B. SOLİD TÜMÖRLER
a- Fibröz Tümörler
Fibrom, osteofibrom,
nörofibrom ve fibromiksomlar burun ve paranazal sinüslerde olabilir.
Juvenil nazofarengeal fibromu
bu grupta üzerinde durulması gereken tek tümördür.
Bu tümör orjini nazofarenks
tavanından alan damardan çok zengin bir angiofibromdur.
Yapışma yeri nazofarenksin
posterior duvarında veye postero-lateral nazal duvarda olabilir.
Tümör hemen daima puberteye
yakın erkek çocuklarda görülür.
Juvenil fibroma sert kıvamlı,
yuvarlak veya hafif nodüler ve grimsi veya morumsu kırmızı renktedir.
Histolojik olarak selim olması
ve metastaz yapmamasına rağmen lokal olarak büyümesi ve çevreye yaptığı
baskı ile tahrip edicidir.
Nazofarenksi tamamen
dolduracak kadar büyüyebilir.
Ve orofarenkste yer alabilir.
Öne uzanarak burun deliklerinden dışarı uzanabilir.
Tümörün, bilhassa maksiler ve
ethmoid sinüsler olmak üzere paranazal sinüsleri istila etmesi seyrek
değildir.
Bazen tümör pterigomaksiller
sahayı doldurabilir, ethmoid ve infraorbital fissürlerden orbitaya
ulaşabilir.
İlk semptom şiddetli
epistaksis ve çeşitle derecelerde olabilen buruntıkanıklığıdır.
Juvenil anjiofibrom, cerrahi
radyoterapi ve erkeklik hormonları ile tedavi edilir.
Bu tümörler puberteden sonra
spontan gerileme tandansı gösterdiklerinden tedavi endikasyonu ancak
komplikasyon ortaya çıkınca konulmalıdır.
Nazofarenkste bulunan tümörler
için tranpalatal yol uygulanabilir.
Bu yolla direkt olarak tümörün
köküne ulaşılabilir.
Ve profüz kanama daha kolay
kontrol altına alınabilir.
Radon iğnelerinin tümörün
orjinini aldığı yere emplante edilmesi faydalıdır.
Bilhassa ilk nüksden sonra
endikedir.
Önde burun ve paranazal
sinüslerde uzanan lezyonlarda en iyi müdahale lateral rinotomi ensizyonu
iledir.
Bu operasyonda çok şiddetli
kanama olur.
Operasyonun başlangıcında elde
yeterince kan bulundurulmalıdır.
Rutin sinüs grafilerine ek
olarak yapılın tomografik tetkik yaygın bir juvenil anjiofibromda tümör
sahasını görmek bakımından faydalıdır.
Tümörün vaskularizasyonunu
azaltmak bakımından eksternal radyasyon yapılabilir.
Kaide olarak tekrarlanan lokal
radon implantasyonları ve dıştan ışınlanma, yüz kemiklerinin gelişimini
etkilediğinden tercih edilmez.
Erkeklik hormonlarının
tedavide kullanılmasının lezyonun havmini azalttığı literatürde
bildirilmiştir.
Kriyoterapi denenebilir.
b- Dev Hücreli Tümör
Dev hücreli granülomlar
stromadaki granülomatöz değişikliklerle ayrılırlar.
Bunlar spontan olarak
gerilerler.
Böylece sadece sınırlı cerrahi
ile tedavi edilirler.
Gerçek dev hücreli tümörler
anormal biçim ve büyüklükte yuvarlak ve iğ biçimi hücrelerden zengin bir
ztromaya sahiptirler.
Malign dejeneresans tandansı
gösterdiklerinden radikal eksizyon ile tedavi edilirler.
c- Ossifiye Fibrom (Ossifying
Fibroma) (Osteitis Fibrosa)
Bu tümör fibröz doku içine
ilerlemiş kemik trabeküllerinden yapılmıştır.
Stromada kemikleşme eğilimi
gösteren iğ biçimi hücreler bulunur.
Lezyon teşhis edildiğinde
iskelet sistemi radyolojik olarak tetkike tabi tutulmalıdır.
Çünkü multipl lezyon insidansı
yüksektir.
Üst maksilla en sık rastlanan
yeridir.
Sıklıkla çocukluk çağında
başlar ve sadece fasiyal asimetri ile kendini gösterir.
Hastalık ilerledikçe antrum
orbito nazal kavite ve diğer paranazl sinüsleri işgal edebilir.
Bazı yazarlar ossifiye fibromu,
fibröz displazinin bir lokal gösterisi olarak kabul ederler.
Bazen maligne değişme
gösterir. Lezyonu tam olarak çıkarmak imkansızdır.
Müdahale sırasında kanama
fazla olur.
