VESTİBÜLER SİSTEMİN
YAPISI ve İŞLEVİ
Vestibüler sistemin
temeldeki görevleri, ayakta duran organizmanın ani hareketler sırasında
düşmesinin önlenmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması, uzayda vücudun
pozisyonu ile başın yaptığı her türlü hareketin yön ve hızının santral
sinir sistemine iletilmesi ve kişi veya çevredeki nesnelerin hareketi
sırasında dış dünyanın görsel netliğinin sağlanması için göz
hareketlerinin kontrol edilmesidir.
Vestibüler sistem kısaca
işlevsel olarak birini tamamlayan üç alt sistem olarak çalışır:
1- Periferik
vestibüler sistem
2- Santral
vestibüler sistem
3- Motor
output mekanizması
Labirent ve
vestibüler sinir periferik vestibüler sistem; beyin sapındaki bağlantıları
ile birlikte vestibüler nükleuslar, serebellum, subkortikal ve kortikal
denge merkezleri ise santral vestibüler sistem olarak değerlendirilir.
Periferik
vestibüler sistemin işlevi, dengenin korunmasında önemli olan yerçekiminin
hangi yöne doğru olduğunu anlamak, bunun yanı sıra başın hangi yöne
hareket ettiğini saptamaktır. Başın hareketleri, her vestibüler labirentte
üç yarım daire kanalı ile utrikulus ve sakkulusta konumlanmış olan, bir
biri ile kolektif olarak çalışan, toplam beş duyusal organ ile izlenir.
Başın yaptığı doğrusal hareketlerden horizontal düzlemdekiler utrikulus;
vertikal düzlemdekiler ise sakkulustaki reseptörleri uyarır. Başın açısal
ivmelenme hareketleri ise, her bir labirentte bir birine dik üç düzlemde
konumlanmış olan yarım daire kanallarını uyarır. Sağ ve sol labirent kafa
tabanında mediale dönük olarak, birbirleri ile 90° açı yapacak şekilde
yerleşmiştir. Periferik vestibüler sistem tarafından elde edilen veriler,
diğer sistemlerden gelen duyusal veriler ile karşılaştırılmak üzere
santral sinir sistemine iletilir.
Her iki kulakta yerleşmiş olan semisirküler kanallardan sağ
anterior SSK ile sol posterior SSK (RALP=Right Anterior Left Posterior);
sol anterior SSK ile sağ posterior SSK (LARP=Left Anterior Right Posterior)
birbirlerinin ayna simetriği olarak görev yaparlar. Bu nedenle bir SSK’dan
gelen uyarım ayna simetriği olan SSK’dan gelen uyarım ile karşılaştırılır.
Bu iki uyarı arasında dengesizlik olması santral sinir sisteminde
kompansasyon mekanizmalarının devreye girmesine neden olur. İki kulaktan
gelen uyarımlar arasında meydana gelen dengesizlik kompansasyon
mekanizmalarının kapasitesi aşacak kadar fazla ise uyarımlar kortekse
ulaşır ve insan organizması rahatsız edici bir deneyim olan vertigo ile
karşı karşıya kalır.
Dört ayaklı
organizmalardan farklı olarak insan organizması, iki ayak üzerinde dengeli
bir duruş ve yürümenin sağlanabilmesi için bir çok sistemin bir arada
uyumlu bir şekilde çalışmasına ihtiyaç duyar. Normal postürün
korunabilmesi için gerekli olan sürekli kas aktivitesi, yarım daire
kanallarından, utrikulus ve sakkulustaki denge reseptörlerinden; görsel
uyaranları alan retinadan; kas, tendon, eklem ve ligamanlardan gelen ve
yer çekimine karşı oluşan gerginlik ile oluşan inputların yorumlanması ile
düzenlenir. Karada yaşayan tüm organizmalarda dengenin sağlanabilmesi için
gerekli olan en önemli veriler propriyoseptif ve görsel sistemden elde
edilenlerdir.
Dengenin
sağlanması için santral sinir sistemine gelen uyaranlar vestibüler nükleus
kompleksinde ve serebellumda entegre edilir. Sonrasında hangi reseptörden
gelen uyarıların güvenilir olduğuna korteks ve subkortikal düzeyde karar
verilir. Serebellum, afferent ve efferent bağlantıları ile kas
aktivitesinin başlama ve bitişini ve de hareket sırasında vücudun
dengesini düzenler. Bu kombine çalışan sisteme gelen uyarılarda oluşan ani
asimetri baş dönmesinin oluşmasındaki esas nedendir.
VESTİBÜLER SİSTEMİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
İnsan
organizması, beş duyu aracılığı ile çevredeki fiziksel ortamdan haberdar
olur ve çevre ile ilişkilerini düzenler. Beş duyuya ek olarak, altıncı
duyu olarak tanımlanan denge duyusu temelde duyusal işlevi olsa da, sonuç
olarak yer çekimine karşı normal postürü sağlamaya çalışan kasların
fonksiyonlarını organize etmesi ile diğer duyulardan farklılık gösterir.
