KBB muayenesinin diğer sistemik muayenelerden bazı farkları
vardır:
1. Bir ışık kaynağına ihtiyaç vardır.
2. Muayene sırasında birçok yardımcı alet kullanılır (nazal
spekulum, kulak spekulumu, aynalar,vs.)
3. Bazı bölgeler ancak indirekt olarak (larinks,
nazofarinks gibi gözle direkt olarak görülemeyen bölgelerin ayna
görüntülerinin değerlendirilmesi) gözlenebilir.
4. Çok özel durumlar dışında muayene temel olarak
inspeksiyon ve palpasyona dayalıdır.
Muayene, hasta ve hekim karşılıklı oturur pozisyonda
yapılır. Işık kaynağı hastanın sağ arkasında olacak şekilde yerleştirilmiş
olmalıdır. Muayeneye başlamadan önce alın aynasının pozisyonu ayarlanır.
Alın aynasının ortasındaki delik sol göz üzerine getirilmeli, muayene
sırasında hem istenilen yere ışık düşürülürken hem de binoküler görmenin
devam etmesi sağlanmalıdır. Alın aynasının ışığı hastanın yüzünde bir
noktaya düşecek şekilde ayarladıktan sonra hekim bir daha kendisinin ve
aynanın pozisyonunu değiştirmez, baş-boyunun değişik bölgelerini muayene
etmek için hastanın başına pozisyon verir. Muayene sırasında sağ el
hastanın başına pozisyon vermek, sol el muayene aletlerini tutmak için
kullanılır.
Kulak Muayenesi:
• İnspeksiyon: Kulak muayenesinde önce aurikula, dış kulak yolu
girişi, kulak arkası cildi gözden geçirilmeli, bu bölgeler hiperemi,
ülserasyon, akıntı, krut, tümefaksiyon gibi bulgular açısından
değerlendirilmelidir.
• Otoskopi: Dış kulak yolu ve kulak zarının muayenesidir. Otoskopik
muayene “kulak spekulumu” ve alın aynası kullanılarak çıplak gözle,
otoskopla, daha ayrıntılı muayene gerektiren durumlarda da olanak varsa
cerrahi mikroskop veya endoskopla yapılır. Çıplak gözle veya otoskopla
yapılan muayenede hastanın dış kulak yolunun kıkırdak kısmına girebilecek
en geniş çaplı spekulum kullanılmalıdır. Spekulum sokulmadan önce aurikula,
dış kulak yolunun kıkırdak kısmının eğimini düzleştirmek amacıyla
erişkinlerde yukarı ve arkaya, çocuklarda ise aşağı ve arkaya doğru
çekilir. Dış kulak yolu iyice aydınlatılmadan spekulum sokulmamalıdır,
aksi halde dış kulak yolunda fronkül veya eksostoz varlığında hasta
şiddetli ağrı duyabilir. Spekulum sol elin baş ve işaret parmakları
arasında tutularak dairesel hareketlerle, burgu gibi çevrilerek nazikçe
dış kulak yoluna yerleştirilir.
Sol kulak muayenesinde hastanın başı sağa doğru çevrilir,
kulak kepçesi sağ elle çekilerek dış kulak yolu düzleştirilir ve sol elle
spekulum yerleştirilir. Sağ kulak muayenesinde ise hastanın başı sola
doğru çevrilir, bu defa kulak kepçesini çekmek için sağ el kullanılmaz,
sol elin 4 ve 5’inci parmaklarıyla kulak kepçesi arkaya ve yukarı doğru
çekilirken eş zamanlı olarak aynı elin baş ve işaret parmaklarıyla
spekulum dış kulak yoluna yerleştirilir. Ancak tecrübesiz kişilerde sol
elin bu şekilde kullanımı zor olabileceğinden, sol elle kulak kepçesinin
çekilmesi ve sağ elle spekulumun dış kulak yoluna yerleştirilmesi, daha
sonra da spekulumun sol elle tutulması ve sağ elle hasta başına pozisyon
verilmesi de mümkündür.
Spekulumun uç kısmının dış kulak yolunun kemik kısmına
teması şiddetli ağrıya neden olacağından manipülasyon dikkatli
yapılmalıdır. Spekulum dış kulak yoluna yerleştirildikten sonra sağ el
hastanın başına pozisyon vermek veya aspiratör, küret, çengel gibi
yardımcı aletleri tutmak için kullanılabilir. Spekulumla muayene sırasında
hastada öksürük refleksi ortaya çıkabilir. Bunun nedeni dış kulak yolu alt
duvarının bir kısmını inerve eden Arnold siniri (n. Vagus’un dalı)
aracılığı ile uyarının n. Vagus’a ulaşması ve öksürük refleksine yol
açmasıdır.
