BURUN FİZYOLOJİSİ
1-
SOLUNUM
Burun solunum yollarının
ilk organıdır. Burundan giren hava akciğer
alveollerine kadar ulaşır.
Burun havayı
ileten inert bir boru değildir. Tam aksine yarı valv
mekaniklerde havanın geçişini fizik ve şimik bir
denetimden geçirir. Bütün bu görevlere, burun solunum
görevleri adı verilir.
Son yıllardaki çalışmalar, burunun solunum ile
ilişkili görevini ön plana çıkartır niteliktedir.
Burunu işlevleri lokal kalmayıp bazı refleksler
aracılığı ile diğer sistemlerde entegre
çalışmaktadır.
Burun içerisini
kaplayan mukoza akciğerlere kadar uzanır ve aynı
zamanda sinüsleri ve orta kulağıda kaplar. Üst ve alt
solunum yollarındaki mukozaların üzeri müköz örtü ile
kaplıdır. Yeni tüylü hücreler bu örtü ile korunurlar.
Burun
boşluğu iki tip mukoza ile örtülüdür;
a- Solunum
mukozası : Septum nazinin alt 2/3 kısmını, burun
lateral duvarını, üst konka alt kısmının ve burun
boşluğu tabanını kaplar. Siller ihtiva eden kolumnar
epiteldir. Silli hücreler arasında müküs ifraz eden
goblet hücreleri bulunur.
b- Koku
mukozası : Septum nazinin 1/3 üst kısmında, burun
tavanında, lateral duvar üst kısmında ve üst konkanın
üst kısmındadır. Seröz Bowman bezleri ihtiva eder.
Koku epiteli bipolar koku hücreleri, destek hücreleri
ve sarı pigment ihtiva eden bezler içerirler.
Burunun
görevlerini yapmasında, bu mukozanın varlığı ve
sağlığı şarttır. Mukosiller aktive dediğimiz olayla,
burun boşluklarının görevleri gerçekleştirilir.
Mukoza üzerindeki
silyaların gidip gelme hareketine darbe (Mitokondrik
hareket) adı verilir ki, bu darbe mukoz örtü
hareketinin motorudur. Muköz örtünün hareketi üst
solunum yollarında graviter etki ile koanalara, alt
solunum yollarında ise graviteye terstir. Burunda
silyaların ve muköz örtünün hareketi bu nedenle
nazoferankse doğrudur.
Burun kılları
ile tutulamayan partiküller, muköz planket ile tutulur
ve silyaların muköz blankete verdikleri hareketle,
nazofarenkse doğru atılırlar.
Mukoza, üzeri
müküs ile kaplı, nemli, nazal ısı 30-36 oC,
PH: 7 ise fizyolojik aktiftir. Burun bu görevlerini
yaparken kapiller damarlardan çok zengin konkalar
yararlanır. Konkaların görevsel kontrolü ise otonom
sistem ile gerçekleştirilir.
Sempatik ve
parasempatik sistem çevre havasının, fizik ve şemik
yapısına duyarlıdırlar.
Parasempatik
liflerin stimülasyonu burunda dolaşan kan volümünü
arttırarak ve vazodilatasyon yaparak burun mukozasının
şişmesine neden olurlar. Bu suretle nazal geçisi
zorlaştırırlar. Aynı zamanda burun sekresyonlarında
artma olur.
Sempatik
liflerin stimülasyonu vazokonstrüksiyon ve nazal
mukozadaki dolaşan kan miktarını azaltıcı etki
gösterirler.
Yüzeyel
kapillerler, derin ven sinüslerden ayrı olarak
çalışırlar. Kapillerler yüzeyel ısıyı, derin ven
sinüsleri mukozanın inceliğini kontrol ederler.
Görüldüğü
gibi burun, alt solunum yoluna hava geçmesini sağlayan
pasif bir hava yolu değildir. Burundan geçen hava
farenkse ulaşmadan önce, aktif bir denetimden geçerek
alveollere ulaşır. Buna ilaveten az miktar havada
olfaktör epitele kadar gelerek koku alma duyusunu
uyarır.
Bu nedenlerle biz burun fonksiyonlarını aşağıdaki
sıraya göre yapacağız ve fizyolojisini de bu
fonksiyonları ile gözden geçireceğiz.