Özellikle beyin sapı düzeyinde, santral sinir sistemine sürekli akış
halinde olan denge ile ilgili inputlar, daha yukarı kademelere
iletilmeleri sırasında, kortikal düzeyden önceki zorunlu bir istasyon olan
talamusta kaydedilerek depolanır ve benzer eski veriler ile
karşılaştırılır. Sadece aşırı uyarılma sırasında ve baş dönmesi ile
seyreden bazı hastalıkların seyrinde, denge ile ilgili inputlar kortekse
ulaşır. Sağlıklı bir organizmada bilinç dışı bir şekilde gerçekleşen
dengenin sağlanması işlemlerinin bilincine varılması, baş dönmesi ile
seyreden hastalıklarda rahatsız edici bir deneyim olarak karşımıza çıkar.
Baş dönmesi
yakınması KBB polikliniklerine başvuruların en önemli nedenlerinden
biridir. Baş dönmesi yakınmasına, herhangi bir nedenle bir sağlık kurumuna
başvuranların %5’inde, KBB polikliniklerine başvuranların % 10’unda,
Nöroloji polikliniklerine başvuranların %15’inde, acil servise
başvuranların % 26’sında rastlanmaktadır. Baş dönmesi yakınması olan
hastaların %70’inden fazlası ilk başvurularını iç hastalıkları uzmanlarına
veya pratisyen hekimlere yaparken; sadece %4’ü KBB veya Nöroloji uzmanına
sevk edilmektedir.
BAŞ DÖNMESİ OLAN
HASTANIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Anamnez
Baş dönmesi
şikayeti ile başvuran hastaların değerlendirilmesinde, yakınmanın subjektif niteliği, muayene sırasında sıklıkla objektif bulguya
rastlanılamaması ve denge testlerinde normal bulgular saptanabilmesi
nedeniyle esas tanı metodu ayrıntılı ve dikkatli bir şekilde alınan
anamnezdir. Bilinçli bir şekilde sistematik olarak alınan anamnez ile ön
tanıya ulaşılabilmekte; en azından patolojinin vestibüler sistemde veya
vestibüler sistem dışında olduğu saptanabilmektedir. Anamnez alınırken
hasta yönlendirilmeden, esas yakınmasını doğru şekilde tanımlaması
sağlanmalıdır. Bu sayede hasta yakınması ile ilgili doğru bir fikir sahibi
olunur; hekimde bir ön tanı oluşur ve muayene sırasında bu ön tanı ile
ilgili bulgulara dikkat edilir. Baş dönmesi ile başvuran bir hastada
anamnez ilk ataktan başlanarak kronolojik olarak alınır. Şikayetlerinin ne
zaman başladığı, nasıl devam ettiği, ara dönemlerde denge durumu ve eşlik
eden başka yakınmalarının olup olmadığı sorulur.
Ani başlayan,
şiddetli ve ataklar halinde seyreden baş dönmeleri sıklıkla periferik
vestibüler sistem kaynaklıdır. Vestibüler sistemi etkileyen patolojinin en
etkin olduğu dönem geçince, santral kompansasyon mekanizmalarının etkisi
ile semptomlar baskılanır. Başın belirli bir yöne döndürülmesi ile ortaya
çıkan, yaklaşık olarak 10-15 saniye süren, etraf döner tarzda baş dönmesi
şikayeti bize BPPV’yu düşündürür. BPPV’de saniyeler süren baş dönmeleri
serebrovasküler iskemide dakikalarca sürer. Meniere hastalığında 1 saat
ile 24 saat içinde gerileyen baş dönmesi, vestibüler nörinitte günlerce
sürebilir.
Baş dönmesi ile
birlikte olan mide bulantısı ve kusma gibi nörovejetatif semptomların
karakteri de önemlidir. Özellikle ani başlayan ve şiddetli seyreden
nörovejetatif semptomların yanı sıra işitme kaybı, tinnitus, kulakta
dolgunluk gibi şikayetlerin olması akut periferik vestibüler patoloji
lehinedir. Baş dönmesi ile eş zamanlı olarak başlayan baş ağrısı,
parestezi-parezi gibi nörolojik defisitler, dismetri- distimi gibi
serebellar sorunlar, görme alanı defektleri, diplopi, omuz ve boyun
ağrıları gibi ek yakınmalarının olması hastalarda menenjit, SSS
tümörleri, intrakranial hemoraji, serebral anevrizma, multipl skleroz ve
bazı migren türleri gibi santral patolojiler yanında servikal vertigolara
da yol açan fibromyalji sendromlarını da düşündürmelidir. Kişinin kendi
bedeni dışına çıkması veya bedenini yitirmesi gibi yakınmalarının olması
bize psikojenik baş dönmesini düşündürür. Bu tür hastalarda esas şikayet
dengesizlik hissidir.