Otoskopide dış kulak yolu ve kulak zarı değerlendirilir.
Dış kulak yolunun giriş kısmında kıllar ve serumen salgısı yapan bezler
dışında özellikli bir yapı yoktur, daha derinde olan kemik kanal ise
kılsızdır. Kulak zarı muayenesinde manibrium mallei, malleus’un processus
brevis’i, umbo, Politzer ışık üçgeni gözden geçirilir. Kulak zarı dış
kulak yoluna göre hafif oblik konumdadır. Bazen dış kulak yolu kemik
kısmının eğiminin fazla olması nedeniyle zarın ön kadranları
görülemeyebilir. Yeni doğanlarda ise hem dış kulak yolu kemik kısmı (temporal
kemiğin timpanik parçası) tam gelişmemiş olduğundan, hem de kulak zarı
erişkinlere göre çok daha oblik pozisyonda olduğundan spekulum çok derine
sokulacak olursa kulak zarı, hatta kemikçikler zedelenebilir.
• Palpasyon: Kulak ağrısı yakınması olan her hastaya palpasyon
yapılmalıdır. Hem mastoid kemik, hem de tragus kıkırdağı palpe
edilmelidir. Mastoidit veya subperiostal apse varlığında mastoid kemikte,
otitis eksterna varlığında tragus palpasyonunda ağrı saptanır.
• Oskültasyon:
Glomus Jugulare tümörü şüphesinde mastoid planum ve
apeksin oskültasyonu, objektif tinnitus araştırılmasında da hastanın dış
kulak yoluna yerleştirilen olive yoluyla oskültasyon bu özel durumlarda
tanıya çok yardımcı olur.
Diapozon Deneyleri:
Diapozon deneyleri yapılmadan kulak muayenesi bitmiş kabul
edilemez. Diapozon deneyleri bize hastada bir işitme kaybının varlığı ve
tipi hakkında çok yararlı bilgiler verir. Ancak bunlar subjektif
değerlendirmelerdir, hastaların çok iyi kooperasyonu gereklidir ve
hastanın vereceği cevaplara dayalı değerlendirmeler olduğundan sonuçlarda
belirsizlik ve simülasyon olasılığı vardır. Ayrıca bu deneyler hastada
mikst tip işitme kaybı varsa güvenilir sonuç vermeyebilir, ancak saf
iletim veya saf sensöri-nöral işitme kaybı durumlarında sağlıklı yorumlar
yapılabilir.
Diapozon deneylerinde kullanılan diapozonların frekansları
128’in katları şeklinde artar (128, 256, 512, 1024, 2048 Hz.). Ancak 128
Hz. diapozonda ses duyulmasa da vibrasyon algılanabildiğinden hatalı
değerlendirmeler yapılabilir. Rutin olarak kullanılan 512 Hz.’lik
diapozondur. Diapozon sapından tutularak metal olmayan sert bir zeminde
(genellikle dizde) veya parmaklar arasında sıkıca tutulup çekilerek
titreştirilir. Hangi diapozon deneyi yapılacaksa hastaya o deneyle ilgili
ayrıntılı ancak basitçe bilgi verilmeli, hastanın kooperasyonu
sağlanmalıdır.
KBB pratiğinde en çok uygulanan diapozon deneyleri
şunlardır:
• Rinne deneyi:
Bir kulakta iletim tipi işitme kaybı varlığını araştırmak amacıyla, o
kulağın işitmesinin kemik ve hava yollarından karşılaştırılması esasına
dayanan bir diapozon testidir.
Önce titreşen diapozonun dip kısmı mastoid planuma
yerleştirilir ve hastadan sesi işitmez olduğunda haber vermesi istenir.
Hastanın kemik yolundan işitmesi bittiğinde diapozon dış kulak yolu önüne
yaklaştırılır ve hastaya sesi duyup duymadığı sorulur. Kemik yolundan
işitme bittiği halde hava yolundan işitme devam ediyorsa “Rinne pozitif”,
aksi halde “Rinne negatif” olarak ifade edilir.