A -
SOLUNUM HAVASININ ŞARTLANDIRILMASI
Solunum fizyolojik şartlar içinde ve tehlikesizce
yapılabilmesi için, burun solunumda üç türlü rol
oynar. Solunum havasını ısıtmak, nemlendirmek ve
solunum havasını yabancı
cisimlerden süzmektir.
Solunum
havasını ısıtmak, konka adını alan ve burun
boşluklarını önden arkaya doğru bir takım bölmelere
ayıran, konka adı verilen erektil yapıların şişerek
solunum havasının geniş bir yüzeyle temas sağlamasını
temin rutubetlendirmek, muköz bezlerin salgısı ile
tozların tutulması ise burun delikleri civarındaki
kıllar ve ıslak mukoz satıhla olur.
Bu
fonksiyonları gözden geçirecek olursak;
Isıtma:
Nazal kavitedeki kan damarlarının karışık sistemi ve
hele konkaların erektil yapı özellikleri (ki bir
radyotöre benzetilir.) inspire edilen havayı, ısıtmada
çok önemlidir. Konkadaki kavernöz boşlukların
genişleme ve daralma kabiliyeti vardır. Günde inspire
edilen 500 kübik feet havayı ısıtmak için, 700 kalori
gerekir. Bu vücutta yapılan total ısının %2.5’u
kadardır. Ekspiratuvar hava akımı nazal mukoza
ısısının, küçük bir miktarını sağlar veya
respirasyonun bu fazında oluşacak ısı kaybını
durdurabilir.
Nemlendirmek: Mukus epitel tabakasındaki kadeh
(Goblet) hücreleri ve lamina propriadaki muköz ve
seröz bezler tarafından salgılanır.
Klinik olarak
normal yetişkinlerde nazal pasaj PH’ 5.5-6.5 dur.
Çocuklarda 5.5-6.7 dir.
Sıcak
uygulaması nazal pasajı asit, soğuk uygulaması alkali
yapar. Uzun süre istirahat ve uyku nazal PH’ı asit
yöne çevirir. Nazal sekresyonda mevcut lizozim asit
ortamda daha etkilidir.
Müküsün %95’i
su olup, müsin, glikoprotein ve karbonhidrat ihtiva
eder. Ayrıca lizozim ve immun globulin A’da
bulunabilir.
Müküs
stibülümden koanaya ve nazofarenkse kadar bütün
mukozayı örter. Muköz örtü burnun değişik
bölgelerinde, değişik oranlarda olmak üzere silyalar
tarafından geriye doğru taşınır. Bu hareketin oranı
değişik bölgelerdeki değişik miktarda müküs
salgılanmasına bağlıdır.
Burnun ön
tarafında müküs sekresyonu az miktarda olup, geriye
doğru atılma hızı saatte 1-2 mm. dir. Koana yakınında
her 10 dakikada bir müküs yeniden yapılır ve 10
mm/saat hızla hareket eder. Her hücrede 12-20 silya
vardır ve bunlar hareketlerini senkron olarak değilde,
daha ziyade matakron olarak yaparlar.
Silyar
aktiviteyi kontrol eden mekanizma, henüz tam olarak
anlaşılmamıştır. Ancak nöral bir mekanizma pek
sorunlu tutulmaz. Siller her dakika 100’lerce defa
çabuk ve kuvvetli bir şekilde hareket eder ve her
hareketi yavaş bir geriye dönüş takip eder.
Nemin
sağlanması mekanizması tartışmalıdır. Bazıları nemin
nazal sekresyonla salgılandığını iddia ederken, bazı
araştırıcılar mukoz membran damar ve kapillerlerinden
çıkan seröz transüda ile sağlandığını iddia ederler.
Günlük nazal sekresyon 1-1.5 lt. dir.
Ekspirasyonda
neme çok yardım eder. Ekspirasyon esnasında, ısı ve
nem mukozaya terk edilir. Bu solunum havasından da nem
kaybolmasınada mani olur.
Nemlendirme ve
ısıtma mekaniğinde değişmeler sadece nazofarengeal
mukoz membranın irritasyon ve kuruluğunu etkilemez.
Üst solunum yolunun diğer kısımlarında etkiler.
Kuruluk, birçok akut nazal enfeksiyonun başlangıcıdır.