Erken nüks eğilimi vardır.
d- Paranazal Sinüslerin
Osteomları
Paranazal sinüs osteomu rutin
sinüs grafilerin ortalama %25’de bulunur.
En sık frotal sinüste lokalize
olur.
300 vakalık bir seride %80
frontal sinüs, %16 ethmoid, %4’de antrum lokalizasyonu bildirilmiştir.
Erkeklerde ve puberte
sırasında en sıktır.
Patogenez konusunda henüz
tatmin edici bir bilgi yoktur.
En inanılan teori; osteomun
kemik formasyonu ile birlikte bağ dokusundan metaplazi sonucu ortaya çıkan
selim mezenkimal bir neoplazm olduğudur.
Travmatik teorinin de üzerinde
durmak lazımdır.
Osteomlar kompakt, süngerimsi
ve mikst olarak sınıflandırılır.
Kompamkt osteom, muhtemelen
periostal osteoblastlardan yapılmış fil dişi sertliğinde bir tümördür.
Kafa tabanında sınırlıdır.
Diğer tip osteomların ise
iskelet kemikleri gibi kendi epifiziel kartilajından büyüme imkanı vardır.
Frontal sinüs osteomlar
genellikle sinüs içinde herhangi bir yerde meydana gelir.
Üzeri mukoza ile örtülüdür.
En sık rastlanan lokalizasyon
frontal ve ethmoid kemikler arasındadır.
Frontal sinüs osteomları
genellikle semptom ve belirti vermez
Ufak osteomlar görülür bir
imaj vermedikleri halde lokal ağrı ve başağrısı verebilirler.
Cerrahi müdahaleden sonra
semptomlar düzelir.
Genişlemenin yönü semptomların
karakterini tayin eder.
Sinüs içi basıncın artması
frontal nevralji ve lokal hassasiyet yapar.
En sık rastlanan genişleme
yönü en az direncin olduğu orbita tarafıdır.
Orbita displasmanı sonucu
diplopi olabilir.
Anormal pozisyonu dolayısıyla
göz sekonder enfeksiyonlara da açıktır.
Proptozis olabilir.
İnterfrontal septum basınç
erozyonuna bağlı olarak yer değiştirebilir veya tahrip olur.
Böylece diğer frontal sinüs bu
yolla obstrüksiyona uğrar enfeksiyon veya mukosel .meydana gelebilir.
Zigoma temporal yönünde büyüme
mutat değildir.
Eksternal deformite
görülebilir.
Osteomanın nazal kaviteye
doğru büyüdüğü vakalar bildirilmiştir.
Frontal sinüsün arka
duvarından veya cribriform laminadan tümörün kafa içine ilerlemesi,
başağrısı, mental durgunluk, vertigo, bulantı-kusma gibi erken semptomlar
verir.
Papilla ödem bulunabilir.
Daha ciddi komplikasyonlar
olarak himepleji, epileptiform ataklar ve pnomosefalus bildirilmiştir.
Pnomosefalus daha sonra
serebrospinal rinore, menenjit ve beyin absesine yol açabilir.
Tedavi: Ufak osteomlar acil cerrahi
problem teşkil etmezler. Periyodik radyolojik tetkikle observe edilmeli
basınç semptomları ortaya çıkar çıkmaz cerrahi müdahale yapılmalıdır.
Ufak osteomlar bir defekt
meydana getirmeksizin frontal sinüsün tabanından bir insizyonla
çıkarılabilir.
Fakat frontal sinüs
osteomlarının çoğu teşhisleri için semptom vermeden oldukça büyük
hacimlere ulaşırlar.
Radikal Reidel operasyonu
frontal sinüs osteomları için en çok kullanılan cerrahi müdahalelerdir.
e- Ethmoid Sinüs Osteomları
Ethmoid sinüs osteomları
ethmoid hücrelerinin önemli kısmını kaplayacak kadar genişleyebilir,
frontal sinüs, orbita ve sfenoid sinüse uzanabilir.
Kranyum içine uzanan vakalar
bildirilmiştir.
Frontal sinüs yönüne büyüyen
osteomlar nazofrontal pasajı tıkayarak kronik frontal sinüs enfeksiyonuna
sebep olabilir. Orbita yönüne büyüme orbitada displasman yapar. Burnun üst
dış duvarına itilirse burun tıkanıklığı şikayeti orataya çıkabilir.
Ethmoid osteomlarının
çıkarılmasında eksternal ethmoidektomi müdahalesi uygulanır.
Osteom büyükse ve gerekiyorsa
nazal kemik ve maksilla prosessüsünden de bir kısım çıkarılır.
f- Maksiler Sinüs Osteomu
Nadirdir ve genellikle semptom
vermez.