Kulak hastalığı olmayan kişilerde diapozonun sesi kemik
yolundan duyulmaz olduktan sonra diapozon dış kulak yolu önüne
getirildiğinde hava yolundan işitme devam eder. Bu durumda ‘hava yolu
kemik yolundan uzundur’ (Rinne pozitif). Eğer kemik yolundan işitme
bittikten sonra hasta diapozonun sesini dış kulak yolu önünden de
duyamazsa ‘hava yolu kemik yolundan uzun değildir’ (Rinne negatif) olarak
ifade edilir. İşitmenin kemik yolundan daha uzun süre duyulması hava
yolunda bir azalmayı (iletim tipi işitme kaybını) gösterir.
Tek taraflı total veya sub-total sensöri-nöral işitme kaybı
olan hastalarda Rinne deneyinin kemik yolu fazında diapozonun sesi
kemikten karşı kulağa iletilebilir. Daha sonra dış kulak yolu önüne
getirilen diapozon hastadaki çok şiddetli işitme kaybı nedeniyle
duyulamayacağından deneyin sonucu ‘Rinne negatif’ olarak
değerlendirilebilir. Bu durum “Yalancı Rinne negatifliği” olarak ifade
edilir.
• Weber Deneyi:
Hangi kulakta ne tip bir işitme işitme kaybı olduğunu araştırmak amacıyla
her iki kulağın kemik yolundan işitmesinin karşılaştırıldığı bir testtir.
Diapozon titreştirildikten sonra kafatası üzerinde orta hatta bir noktaya
(alına, burun sırtına, ön dişlerin ortasına, vs.) yerleştirilir ve hastaya
sesi nereden duyduğu sorulur. Eğer ses yalnızca veya ağırlıklı olarak bir
kulaktan duyuluyorsa “Weber sağa / sola lateralize” olarak ifade edilir.
Kişiler diapozonun sesini ortadan, kafasının üstünden ya da kafasının
heryerinden duyarsa bu durum “Weber ortada” olarak ifade edilir.
Yorum: Tek taraflı sensöri-nöral işitme kaybı olan hastalar
sesi iyi işiten kulaklarından, tek taraflı iletim tipi işitme kaybı olan
hastalar ise sesi patoloji olan kulaklarından duyarlar. Kulak hastalığı
olmayan ya da her iki kulağında da simetrik sensöri-nöral veya iletim tipi
işitme kaybı olan hastalarda Weber ortadadır. Asimetrik bilateral
sensörinöral işitme kaybı olan hastalarda Weber işitme kaybının daha az
olduğu kulağa, asimetrik bilateral iletim tipi işitme kayıplarında Weber
işitme kaybının daha fazla olduğu kulağa lateralize olur.
• Schwabach deneyi:
İşitme kaybını tipini belirlemek amacıyla, hastanın
işitmesi ile hiçbir kulak patolojisi olmayan bir kişinin işitmesinin kemik
yolundan karşılaştırılması esasına dayanan bir testtir.
Diapozon titreştirildikten sonra hastada mastoid planum
üzerine yerleştirilir, hasta sesi duymaz olunca deneyi yapan kişi
diapozonu kendi kulağında mastoid planum üzerine yerleştirir.
Yorum: Hastanın sesi işitmesi bittiği halde deneyi yapan
kişi hala sesi duyuyorsa hastada kemik yolu işitmesi deneyi yapan kişiye
göre bozuktur ve “Schwabach kısalmış” olarak ifade edilir. Hastanın
işitmesi bittiğinde deneyi yapan kişi de sesi duymuyorsa bu durumda
“Schwabach normal veya uzamıştır” ve bu sonucun sağlamasının yapılması
gereklidir. Bu durumda önce deneyi yapan kişi diapozonu kendi mastoid
planumu üzerine yerleştirir, sesi duymaz olunca da aynı işlemi hastaya
uygular. Eğer hasta da sesi duymuyorsa deneyi yapan kişi ile hastanın
kemik yolları arasında bir fark yok kabul edilir ve “Schwabach normal”
olarak ifade edilir. Eğer deneyi yapan kişi ses duymadığı halde hasta sesi
duyuyorsa bu durumda hastada “Schwabach uzamış” olarak ifade edilir ve bu
iletim tipi işitme kayıplarında gözlenir (deneyi yapan kişinin tamamen
sağlıklı olması gerektiği unutulmamalıdır).