Hastanın
şikayetlerinin başlamasına neden olan durum ayrıntılı bir şekilde
sorgulanmalıdır. Öyküde geçirilmiş orta kulak operasyonu, orta kulak
enfeksiyonları, suya dalma veya geçirilmiş bir travma varsa ve vertigoya
işitme azlığı ile tinnitus eşlik ediyorsa perilenf fistülü mutlaka akılda
tutulmalıdır.
Fizik Muayene
İyi alınmış bir anamnez sonrası fizik muayene seçici olarak yürütülür. Vestibüler sistem
dışında patoloji düşünüldüğünde sistemik sorunlara yönelik inceleme ön
plana geçerken, vestibüler sistem patolojilerinde rutin KBB muayenesi
ardından yapılan nöro-otolojik ve nörolojik sistem değerlendirmesi ile
tanıya ulaşılır. Vestibüler sistem dışında baş dönmesine yol açabilen
patolojilere kardiyovasküler sistem, optik, myojenik, refleks, psikojenik
kaynaklı vertigolar örnek verilebilir. Muayene sırasında bu hastalıklara
ait bulgulara dikkat edilmeli ve hasta ilgili bölümler ile birlikte
değerlendirilmelidir. Patoloji vestibüler sistem dışında düşünülüyorsa
rutin KBB muayenesi sonrası, düşünülen patoloji ile ilgili fizik muayene
yöntemlerine geçilmelidir. Bu hastalarda tam kan sayımı yapılmalı, kan
elektrolit düzeyleri ve kan basıncı ölçülmelidir. Yatar pozisyonda iki
koldan alınan sistolik kan basıncı arasında 20 mmHg’dan daha fazla fark
olması torasik arter diseksiyonu, aort koarktasyonu veya subklavian çalma
sendromunu düşündürür. Yatarken yapılan kan basıncı ölçümü ayakta
tekrarlanır ve 20 mmHg’dan fazla azalma saptanırsa ortositatik
hipotansiyona bağlı vertigo düşünülür. Karotis arter trasesi boyunca ve
gözlerde oskültasyon ile üfürüm saptanması veya thrill palpe edilmesi
karotis arter embolisini düşündürür. Hastanın öyküsünde kardiyovasküler
sistem hastalığına bağlı olabilecek bulgular varsa vestibüler patoloji
araştırılırken aynı zamanda EKG alınmalı ve hasta bir kardiyolog
tarafından değerlendirilmelidir. Fizik muayenenin bu şekilde seçici olarak
yapılması ile hem patolojinin nedeni kolayca saptanarak acil durumlarda
müdahale zamanını kısalmakta, hem de tüm hastalara yapılacak olan
nörootolojik muayenenin yaratacağı iş yükünden hekimler
kurtulabilmektedir.
Nöro-Otolojik
Muayene
Göz hareketlerinin
incelenmesi:
( Vestibülo-oküler refleks muayenesi) VOR’in muayenesinden önce
ekstraoküler kaslar ile gerçekleştirilen istemli göz hareketleri
incelenir. Eğer bu hareketlerde sorun varsa VOR de etkilenir. Başın
hareketsiz olduğu durumlarda spontan olarak ortaya çıkan nistagmus VOR’in
tonik düzeyde iletim dengesizliği nedeniyle ortaya çıkar. Vestibüler
nistagmus tipik olarak vestibüler labirentin uyarılması ile ortaya çıkan
yavaş faz ve santral kompanzasyon mekanizmaları ile gözü eski pozisyonuna
getiren hızlı faz olmak üzere iki bileşenden oluşmaktadır. Horizonto-rotatuar
nistagmus kompanse olmamış, akut, unilateral periferik patolojiyi
düşündürür. Tipik olarak horizontal nistagmusun yavaş fazı patoloji
tarafına; hızlı fazı karşı tarafa vurur.
Spontan Nistagmus:
Herhangi bir uyaran olmaksızın, patolojiye bağlı olarak göz kürelerinde
izlenen, istemsiz, ritmik ve konjuge hareketlerdir. Üç alt başlıkta
incelenebilir:
1-Pozisyonlandırma
Nistagmusu: Kişiye hızlı bir şekilde özel bir pozisyon
verilirken hareket sırasında ortaya çıkan nistagmustur. Semisirküler
kanalların uyarılması sonucu ortaya çıkar.
2-Pozisyon
Nistagmusu: Ani pozisyon değişikliği uyarısı verilmeden
yapılan yavaş bir pozisyonlandırma sonrası, kişinin aldığı yeni pozisyona
bağlı olarak ortaya çıkan nistagmustur. Utrikulus ve sakkulusun uyarılması
sonucu ortaya çıkar.
3-Boyun Torsiyon
Nistagmusu: Gövde sabit iken başın 60° döndürülmesinin
sonucu olarak ortaya çıkan nistagmustur. Boyun kaslarında oluşan gerilimin
propioseptif yoldan refleks uyarımı ya da vertebral arterin kompresyonuna
bağlanır.