Filtrasyon: Hava burun kıllarının filtre
edici etkileri ve müköz örtünüsünün yabancı cisimleri
tutucu etkisi sonucu temizlenir. Mikroskopik
partiküller burun kılları tarafından, 15 mikronun
altındaki daha küçük parçacıklar ise burun mukozası
tarafından havadan toplanırlar. 4.5 mikrona kadar olan
partiküllerin %85’i havada temizlenir, ama 1 mikron
büyüklüğündeki partiküllerin ancak %5’i burun
tarafından tutulabilir.
B - BURUN SOLUNUM
HAVASI YOLUDUR
Hava geçiş
hareketleri nazal kavitenin yapısına bağlıdır.
Naresler küçüktür ve horizontal durumdadır. Bu havanın
yukarı aşağı ve konkaların medialine doğru yönelmesine
sebeb olur.
Koanalar daha
geniş ve vertikal pozisyonda oldukları için havaya
karşı dirençleri daha azdır. Ön ve arka burun
deliklerinin farklı olması ve burun kavitesinin
yapısı havada cereyanlar, girdaplar meydana getirir.
Bu cereyanlar inspirasyon ve eksprirasyonda
değişiktir.
İki intranazal
hava akımı vardır; biri inspirasyon diğeri ekpirasyon
esnasındadır. Genel olarak inspire edilen hava, burun
deliklerinden koanalara düz bir yol izlemez. Burun
deliklerinden inhale edilen hava, yukarı ve yüksek
kubbe tarzında yol izler. Olfaktor fissürden ve
sfenoidin ön yüzünden geçerek posterior koanalarına
varır. Sfenoid yüzü ve konkalar üzerinde hipertrofik
konka, adenoid ve devie septumlar nazal kavitede ve
olfaktor bölgede havanın dağılımını değiştirirler.
Ekspire edilen
hava, inferior meatuslar yolu ile direkt olarak
posterior koanadan nostrillere gelmez, bu gerçek
değildir. Çünkü birkaç küçük girdabın eklenmesi ile
ekspire edilen hava ekspire edilen havanın izlediği
yolu izler. Belirgin fark, nazal kaviteye girişte
hiçbir hava orta meadan geçmez, mamafi, ekspirasyonda
bir kısım hava orta konkanın arka ucu ile orta meaya
yönelir. Sonuç olarak orta meadaki ostiumlar sadece
sıcak, nemli havaya maruz kalırlar, fakat inspire
edilen soğuk ve kuru hava buraya uğramaz.
2- OLFAKSİYON
Çeşitli
kokuların burun üst kısmına ulaşması ile koku end
organı stimüle edilir ve koku duyulur. Koku mukozası
2.4 cm kadardır. Burada olfaktor sinir hücreleri
sayısı 100 milyon kadardır.
Koku
mukozasında, koku hücreleri, destek hücreleri ve bazal
hücreler olmak üzere üç tip hücre vardır. Koku
hücreleri destek hücrelerinin arasına yerleşmişlerdir.
Periferik uzantıları epitelin yüzeyine, santral
uzantıları sfenoidin lamina kribrozasına uzanır.
Aralarında çok sayıda seröz bowman bezleri vardır.
Koku
partiküllerinin koku sinirlerini nasıl stimüle ettiği
tam olarak açıklanamamakla birlikte, bazı teorilerle
açıklanmaya çalışılmıştır.
a)
Korpüsküler teori: Koku maddelerinin
partikülleri diffüzyonla havaya yayılır ve olfaktuar
hücrelerin üzerine varınca kimyasal bir reaksiyon
yapar.
b)
Dalga teorisi: Enerji dalgaları ışık gibi
sirür uçla gelir.
3. Stereo-Kemikal
teori: Kimyasal teorinin bir başka
açıklamasıdır. Burada kimyasal maddenin fizik şekli
önemlidir. Reseptörleri muayyen şekildeki moleküller
uyabilir. Antijen antikor gibi adapte olan molekül
bağlandığı reseptörü uyarır.
4. Modern
Fibrasyonel teori: Bu teoriye göre her
maddenin molekülleri vibrasyonlar oluştururlar. Yani
bu teoride, dalga uzaktan gelmemekte reseptörle temas
eden şimik madde dalgalar yayarak potansiyel
oluşturmaktadır.
5.