• Gelle deneyi:
Bir kulaktaki olası kemikçik zincir fiksasyonunu araştırmak amacıyla, dış
kulak yolundaki basıncı değiştirerek buna bağlı işitme değişikliklerini
araştırmaya dayanan bir testtir. Deneyi yapabilmek için diapozonun yanında
Politzer Balonu’na da ihtiyaç vardır. Politzer balonunun “olive”i sıkıca
dış kulak yoluna yerleştirildikten sonra diapozon titreştirilip mastoid
planum üzerine yerleştirilir. Politzer balonu sıkılıp gevşetilerek dış
kulak yolundaki basınç arttırılıp azaltılır.
Yorum: Politzer balonu sıkılarak dış kulak yoluna basınç
verildiğinde bu basınç sırasıyla kulak zarı, kemikçikler ve son olarak
stapes tabanına yansıyacaktır. Eğer kemikçik zinciri ve stapes tabanı
hareketli (yani normal) ise basınç arttırıldığı zaman hasta diapozonun
sesini azalmış, basınç azaltıldığı zaman sesi artmış gibi hissedecektir.
Bu durum “Gelle normal” olarak ifade edilir. Eğer dış kulak yoluna
Politzer Balonu yoluyla basınç uygulandığı halde hasta diapozonun sesinde
dalgalanma hissetmiyorsa bu durum “Gelle patolojik” olarak ifade edilir ve
kemikçik zincir ve / veya kulak zarının hareketsiz olduğunun
göstergesidir.
Burun ve Paranazal Sinüs Muayenesi:
• İnspeksiyon: Muayenede ilk basamak burun sırtının, burun
çevresindeki cildin çıplak gözle muayenesidir. Ayrıca burun ucu
başparmakla hafifçe yukarı doğru kaldırılarak nazal vestibüle kadar uzanan
bir septal deviasyon, columella luksasyonu, vestibülit, follikülit, vs.
olup olmadığı araştırılır.
Burun boşluklarının muayenesine “Rinoskopi” adı verilir.
Burun boşluklarının ön kısmının muayenesine “Anterior Rinoskopi”, burun
boşluklarının posterior kısmının ve nazofarinksin muayenesine “Posterior
Rinoskopi (İndirekt nazofaringoskopi)” adı verilir.
• Anterior Rinoskopi:
Nazal spekulum ile yapılır. Nazal spekulumların pediatrik olanları ve
erişkinler için olanları vardır. Spekulum burun içine sokulmadan önce
burun ucu hafifçe yukarı doğru kaldırılarak nazal vestibüle kadar uzanan
bir septal deviasyon olup olmadığı araştırılır. Eğer buna dikkat edilmeden
spekulum burun içine sokulursa öndeki septal deviasyon üzerindeki mukoza
travmatize edilebilir, hasta ağrı duyar ve kanama ortaya çıkabilir.
Nazal spekulumun ucu el sırtıyla aynı tarafı gösterecek
şekilde sol elde avuç içine yerleştirilir, spekulum avuç içi ve sol elin
3, 4 ve 5. Parmakları arasında sıkılarak açıp kapatılır. Sol elin işaret
parmağı muayene sırasında elin kontrolsüz hareket etmesini önlemek için
hastanın burun ucuna dayanarak fikse edilir. Spekulum, uzun aksı yere
paralel olacak şekilde buruna sokulmalıdır. Spekulumun naresten 1 cm.’den
daha ileri sokulması çok defa gerekli değildir ve ağrıya neden
olabileceğinden kaçınılmalıdır. Spekulum kapalı olarak buruna sokulur,
ağzı yarı-açık olarak dışarı çıkartılır, aksi halde nazal vestibüldeki
kıllar spekulumun arasına sıkışır ve çekilir. Anterior rinoskopi hasta
başı dik iken yapılırsa medialde nazal septum, lateralde alt konka ve
altta da burun tabanı görülür (Rinoskopi inferior). Eğer hastanın başı 30o
geriye doğru yatırılırsa medialde nazal septum, lateralde de orta konka
görülür (Rinoskopi media). Hastanın başı daha da geriye doğru yatırılırsa
burun tavanı (area olfaktoria veya olfaktor yarık) görülür, üst konkalar
genellikle anterior rinoskopide görülemezler (Rinoskopi superior).
Paranazal sinüs ostiumlarının ve nazolakrimal kanal
ostiumunun yer aldığı mealar anterior rinoskopide görülemezler. Meaların
görülebilmesi için endoskopik inceleme gereklidir.