Nistagmografi:
1.Elektronistagmorafi:
Zaman içinde göz kürelerinde oluşan pozisyon değişikliklerini saptayan
elektiriksel bir devreden oluşur. Elektrik akımının neden olduğu
parazitlenmeye karşı filtre kullanılmalıdır. Uygulanması için uzun zamana
ihtiyaç olan bir yöntemdir. Nistagmus ile ilgili indirekt bilgiler verir.
2.Videonistagmografi:
Kızıl ötesi ışınlara duyarlı kameralar ile göz hareketlerinin direkt
olarak izlenmesini sağlayan bir yöntemdir. Herhangi bir filtreleme
işlemine gerek duyulmaz.
Post-pointing
testi:
Klinisyenin sabit duran eline karşılık hasta, gözleri kapalı olarak ve öne
gergin kollarını tam yukarı pozisyondan yatay pozisyona getirerek işaret
parmağını klinisyenin işaret parmağına hizalamaya çalışır. Periferik
vestibüler patolojilerin kompanse olmadığı dönmede patoloji olan tarafa
sapma gözlenir. Bu test üst ekstremiteleri irdeleyen bir testttir.
Yürüme testleri:
Hastanın önce gözleri açık daha sonra kapalı olarak düz bir çizgi üzerinde
ileri-geri yürümesi istenir. Akut ve şiddetli periferik vestibüler
patolojilerde gözleri açıkken hafif; kapalı iken daha fazla olmak üzere
patoloji tarafına sapma beklenir. Bu test alt ekstremiteleri irdeler.
Romberg testi:
Hastadan elleri birbirine kenetli, ayakları bitişik şekilde gözleri açık
olarak dik durması istenir. Daha sonra gözlerini kapaması istenir.
Periferik vestibüler patolojilerde göz açıkken rahatça sağlanan denge
gözler kapatılınca bozulur. Hastanın patolojinin olduğu tarafa düşmesi
beklenir ancak tablo kronikleşmiş ise Romberg testi negatif bulunabilir.
Eğer hasta gözleri açıkken de dengesini sağlayamıyorsa santral patolojiler
düşünülmelidir. Bu test gövdenin ve pelvik kuşağın durumunu bize gösterir.
Klasik Romberg testinin yetersiz kaldığı durumlarda
Keskinleştirilmiş Romberg testi yapılabilir Bu testte hasta bir
ayağın burnu ile diğer ayağın topuğu arka arkaya gelecek şekilde bir çizgi
üzerinde durur. Göz açıkken olmayan dengesizliğin gözler kapatılınca
ortaya çıkması pozitif olarak kabul edilir. Sadece keskinleştirilmiş
Romberg testinde pozitiflik olması unilateral ve kompanse olmamış hafif
periferik vestibüler patolojileri gösterir.
Unterberger testi:
Hastanın ellerini ileriye doğru uzatması ve olduğu yerde adımlarını
sayması istenir. Başlangıçta açık olan gözler daha sonra kapatılır. Normal
yürüme hızında 60 adım sayan hastanın giderek artan bir şekilde bir tarafa
doğru dönmesi, yöneldiği tarafta akut periferik vestibüler patolojiyi
düşündürür. Unilateral periferik patoloji için kriter vücudun 45°’yi aşan
bir açıyla, tekrarlanan testlerde istikrarlı şekilde aynı tarafa
dönmesidir. Bu test de alt ekstremitelerin durumu hakkında bilgi verir.
Öne doğru ilerleme patolojik olarak değerlendirilmez.
Göz dibi
muayenesi:
Özellikle mide bulantısı olmaksızın şiddetli kusma ve baş dönmesi şikayeti
olan hastalarda mutlaka göz dibi incelenmelidir. Göz dibi muayenesinde
papil ödemine rastlanması veya venöz pulsasyonun kaybolması kafa içi basıç
artışı sendromların düşündürür.
Dinamik
Postürografi: Değişken durumlardaki sensorial uyarıları ve postural bozuklukları
değerlendirmek için geliştirilmiş; temel olarak inen vestibüler yolları
değerlendiren bir yöntemdir. Sensorial uyarıların vücudun pozisyonu
üzerindeki etkilerini değerlendiren Sensorial Organizasyon Testi (SOT)
ve denge yüzeylerinin kısa yer değişimlerine karşı postüral yanıtı
inceleyen Motor Kontrol Testi (MKT) olarak adlandırılan iki ana
testten oluşmuştur. Bu test sırasında hasta bir test aracı içerisinde,
uygulanan kuvveti ölçerek bir bilgisayara ileten kuvvet plakalarının
üzerinde ayakta durur ve düşmemesi için kayışlar ile desteklenir. Dinamik
postürografi ile elde edilen veriler denge bozukluklarının
belirlenmesinde, var olan bozuklukların takibinde ve uygulanan tedavi
programlarının düzenlenmesinde kullanılabilir
ŞEKİL-2.