Penetrasyon ve Puncturing teori: Kokusu
alınabilecek maddelerin büyük rijit ve karmaşık
şekilli moleküller olması gerekiyor. Ancak böyle bir
madde olfaktor membranı delebilmektedir. Delinme iyon
değişmesi nedeni olarak yani bir kısa devre yaptırarak
eksitasyonu başlatmaktadır. Kokunun kalitesi
difüzyonun hızına ve açılan deliğin iyileşme zamanına
bağlıdır. Olfaktuvar sinir uçlarının periferde stimüle
edilmesinden sonra impulslar olfaktor sinirler yoluyla
bulbus olfaktoryusa iletilir. Buradan stimulus
hipokampus virüsü ve unkusa yerleşmiş olfaksiyonun
santral organlarına iletilir. Buradanda serebral
korteksle ilgili olan liflerle sinaps yapar.
Koku
teorilerinin geçerliliği saptanamadığı için, henüz
geçerli genel bir akseptansla uygulanabilen bir
olfaktor testte yoktur.
Bazı objektif
gibi görünen testler güvensizdir. (Pupiller,
kardiovasküler, respiratuvar, psiko galvanik ve
elektroansefalografik gibi.)
Subjektif
metodlar, dezavantaja rağmen genede kullanılabilir.
Genel prensibleri hastaya tanıdığı kokular birer birer
sağ ve sol burun deliğinden koklatılarak şiddeti ve ne
kokusu olduğu sorulur.
Anosmia : Koku
alma duyusunun tam kaybı, havanın burnun üst arka
kısmına ulaşamaması.
Parosmia : Kokuyu
yanlış algılama.
Hiposmia: Az koku
duyma.
Cacosmia: Mevcut
olmayan kokuları duyma. (Özellikle kötü kokular)
İnspirasyon havası
açıklığı aşağı bakan bir eğri çizer.
Koku burun tavanı üst
arka kısımından algılanır (Area olfaktoria )
Burun mukozasındaki
bezlerin sekresyonu ve burun damarları, sempatik
sistemin kontrolundadır.
3- REZONATÖR
ORGAN
Bilindiği gibi ses
prodüksiyonu gırtlakta yapılır. Bu sesin büyütülmesi
ve artikülasyonu gibi bir takım işlevleri vardır.
İkincil
işlevlerden rezonasyon olayına burun ve paranazal
sinüslerde katılırlar.
Kişiye özel ses
karakterini burundaki patolojiler bozabilir. Burun
gereğinden az rezonasyona katılıyorsa HİPONAZOLİTE,
gereğinden fazla nazolasyona katılıyorsa HİPERNAZALİTE
adını alır.
Hiponazolite
her türlü obstrüksiyonlu nedenle sebep olur.
Hipernazalite
damar yarıkları ve verof arengiel yetmezliklerde
görülür.
Konuşma verisinde,
burundan çıkması gereken sesin az veya gereğinden
fazla olması kişinin ses kalitesini ileri derecede
bozar.
4- ORTA KULAĞIN
HAVALANMASI
Ön ve arka
burun deliklerinin farklı olması ve burun kavitesinin
yapısı havada ceryanlar ve girdaplar meydana getirir.
Bu ceryanlar inspirasyon ve ekspirasyonda değişiktir.
İnspirasyonda
bir patoloji varsa bu orta kulak ventilasyonunu
olumsuz yönde etkiler. Bu nedenledir ki, obstrükti
nazal patolojilere orta kulak bozuklukları eşlik eder.
5-PARANAZAL
SİNÜSLERİN BOŞALIMI
İçerisi mukoza
ile kaplı her boşluğun muhakkak bir ostiumu olması
şarttır. Çünkü mukozanın sekresyonlarının devamlı
olarak taşınması ve boşaltılması gerekir. Burada
basınç değişmeleri, gravilite ve siliyer hareket
boşaltıda rol oynarlar. Bu ancak sinüs içinde havanın
bulunması ile mümkün olabilir. O halde nazal boşluk
havası ile sinüs havası arasında geçiş şarttır.
Nazal
sinüslerde hava akımının önemsiz olduğuna inanılır ve
sinüslerle nazal boşluklar arasında hava değişimi son
derece hafiftir.
İnspirasyon
esnasında hava akciğerlere girer, fakat sinüslerden
çıkar.
Ekspirasyon
esnasında hava akciğerlerden çıkar, fakat sinüslere
girer.