• Posterior Rinoskopi:
Posterior rinoskopi indirekt bir inceleme yöntemidir. Ayna ve dil basacağı
yardımı ile yapılır. Hastanın diline dil basacağı ile bastırılır, küçük
boy bir ayna ısıtıldıktan sonra yukarıyı gösterecek şekilde yumuşak
damağın altından geçirilerek nazofarinks gözlenir. Nazofarinksin ön
duvarında Vomer, her iki yanında koanalar ve bunların içlerinde alt, orta
ve üst konkaların arka kenarları vardır. Üst duvarını sfenoid sinüsün alt
duvarı yapar. Arka duvarında submukozal lenfoid folliküller, çocuklarda da
adenoid dokusu bulunur. Her iki yan duvarda Torus tubariuslar, Tuba
Östakilerin nazofarinks orifisleri ve Rosenmüller Fossaları yer alır.
Nazofarinks aşağıda orofarinks ile devam eder.
Bazen şiddetli öğürme refleksi nedeniyle muayene güç
olabilir. Bu durumda hastanın orofarinksi topikal anestetik bir ilaçla (lidokain
veya pantokain spreyleri) uyuşturularak muayene yapılır. Nazofarinksten
biopsi almak veya çok ayrıntılı muayene yapmak gerekiyorsa bu durumda
“Velotraksiyon” (yumuşak damağın öne ve yukarı doğru çekilmesi) uygulanır.
Bunun için önce her iki nazal kaviteye ve orofarinkse topikal anestezi
uygulanır, her iki burun deliğinden ince birer kateter geçirilerek
bunların uçları hastanın ağzından dışarıya çıkartılır. Kateterlerin burun
ve ağızdan çıkan uçları aynı anda çekildiğinde yumuşak damak öne ve yukarı
doğru çekilmiş olur. Bu yolla çok geniş ve rahat bir görüş sahası
sağlanır.
• Palpasyon: Nazal fraktür şüphesinde burun çatısının, infra-orbital
rimlerin palpasyonu kırık hatlarının saptanmasını sağlar. Akut maksiller
sinüzitte fossa canina’ların palpasyonunda ağrı saptanması tanıda önemli
bir bulgudur. Ayrıca tümör şüphesinde de bu bölgelerin palpasyonu tümörün
yayılımı hakkında bilgi sağlar.
Oral Kavite ve Orofarinks Muayenesi:
• İnspeksiyon: Oral kavite ve orofarinks inspeksiyonunda dil
basacağı (abaisse-langue) kullanılır. Tüm muayene aletlerinde olduğu gibi,
dil basacağı da sol elde tutulur. Muayenede öncelikle dudaklar ve yanaklar
dil basacağı ile ekarte edilerek oral kavitenin her tarafı (dudak ve yanak
mukozaları, dil, ağız tabanı, dişler, gingivalar ve sert damak) ayrıntılı
olarak incelenir.
Daha sonra dilin ön 2/3’lük kısmına dil basacağı ile dikey
olarak bastırılarak orofarinks muayene edilir. Dil basacağı daha geriye
yerleştirilirse hastada öğürme refleksi ortaya çıkar. Muayene sırasında
dil dışarı çıkarttırılmaz, hastanın ağzından nefes alması ve dilini
ağzının içinde mümkün olduğu kadar serbest ve kasmadan bırakması istenir.
Muayene sırasında hastaya “eee” dedirtilmesi ile yumuşak damak hareketleri
de gözlenebilir. Muayenede ön ve arka tonsil plikaları, yumuşak damak,
uvula, tonsiller ve orofarinks arka ve yan duvarları gözden geçirilir.
Orofarinkse ait olmasına rağmen dilkökü bu muayene sırasında gözlenemez,
dilkökü muayenesi indirekt laringoskopide olduğu gibi aynayla indirekt
olarak yapılır.
• Palpasyon: Oral kavite ya da orofarinkste uzun süredir devam eden
yakınmaları olan her hastada tüm oral kavite ve orofarinksin ayrıntılı
palpasyonu gereklidir. Ülsere lezyonlarda palpasyon özellikle önemlidir
çünkü lezyonun palpasyonla saptanan boyutları görüldüğünden çok daha büyük
olabilir.
İndirekt Laringoskopi:
• İnspeksiyon: Larinks ve hipofarinksin inspeksiyonu ancak indirekt
olarak yapılabilir. Hastadan dilini dışarı çıkarması istenerek dil sol
elin baş ve 3. parmakları arasında bir bez yardımı ile tutulur ve öne
doğru nazikçe çekilir. Bu esnada sol elin işaret parmağı ile de üst dudak
hafifçe yukarı doğru ittirilerek hastanın ağzını kapatmaması sağlanır.
