahi
Nasal
poliplerde cerrahi tipine karar
vermek için farklı görüşler vardır. Çoğu hastada rekkurens
olup ve ilk operasyonun geniş bir operasyon olması bazı otörlerce
istenir.
Simple
Polipektomi
Simple
polipektomi bir cerrahi yöntemdir. Polipler bir forcepsle veya bir nasal
snarele eksize edilir.etmoidlerdeki tüm polipoid mukoza eksize edilerek
alt ve orta konka sınırı tamamen temizlenmelidir.
İntranasal
Polipektomi
Bazı
otoriteler tarafından önerilmesine rağmen orta konkanın hepsini rezeke
etmeden posterior ve anterior etmoid
hücrelerinin hepsini rezeke etmek mümkün değildir.(endoskop yardımı
olamdıkça) Oysa nasal cerrahide orta konka en önemli landmarktır.
Eksternal Etmoidektomi
İç
kantus medialine bir insizyon(Howant) veya natural cilt kıvrımına
insizyon(Patterson) yaparak eksternal etmoidektomi yapılır. Bütün
etmoid hücreleri rezeke edilmelidir. Eksternal etmoidektominin rekurensi
önleyip önlemediğini gösteren anlamlı çalışma yoktur.
Mukozal
değişiklik maksiller sinüse uzandığı zaman cerrahlar Jansen-Horgen
prosedürünü önerirler. Caldwell-Luc operasyonunun antrum aracılığı
ile posterior etmoidektomi ile birleştirilmesi ve intranasal antrostomi
ve etmoidektomi ile kombinasyonundan ibaret bir operasyondur.Bugün
nadiren yapılır.
FESC
Endoskopik
nasal yaklaşım etmoidektomi ilk defa 1980’lerde önce yetişkinlerde
sonra çocuklarda polipozis tedavisinde kullnaıldı. Bu procedürün
temeli etmoid sinüslerin marsupalizasyonuna ve eğer gerekirse maksiller
ve sfenoid sinüsle ağızlaştırılmasına dayanır. Literatürde tarama
yapıldığında bu yöntemle yapılan ameliyatlarda rekkurensin daha az
olduğu görülür. Bazı otörlerin
rekkurens oranı:
Polipektomi sonrası
|
Etmoidektomi
sonrası
|
Reilly
|
%58
|
%27
|
Cepereo
|
%75
|
%10
|
Crockett
|
%89
|
%36
|
Triglia
|
%78
|
%36
|
Ameliyat
başlangıcında orta konka dışına taşmışsa polipler rezeke
edilmelidir. Daha önceki ameliyatlarda orta konka ve unsinat çıkıntı
rezeke edilmiş ise görülmeye çalışılmalıdır. Orta konka
bulunduktan sonra eksizyon gerekiyorsa bu işlem operasyon sonuna bırakılır,
ikinci adım olarak maksiller sinüs ostiumu ve antrostomi genişletilerek
lamina papricea bulunmalıdır. Daha sonra önce önce ön sonra arka
etmoid hücrelere girilip ve sfenoid sinüs ön duvarına
mümkünse ostium bulunduktan sonra arka etmoid sinüs içerisinde
yukarıya çıkmak kafa kaidesinde
arka lateralden öne doğru gelinmelidir. Sfenoid ostiumunu bulmak
için gerekirse membranöz olan orta konka
arka kısmını çıkarmak gerekebilir. Sfenoid sinüs ostiumu
bulunup önce aşağıya ortaya doğru sfenoid sinüs içi oluşumlara
hakim olunduktan sonra ise diğer yönlere doğru genişletilmelidir.
Sfenoid sinüs içindeki patoloji bu işlemden sonra temizlenmelidir.
Sfenoid sinüs açılıp kafa kaidesi, lamina papricea ve maksiller
antrostomi ortaya konduktan sonra arka ve ön etmoidlerin üst kısmındaki
hastalık temizlenmelidir. Lateral disseksiyon medial disseksiyondan daha
güvenlidir. Lateralde orbita kemik duvarı bulunarak öne doğru takip
edilir, ager nasi ve frontal hücreler açılarak frontal reses kontrol
edilir. Eğer orta konka polipoid değilse mümkün olduğunca korunmalıdır.
Operasyon
süresince proptozis ve kemozis yönünden göz kontrol edilmelidir. Eğer
intraorbital kanama varsa acil dekompresyon gerekebilir. Orbita çevresinde
ve sfenoid sinüs içinde optik sinir ve medial rektus adelesine zarar
vermemek için tampon konulabilir.
Cerrahi Komplikasyonlar
1-
Hemoraji®
Tampon+vasokonstriksiyon
2-
Orbital gemoraji®optik
sinir dekompresyonu
3-
Optik sinir kesisi
4-
Anterior kranyal fossaya girilebilir®BOS
fistülü®menenjit®abse
5-
Anozmi
6-
Periorbital yağ dokusu herniasyonu
7-
Medial rektus paralizisi
8-
Anterior ve posterior etmoid arter travması
Postoperatif
Medikal Bakım
Sık
aralıklarla pansuman yapılarak
krutlar temizlenir.
10
gün kadar dekonjestan tedavi uygulanır.
Antihistaminiklerin
yeri yoktur.
Postoperatif
uzun dönem topikal kortikosteroid uygulanır.
Rekkurens
Bu
vakaların tedavisinde otolaringologların yüzüyüze geldiği en büyük
problem nasal poliplerin rekkurensidir. Rekkurens oranı değişkendir. 2
yıllık bir çalışma ortaya koymuştur ki
Vakaların
%5’inde 5 veya daha fazla önceden yapılmış polipektomi vardır. (Arkelec
ve ark.,1984). Genç yaşta polibi olan ve uzun süreli nasal yakınmaları
olan hastalarda rekkurens gelişme ihtimali yükselebilir. Samter triadı
olan hastalarda nüks ihtimali daha yüksektir.
13. Antrokoanal
Polip
Bu
polipler maksiller sinüste oluşurlar ve orta meadan sinüs ostiumundan
sarkarlar. Buruna doğru büyürlerse posterior koanaya uzanırlar. Nasal
komponenti yumuşak damaktan orofarenkse sarkar.
Her
ırkta olur. Benigndirler. Erkeklerde daha sık görülür. Başlangıcı
yıllar sürer. Her yaş grubunda olur ve unilateraldirler. Soluk beyaz
renkli veya tranlusen görünümdedirler.
Histolojik
olarak normal bazal membran üzerinde respiratuar epitel vardır.
Ultrastrukturel olarak ileri derecede ödem ve celluler infiltrasyon vardır.(eozinofili
yoktur.)anterior rinoskopide polip görülmeyebilir ama genellikle
posteriora ayna ile bakıldığında görülür. En sık semptomu
unilateral nasal obstruksiyondur. Etiyoloji bilinmemektedir.
Preoperatif
ve postoperatif herhangi bir medikal tedaviye gerek yoktur. İntranasal
polipektomi ve Caldwell-Luc ve orofarenksten rezeke edilmelidir. Rekkurens
düşüktür. |