Sinüs
ostiumları açıksa ve solunum normalse sinüs içindeki
ve burundaki basınç arasında çok küçük bir fark
vardır. Muhtemelen her respirasyonda sinüs içindeki
hava, burundaki gibi değişmektedir. Aslında sinüslerin
tümü ile havalanması oldukça zaman alır. Çoğu
vakalarda 1 saate yakındır.
6. REFLEKSLER
a-
Hapşırık Refleksi:
Glandların
sekresyonu, burun damarlarının şişmesi şimik, fizik
mekanik uyartılar bu refleksi başlatabilir. Refleksin
gayesi burun pasajını açık tutmaya yöneliktir.
Hapşırıkta
cevap ya bir tek derin nefes alma veya birbirini
izleyen kuvvetli derin nefes almayı takiben, çok güçlü
olarak solunum havasının burun yoluyla dışarı
atılması hareketidir. Yumuşak damak açık ve gergin
olarak kalır. Kuvvetli hava, ağız ve daha çok burun
tarafından dışarıya atılır. Bu suretle burunun
içerisindeki endojen ve ekszojen maddeler dışarıya
atılır. Bu nedenledirki hiperprodüksiyonlu üst solunum
yolları enfeksiyonlarında ve allerjilerde hapşırık
hastalığa eşlik eder.
b- Isı
Regülasyon Refleksi:
İnspire
edilen havanın nareslerden koanaya gelmesi ¼
sn. alır. Hava farenkse geldiğinde rolatif nemliliği
%75 veya daha fazladır.
Konkalar
radyotör gibi havayı ısıtır ve inspire edilen hava
nazal kaviteler tarafından 36-37 santigrat dereceye
ısıtılır.
Isıyı ayarlama
görevi önemli bir nazal görevidir. Vücudun diğer
taraflarında olduğu gibi, burundada ısı
değişikliklerinde talamus ve hipotalamus sorumludur.
Dışarıdaki ısı
düştüğünde, burun potensi azalarak ısının korunmasını
sağlar. Dışarıdaki ısı arttığı zaman geçirgenlik
artarak, sıcak kanı vücut yüzeyine getirerek ısı
kaybolmasına neden olur.
İnspiryum
havasının nem oranıda ısı kaybına neden olur. Çünkü
buharlaşma meydana gelmektedir. 24 saatte 1000 cc. su
inspiryum havasına verilebilir.
Philips ve
Raghavan 1970 koyunlarda yaptıkları çalışmalarda,
nazobukkal bölgenin termoregülasyon üzerine etkisini
araştırdılar. Çevre sıcaklığı sabit tutulduğunda
solunum havası sıcaklığında bir artma, solunum hızının
artması ile sonuçlanmıştır. Bu hızlı teneffüs üst
solunum yollarındaki sıcağa duyarlı reseptörlerin
uyarılmasına bağlamıştır. Aynı şekilde üst solunum
yollarındaki soğuğa duyarlı reseptörlerin uyarılmasıda
solunum hızında düşmeye sebep olur.
c- Nazo
Pulmaner Refleks:
Burun
boşluklarının primer fonksiyonlarından biri inspire
edilen havanın sıcaklık ve nemini artırarak,
akciğerlere varmadan respiratuvar pasajlar için
hazırlanmaktadır.
Pulmaner
alveoller nem olmadıkça havadan oksijen alıp
karbondioksit veremezler.
Nazal kavite
epiteli ekhole edilen hava ile şartlandırılmıştır ki
bu inspire edilen havadan daha çok nem içerir. Hava
yüzeyden geçerken, nazomuköz membran üzerinde nem depo
edilir. Nazal membran inspire edilen havayı tamamen
satüre etmeye müktedir değildir. Ek nemlenme, hava
trakeadan geçerken olur.
İnspire edilen
hava negatif basınçla beraberken, ekspire edilen hava
pozitif basınç altındadır. Buradan inspirasyon
esnasında basınç hafif azalır, ekspirasyon esnasında
hafif artar.
Nazo pulmaner
refleksin mevcudiyeti hakkında gittikçe artan iyi
dökümante edilmiş, delillerin mevcudiyeti nazal
porblemleri cerrahi ve medikal olarak tedavi eden,
kulak burun boğazcılarca çok önem taşımaktadır.
Epistaksis için
anterior ve posterior tamponla yapılmış hastalarda,
parsiyel karbondioksit basıncında değişiklik
olmaksızın parsiyel oksijen basıncında belirgin bir
azalma olduğu gösterilmiştir ve sadasyonla ilgili
değildir.