Alkol ocağında ısıtılan büyük boy bir larinks aynası, sıcaklığı el
sırtında kontrol edildikten sonra, hastanın ağzına aşağıyı gösterecek
şekilde sokulur. Ayna yumuşak damağa yaslanır, sağa-sola hareketlerle
larinks ve hipofarinksin ayrıntılı incelemesi yapılır. Ayna eğer daha
geriye doğru bastırılıp orofarinks arka duvarına veya dilköküne
dokundurulacak olursa hastada öğürme refleksi ortaya çıkar. Bazen
hastalarda muayeneyi imkansız kalacak kadar şiddetli öğürme refleksi
olabilir, bu durumda hastanın orofarinksi lidokain veya pantokain
spreyleri ile uyuşturularak muayene yapılır. Larinks muayenesi solunum ve
fonasyon sırasında yapılır. Solunum sırasında vokal kordlar hareketsiz ve
abdüksiyon konumdayken, hastaya “iiiii” dedirtildiğinde vokal kordların
hareket edip addüksiyon konumuna geldiği gözlenir. Muayene sırasında
ayrıca piriform sinüslerde tükrük göllenmesi (pooling) olup olmadığına
dikkat edilir (ösefagusta bir obstrüksiyonun göstergesidir). İndirekt
laringoskopide dilkökü, vallekulalar, epiglot, ariepiglottik kıvrımlar,
aritenoidler, band ventriküller, vokal kordlar, piriform sinüsler ve
hipofarinks arka duvarı ayrıntılı olarak gözden geçirilir.
• Palpasyon: İndirekt laringoskopiden sonra, özellikle larinks tümörü
saptanan hastalarda larinks krepitasyonu kontrol edilmelidir. Bunun
ayrıntıları “boyun muayenesi” bölümünde açıklanmıştır.
Boyun Muayenesi:
• İnspeksiyon: Boyun muayenesinin ilk aşaması tüm boyun cildinin ve
saçlı derinin ayrıntılı inspeksiyonudur. İnspeksiyon sırasında tüm
baş-boyun bölgesi eritem, tümefaksiyon, ülserasyon, akıntı gibi bulgular
açısından değerlendirilmelidir.
• Palpasyon:
Boyun palpasyonu yapılmadan KBB muayenesi bitmiş kabul
edilmez. Özellikle malignite varlığı veya şüphesi durumunda bu çok daha
fazla önem kazanır. Boyunda çok sayıda lenf nodu vardır ve bunlar
sistematik bir şekilde muayene edilmelidir. Boyun lenf nodu grupları 6
zona ayrılır. 1. zon submental ve submandibuler bölgeleri içerir. 2, 3 ve
4. zonlar sırasıyla üst, orta ve alt derin juguler lenf nodlarıdır. 5. zon
arka servikal üçgeni, 6. zon da pre-trakeal, pre-laringeal ve para-trakeal
lenf nodlarını içerir. Ayrıca sub-oksipital, retro-aurikuler, pre-aurikuler
bölgeler de palpe edilmelidir. Boyun palpasyonu için oturan hastanın
arkasına geçilir, hastanın başı palpe edilen tarafa ve hafifçe öne doğru
eğilerek boyun kaslarının tonusu azaltılır ve derindeki yapıların daha
kolay palpe edilmesi sağlanır. Boyun palpasyonu sırasında tüm zonlar teker
teker parmak uçlarıyla dairesel hareketlerle yoklanır, bir kitle palpe
edilirse parmaklar arasında sıkıştırılarak mobilitesi değerlendirilir.
Aynı anda boyunun her iki tarafının palpe edilmesi sakıncalıdır, özellikle
derin palpasyon sırasında hastada Carotid Sinüs refleksi uyarılarak
hipotansiyon ve bradikardiye yol açılabilir. Ancak palpe edilen tarafın
karşısından hafifçe bastırılarak boyunun fikse edilmesi palpasyonu
kolaylaştırır.
Boyun lenfatiklerinin palpasyonu dışında larinks
krepitasyonun da değerlendirilmelidir. Bunun için tiroid ve cricoid
kıkırdaklar seviyesinde larinks sağ elin parmakları arasında hafifçe
sıkıştırılarak horizontal planda sağa-sola hareket ettirilir, bu sırada
normalde larinks kıkırdaklarının prevertebral fascia üzerinde hareketinden
kaynaklanan bir krepitasyon sesi duyulur. Prevertebral fascia invazyonu
yapmış olan tümörlerde bu krepitasyon alınamaz.
|