Şekil-2
BeniGN paroksismal pozisyonel vertigoNUN
TANISI
BPPV ani baş
hareketleri ile ortaya çıkan ciddi rotasyonel baş dönmesi atakları ile
karakterizedir. Ataklar tipik olarak yatağa uzanırken, yataktan kalkarken,
öne eğilirken ve yukarı bakarken ortaya çıkar. Hareket ile ortaya çıkan
baş dönmeleri haftalarca ya da aylarca sürebilir. Ciddi olgularda baş
dönmeleri kalıcı olabilir. BPPV tanısı için kullanılan test 1952 yılında
Dix ve Hallpike tarafından tanımlanmıştır ŞEKİL-3. Testin pozitif kabul
edilebilmesi için, test sırasında baş dönmesi oluşmadan önce bir latent
süre olmalı(<30 sn), mikst vertikal-rotasyonel nistagmusun hızlı fazı
aşağıdaki kulağa doğru olmalı ve bir süre sonra durmalı; hasta oturur
pozisyona getirildiğinde nistagmus ters tarafa doğru olmalıdır. Bu klasik
tablo, posterior SSK nedenli BPPV’da ortaya çıkar.
Son zamanlarda
tanımlanan horizontal SSK varyantında alışılmış mikst vertikal-rotasyonel
nistagmusun aksine, horizontal düzlemde, şiddetli, yön değiştiren, Dix-Hallpike
manevrasında hem sağa hem de sola yatış ile ortaya çıkan, özellikle
etkilenen kulak tarafına yatışta artış gösteren, çoğunlukla geotrofik
(hızlı fazı yere doğru) nadiren apogeotrofik (hızlı fazı yukarıya doğru)
nistagmus vardır. Bu varyantta vertigo atakları bir dakikadan daha az
sürer ve şiddetli bulantı ile birliktedir. Yön değiştiren nistagmus
tekrarlayan manevralar ile baskılanamaz.
Şekil-3
Baloh santral
sinir sistemi patolojilerinde de nistagmus izlenebileceği için konservatif
yaklaşımlar ile gerilemeyen olgularda mutlaka ileri incelemeler yapılması
gerektiğini bildirmiştir. Schratzenstaller ve ark. tarafından yapılan bir
çalışmada atipik BPPV hastaların semisirküler kanallarında anatomik
anomaliler olduğu gösterilmiştir. Bu gibi hastalarda klasik tedavi
yöntemleri faydalı olamayacağı için, eğer şüphe varsa hastada mevcut olan
anomalinin saptanabilmesi için MR incelemesi yapılmalıdır. MR sonucuna
göre bu hastalara uygun bir cerrahi yöntem uygulanmalıdır.
VERTİGONUN AYRICI
TANISI
Ataklar Halinde
Seyreden Vertigo
İşitme kaybı ve Otonomik
semptomlar ile birlikte:
Eşlik eden başka
semptomu olmayan:
-
Çocukluk çağı
vertigosu
-
Epileptik vertigo
-
Migren atağı
-
Refleks ataklar
-
Gerlier Hastalığı
Pozisyonel veya
Pozisyonlandırma ile oluşan:
Ani Başlangıçlı Şiddeti Giderek Azalan Vertigo
İşitme kaybı ile
birlikte:
-
Labirentit
-
VIII. sinir nöriniti
-
Ramsay Hunt Sendromu
-
Labirent travması
İşitme kabı
olmayan:
-
Vestibüler nörinit
-
Multipl skleroz
-
Serebrovasküler olay
-
Posttravmatik vertigo
Kronik Seyirli
Vertigo
Kulak patolojisi
ile birlikte olan:
Kulak patolojisi
olmayan:
-
Sifilitik
meningoensefalit
-
Sirengobulbi
-
Yaşlıların serebral
vertigosu
-
Dissemine beyin
bozuklukları
-
Hiperventilasyon
sendromu
-
İlaç intoksikasyonları
-
Familyal Vestibulopati
BeniGN paroksismal pozisyonel VERTİGONUN
TEDAVİSİ
BeniGN paroksismal pozisyonel VERTİGODA
Kanalit Repozisyonu TEDAVİSİ
BPPV’nun
tedavisinde son 20-30 yıl içinde büyük değişiklikler olmuştur. Başlangıçta
hastalara semptomlara neden olan baş hareketlerinden kaçınmaları
önerilmekteydi. Daha sonra semptomları yaratan hareketleri içeren
alıştırma egzersizleri ile pozisyona bağlı olarak gelişen vertigo
yanıtının azaltılmasına çalışıldı. Partiküllerin utrikulusa düşmesini ve
endolenfin uyarılmasını önlemek için ilk manevra 1980’de Brandt ve Daroff
tarafında tanımlandı. 1988 yılında Semont kendi adı ile anılan repozisyon
manevrasını tarif etti. Ancak Epley tarafından tarif edilen daha kolay
uygulanabilen ve daha etkin manevranın kullanılması ile bu yöntemler büyük
ölçüde terk edildi.