Tedavi: Caldwell-Luc operasyonu ile
çıkarılmasıdır.
g- Papilloma
Burun ve paranazal sinüslerde
klinik olarak 2 tip papillom bulunur, sert ve yumuşak silendrik veya
metaplazik yassı epitelle örtülü yumuşak papillomlar pembe renkli kolay
katlanabilir.
Ve kolaylıkla kanar.
Sert papillomlar çeşitli
derecelerde karnileşme gösteren çok katlı yassı epitel ile örtülüdür.
Yumuşak papillomdan daha çok
kanıbahara benzer ve kolaylıkla kanamaz.
Cerrah patolojik anatomi
raporunu görünceye kadar papillom teşhisini koymamalıdır.
Burundaki tek bir papillom
basit bir eksizyonla çıkarılabilir.
Multipl papillomlar lateral
rinotomi ile geniş müdahaleye ihtiyaç gösterir. İntranazal papillomda
herhangibir nüks olursa geniş eksizyon ardından radyoterapi yapmalıdır.
Bazıları burun ve paranazal
sinüs papillomlarının tedavisinin geniş cerrahi + rayoterapi olduğuna
inanılır. Bu metot – papillomlar malign dejeneransa belirli bir eyilim
göstermeleri nedeniyle tatmin edicidir.
h- Non-Neoplastik Tümörler –
Neoplastik Tümörler
Nazal polipler, nazal
mukozanın kronik enflamatuar ödemli proçesi sonucu bir ödematöz hipertrofi
haidir.
Tek veya birkaç tane, saplı
veya yassı olabilirler.
Polipler glandüler
dejenerasyon sonucu kistik olabilirler.
Polipler ödematöz fibröz ve
vasküler olarak klasifiye edilebilir.
Ödematöz polipler nazal kavite
ve sinüslerde en fazla görülen tiptir.
Bunlar üzerleri düz, şeffaf
grimsi-beyaz üzüm gibi lezyonlardır.
Fibröz polipler daha sert,
şeffaf olmayan ve soluk görünümdedir.
Vaskuler polipler tunika
propria tabakasında zengin vaskularite gösterir ve kırmızı renkleriyle
diğerlerinden ayrılır.
Antrokoanal polipler üzerinde
durmak gerekir çünkü bunlar klinik yönden nazal poliplerden farklıdır.
Bunlar maksiler sinüs arka
duvar veya ostium yakınından menşe alır bir kum saati biçiminde ostiumdan
geçer.
Nazofarenkste çeşitli
büyüklüklerde bulunabilir.
Bazen nazofarenksi doldurur
uvulanın arkasından görülebilir.
Polipler muayenehanede bir ans
kullanılarak alınabilir.
Polipler sıklıkla nüks ediyor
ve grafide ethmoid sinüslerin dolu olduğu görülüyorsa genel anestezi
altında bilateral ethmoidektomi uygulanmalıdır.
Antrokoanal poliplerin
çıkarılmasında özel bir teknik vardır.
Genel anestezi altında bir ans
teli ilmeği burundan nazofarenkse geçirilir.
Sağ el parmağı nazofarenkse
yerleştirilir ve sol elle polip burun içine çekilmek üzere tel polibe
geçirilir. Tel ansa bağlanır.
Pedikül kesilmeden önce
orofarenksden uzatılan bir forsepsle polip tutulur.
Genellikle paranazal grafide
polibin orjinini aldığı tarafta antrum kapalı görülür.
Caldwell-Luc yapılmadıkça nüks
ihtimali vardır.
i- Eosinofilik Granuloma
Eosinofilik paranazal
sinüledin içinde veya etrafında olur.
Grafide zımba ile derlinmiş
gibi görünür ve eozinofili bu teşhise götürür.
Tedavi basit eksizyondur.
Radioterapi etkilidir.
Fakat nadiren gereklidir.
j- Kolesteatoma
Pek çok paranazal kolesteatomu
teşhisi gerçek bir kolesteatom değil kronik kazeöz sinüzitin sonucudur.
Fakat sinüs epiteli yassı
epitele metaplaziye olarak bir kolesteatom teşekkülü de olabilir.
Bu durum genellikle maksiler
sinüsde olur.
Fraontal sinüsde de olabilir.
Tedavi radikal antrum
ameliyatladı ve frontal sinüs obleterasyondur.
Nazal kavite ve paranazal
sinüslerde angiola, hemangioma, lenfangioma, kondroma fibröz displazi,
amiloid tümör, menengioma, ensefalosel ve diğerleri gibi selim tümörlerde
bulunabilir.
Bu tümörler oldukça nadirdir
üzerinde ayrıca durmak gereksizdir.
|