Pulmaner
hipertansiyonlu ve valdeyer halkası lenfoid dokusundan
bariz hipertrofi olan çocuklarda valdeyer halkası
çıkarıldığı zaman, pulmaner hipertansiyon
düzelmektedir.
d- Nazal
Siklüs:
Burun solunum
ilişkisinde burunun görevi, havayı zor geçirmek
mekaniklerine göre düzenlenmiştir, buna nazal direnç
adı verilir. Bu burnun görevlerini yapabilmesi için
fizyolojik bir gereksinimdir.
Nazal mukoza,
otonom sinir sistemi etkisi altında bir aktif dinamik
organdır ve değişik eksternal ve internal
stimuluslarla reaksiyon gösterme yeteneğindedir.
1895’de Kayser
nazal mukozasının sabit bir konjesyon ve
dekonjesyonunu müşanade etmiş buna nazal siklüs adını
vermiştir.
Siklus
esnasında konkalara ne olduğu henüz fazla
incelenmemiştir. Mukozanın şişmesi arteryel hiperemiye,
venöz dolgunluğa, ödeme ve bunların kombinasyonuna
bağlı olabilir.
Burun spontan
konjesyon ve dekonjesyonu 3 saatlik siklikler halinde
meydana gelir. Bu fizyolojik bir fenomendir.
Bir siklus
periferik refleks ve mekanizmalardan çok santral sinir
sistemi tarafından kontrol edilir.
Yer çekimi
venöz dolgunluğu arttırır ve kişi aşağı doğru eğildiği
zaman nazal rezistans % 15 artar. Tek taraflı burun
tıkanıklığı olan hastalar o taraf üzerine yatarak
uyumaktan kaçınırlar. Egzersiz, bazı emosyonel
durumlar ve seks hormonları, nazal rezistansı etkiler.
7- TAT DUYUSU İLE
OLAN ETKİSİ
Tat duyusunun
iyi algılanabilmesi için koku fonksiyonlarının
iyiolması gerekir. Örneğin grip ve nezle olduğumuz
zaman yediklerimizden bir tat alamayız, aynı şekilde
nazal pasajı kapatan nedenlerde de aynı duygu vardır.
Bu nedenle çok
eskiden beri mutfak sanatında gıda maddelerine tadın
yanında koku verilmesinin nedeni de budur.
8- BAKTERİSİD
BAKTERİOSTATİK ETKİSİ
Sempatik irritasyon
bozulunca :
- Burun sekresyonu
azalır
- Silialı epitelin
fonksiyonu bozulur
- Silyalı epitelin
fonksiyonunun bozulması ve burun sekresyonunun
azalması ile
- Bakteriler ve kaba
partiküller nazofarenkse sevk edilemez.
- Burun içinde
enfeksiyonlar gelişir
- Nazofarenks,
Hypofarinks, Larenks ve bronşlara ajan patojenler
yerleşir.
9-
ESTETİK
Burun coğrafi
bölgelere ve ırklara bağlı olarak çeşitli biçimler
gösterir.
Örneğin
negrolarda basık ve yayvan bir burun, kuzey ırklarında
büyük burun tipi vardır.
Memleketimizde
Karadeniz bölgesine has iri burun tipini bölgesel
burun şekillerine bir örnek olarak verebiliriz.
Burun
yapısındaki şekil bozuklukları psikozlara ve
bunalımlara yol açarak kişileri estetik cerrahların
tedavilerine zorunlu kılmaktadır. Ancak bu çeşit
operasyonlara girmeden önce kişinin estetik
probleminin gerçekten bir sorun teşkil edip
etmediğini, kendi kişisel karakterini veren normal
fonksiyone bir burun olup olmadığı, ileride
karşılaşılacak problemler yönünden araştırılması
gerektirmektedir.
10- SEKS
Burun koku
fonksiyonu bilhassa aşağı omurgalılarda eşini bulma ve
neslini devam ettirme için gelişmiş organdır.
Bir takım
canlılar çıkardıkları kokular vasıtası ile karşı cins
tarafından kolayca bulunur veya karşı cinsin
ilişkisini çekerler.
İnsanda bu
fonksiyon gelişmemiştir. Ancak yüzyıllardır devam eden
parfüm ve koku tüketimi doğadaki gereksinmenin bir
taklidi gibidir.
|