Posterior Semisirküler Kanal (PSK)
Kanalit
repozisyonu için en iyi bilinen ve en sık kullanılan yöntem Epley
tarafından tarif edilmiştir. Epley tarafından önerilen repozisyon tedavisi
için uygun hastalar, pozisyona bağlı olarak gelişen baş dönmesinden
şikayet eden ve Dix-Hallpike testi ile karakteristik nistagmus yanıtı
oluşan hastalardır. Bu yöntemde hastaya bir gece öncesinden 5 mg
transdermal skopalamin veya Diazepam verilir. Hasta uzandığında başı aşağı
sarkacak şekilde bir muayene masasına alınır. İşlemi yapacak kişi hastanın
başında yer alırken yardım edecek bir kişi de hastanın yanında yer alır ŞEKİL
4.
Bu yöntemin
uygulamasında hasta, başı muayene masasından sarkacak şekilde sırt üstü
yatırılır ve başı patoloji olan tarafa doğru 45° çevrilir. Baş aşağıda
olmaya devam ederken aksi yöne 45° açıda olacak şekilde çevrilir. Daha
sonra vücut ve baş yatar pozisyona göre 135° çevrilir. Daha sonra hasta
oturur pozisyona getirilir. Baş öne döndürülür ve 20° öne eğilir. Bu
manevraların uygulanması sırasında her pozisyonda uygun bir süre
beklenmelidir. Bu süre baş hareketi ile oluşan nistagmusun sona erme
süresidir. Nistagmus sona erdiğinde kanalitin hareketi sona ermiş ve
etkisi ortadan kalkmıştır. Her pozisyon için ortalama 6-13 saniye yeterli
olurken bu süre 30 saniyeye kadar uzayabilir. Eğer hastaya verilen yeni
pozisyonda nistagmus oluşmaz ise en son elde edilen nistagmus için geçen
latent süre kadar beklenmelidir. Hastada hiç nistagmus oluşmayıncaya ya da
iki siklus boyunca ilerleme olmayıncaya kadar tüm manevralar tekrarlanır.
Ancak bazı yazarlar yorulma fenomeni nedeniyle tekrarlayan manevralarda
oluşan nistagmusun net olarak değerlendirilemeyeceğini öne sürerek tek
manevranın da yeterli olabileceğini gerekirse daha sonra tekrarlanmasını
önermektedirler.
Şekil-4
Repozisyon manevralarının tamamlanması sonrası Epley ek
olarak bir vibratör ile başa yaklaşık olarak 80 Hz titreşim uygulanmasını
önermiştir. Bu yöntemde titreşim direkt olarak hasta başına değil,
operatörün mastoid proçes üzerine yerleştirilmiş olan eline uygulanır.
Vibrasyon uygulamasının özellikle horizontal SSK kaynaklı BPPV olgularında
etkin olduğu ve oluşan kanalitin parçalanmasını sağlayarak etki gösterdiği
öne sürülmüştür. Kullanımı ile ilgili kesin sonuçlar henüz net olarak
değerlendirilmemiştir. Bugün yaygın olarak yapılan poliklinik
uygulamalarında işlem öncesi sedatif verilmesi ve vibrasyon uygulaması
kullanılmamaktadır.
Tirelli ve ark.
tarafından yapılan bir çalışmada tipik BPPV semptomlarını tarif eden ancak
Dix-Hallpike testinde karakteristik bulguların elde edilemediği hastalara
da repozisyon prosedürü uygulanmıştır. Bu çalışma sonucunda hastaların
%60’ında
şikayetlerde düzelme sağlanmıştır. Yazarlar kanalolitiyazis
şüphesi olduğunda tipik bulgular olmasa da repozisyon prosedürünün
uygulanması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Pollak ve ark. tarafından
yapılan bir başka çalışmada Dix-Hallpike testi pozitif olan, ancak ek nörootolojik bulgular da saptanmış olan vertigo hastalarının klinik
takiplerinde, Dix-Hallpike testinin tekrarlandığında, bu hastaların
%38’inde semptomların devam etmesine rağmen testin negatif olduğu
gözlenmiştir. Bu çalışma sonucu da göstermiştir ki, Dix-Hallpike testi
pozitif olan hastalara da mutlaka nörootolojik muayene dikkatli ve
eksiksiz olarak yapılmalıdır. Yapılan nörootolojik muayene sonucu diğer
vertigo nedenleri ekarte edildikten sonra BPPV’ye yönelik tedavi
planlanmalıdır.
PSK kaynaklı
BPPV için kullanılabilecek diğer bir yöntem Semont manevrasıdır
ŞEKİL-5. Bu
yöntemde hasta muayene masasının kenarına karşıya bakacak şekilde
oturtulur. Başı sabit tutularak hızla etkilenen tarafa doğru yatırılır ve
sonrasında başı aşağı doğru 45° çevrilir. Bu sırada pozisyon değişimi
nedeniyle nistagmus ve vertigo oluşur. İki dakika yada nistagmusun sona
ermesine kadar beklendikten sonra hasta hızla diğer tarafa yatırılır ve
başı 45° aşağı çevrilir. Bu durumda da paroksismal vertigo oluşur ve her
iki pozisyonda da nistagmus yanıtı aynıdır. İki dakika sonra hasta yavaşça
başlangıç pozisyonuna getirilir. Manevralar sonrası nistagmus devam ederse
prosedür nistagmusun ortadan kalkmasına kadar tekrarlanır. Semont ile
Epley manevralarının karşılaştırıldığı bir çalışmada iki yöntemin başarısı
arasında istatistiksel fark olmadığı saptanmıştır.
Şekil-5
Horizontal Semisirküler Kanal (HSK)
BPPV esas
olarak PSK hastalığı olmasına rağmen bazı durumlarda etken horizontal
semisirküler kanal (HSK) olabilir. HSK kaynaklı BPPV için ilk repozisyon
yöntemi 1993’te Baloh ve ark. tarafından tarif edildi ancak başarılı
olamadı. 1994 yılında Lempert ve Tiel-Wilck hastanın yatay düzlemde uzun
ekseni boyunca 270° döndürülmesi yapılan ile HSK kanalitleri için
repozisyon manevrasını (Barbekü Manevrası) tarif ettile ŞEKİL-6. Aynı yıl içinde Baloh, bu yöntemi geliştirerek; Barbekü manevrasının etkilenmemiş tarafa
doğru, 90°’lik basamaklarla, her pozisyonda 60 saniye beklenerek, hastanın
360° döndürülmesi şeklinde yapılmasını önerdi. Appiani ve ark. tarafından
2001 yılında HSK kaynaklı BPPV için yeni bir repozisyon yöntemi
geliştirildi ŞEKİL-7. Bu yöntemde hasta muayene masasının kenarına başı orta hatta
ve karşıya bakacak şekilde oturtulur. Hasta, hızla etkilenmeyen tarafa
doğru yatırılır ve nistagmusun sona ermesinden sonra bir dakika bu
pozisyonda tutulur. Daha sonra başı hızla 45° aşağıya doğru çevrilerek iki
dakika beklenir, sonrasında hasta yavaşça tekrar başlangıçtaki oturur
pozisyona getirilir. Yazar bu manevrayı maksimum iki kez uygulamış ve iki
uygulama sonrası başarısız olduğu hastaların repozisyon yönteminden fayda
görmeyeceğini kabul etmiştir.
HSK kaynaklı
BPPV olgularında uygulanabilecek diğer bir yöntemde “uzamış zorlu
pozisyon” (forced prolonged position) yöntemidir. Bu yöntemde pozisyonel
testler ile patolojinin olduğu kulak saptanır ve hastaya sırtüstü şekilde
yatması ve başını normal olan kulak
yönüne çevirmesi söylenir. Hastaların bu pozisyonda uzun süre kalması
istenir. Nuti ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada bu yöntem ile
hastaların %73’ünde iyileşme sağlandığı görülmüştür. Bu yöntem vertigoyu
tetikleyen manevralar içermediği için hastalar için daha az rahatsızlık
vericidir. Aynı zamanda obesite, ciddi servikal problemler gibi
nedenlerden dolayı herhangi bir repozisyon manevrası uygulanamayan
hastalara da önerilebilmesi bu yöntemin en büyük avantajıdır.
Yapılan
çalışmalar sırasında, HSK kaynaklı BPPV olgularında repozisyon
yöntemlerinin uygulanması sırasında bazı olgularda HSK’daki kanalitin
PSK’a kaçtığı izlenmiştir. Bunun nedeni iç kulakta HSK ile PSK
girişlerinin anatomik yerleşim yerleri nedeniyle HSK’dan çıkan kanalitin
PSK’a düşebilmesidir. Bu olgularda PSK için önerilen repozisyon
manevralarının uygulanması ile iyileşme sağlanır.
Repozisyon Sonrası Hasta Takibi
Hastalar
işlemden sonraki ilk 48 saat başlarını öne ve arkaya getirmemeleri
konusunda uyarılır. Çünkü bu pozisyonlarda ağır partiküller tekrar PSK’a
kaçabilir. Ancak yapılan bazı çalışmalarda bu önlemin alınması ile
alınmaması arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Prosedür hastalarda
semptomların kaybolması ve Dix-Hallpike manevrası negatifleşmesine yada
iyileşme sürecinin sonlanmasına kadar haftada bir tekrarlanır. Eğer
hastalar uzak mesafelerden geliyorsa, bu aralık 1-2 güne kadar
azaltılabilir. Repozisyon sonrası nüks oluşursa aynı prosedür uygulanır.
Repozisyon
manevraları uygun şekilde uygulanmış ise olguların %90’ında tam iyileşme
sağlanır. Takiplerde Dix-Hallpike testinin negatif olması ve 1 ay süre ile
vertigo oluşmaması tam iyileşme olarak tanımlanır. Tam olmayan iyileşme,
tekrarlamaların yapılmaması, nistagmus oluşması için gerekli latent
sürelere dikkat edilmemesi gibi tekniğin uygun şekilde yapılmadığı
durumlar ve posterior SSK kaynaklı olmayan BPPV olgularında
gözlenmektedir.
Kanalit Repozisyonunun Komplikasyonları
Ek medikal sorunların
artması:
Boyun ve sırt sorunları olan hastalarda manevralar dikkatli yapılmalıdır.
Hastada perilenf fistülü ya da retina dekolmanı şüphesi varsa vibrasyon
uygulaması kesinlikle yapılmamalıdır.
Kanalitin sıkışması:
Baş hareketleri sırasında ortaya çıkan ve pozisyonun değişmesine rağmen
devam eden hızlı bir nistagmus vardır. Hasta şiddetli bir baş dönmesi
hisseder ve panik içindedir. Kanalitin hareketi sırasında daralmış bir
segment veya bir dirsek noktasında sıkışması ile ortaya çıkar. Başın 180°
aksi yöne döndürülmesi ile düzelir ŞEKİL-8.
Ters yöne hareket:
Repozisyon manevrası sırasında nistagmusun hızlı fazı ters tarafa doğru
ancak ekseni doğru yönde ise kanalit ters yönde hareket etmektedir. Bu
durumda manevralar en baştan tekrarlanır.
Kanalitin bir başka
kanala yönelmesi:
İşlem sırasında nistagmusun ekseninde değişiklik oluşursa
kanalitin bir başka SSK’a yöneldiği düşünülür. En sık posterior SSK’dan
horizontal SSK’a geçiş olur. Yeni oluşan nistagmus persistan ise yeni
duruma göre repozisyon prosedürü düzenlenir.
BPPV TEDAVİSİNDE
KULLANILAN DİĞER YÖNTEMLER
Medikal Tedaviler
Şiddetli
ataklar sırasında semptomları azaltmak ve hastayı rahatlatmak amacıyla
antikolinerjikler, antihistaminikler, kalsiyum kanal blokörleri,
bezodiazepinler, GABA-erjikler gibi bazı ilaçlar kullanılabilir. Atak
sırasında gastrik motilitenin azalması, şiddetli bulantı ve kusmalar
nedeniyle ilaçlar parenteral uygulanmalıdır. Terapötik etkileri doza
bağımlı olduğu için dozları yavaş olarak arttırılır ve etkin doza çıkılır.
Vertigo tedavisinde kullanılan tüm ilaçlar yan etkileri nedeniyle dikkatli
kullanılmalı; bu tür ilaçları alan kişiler dikkat gerektiren işleri
yapmamaları konusunda uyarılmalıdır.
Cerrahi Tedaviler
En iyi bilineni Epley tarafından tanımlanmış olan ve partiküllerin iç kulakta semptom
oluşturmayacakları bölgeye yönlendirilmelerini amaçlayan repozisyon
manevraları ile yaklaşık olarak %90 oranından başarı sağlanmaktadır. Aynı
kulakta sürekli olan yada sık yineleyen, tekrarlayan repozisyon
manevralarına rağmen iyileşme sağlanamayan ve semptomların şiddetli olduğu
olgularda cerrahi müdahaleler gerekebilir. Bu durumda kullanılabilecek
yöntemler Singular Nörektomi ve Posterior Semisirküler Kanal
Oklüzyonu’ dur. Bu yöntemlerden sonuç alınamayan durumlarda son
seçenek Vestibüler Nörektomidir.
Singular Nörektomi:
Gacek tarafından tanımlanan bu yöntemde transkanal yaklaşımla inferior
vestibüler sinirin PSK’ı innerve eden dalı ampullaya girmeden hemen önce
kesilir. İşlem sırasında ampulla ve vestibüle hasar verilebilir ve postop
dönemde şiddetli vertigo ve sensorinöral işitme kaybı oluşabilir.
Operasyon sırasındaki travma yada postop dönemde labirentit nedeniyle
hastaların %5’inde şiddetli, %20’sinde hafif derecede sensorinöral işitme
kaybı görülür. Başarılı bir müdahale ile %90 oranında başarı sağlanır.
Operasyon sonrasında pozisyonel nistagmus hemen ortadan kalkar ancak
birkaç gün boyunca aşağı vuran spontan nistagmus gözlenebilir.
Posterior
Semisirküler Kanal Oklüzyonu:
Singular nörektomini yapılmasında güçlükler nedeniyle Parnes ve McClure
tarafından önerilmiştir. Yöntem basitçe endolenfin kanal içerisinde
akımının engellenmesi ile baş hareketi sonucu oluşan semptomların
engellenebileceği düşüncesini temel almaktadır. Transmastoid yaklaşım ile
PSK bulunur, içerisinden perilenf emilir ve kanal tıkanır. Postop dönemde
günler yada haftalar süren dengesizlik hissi ve 6-8 hafta içinde
kendiliğinden düzelebilen geçici sensörinöral işitme kaybı ortaya çıkar.
Hastaların %20’sinde gözlenen sensörinöral işitme kaybının şiddeti, yüksek
frekanslarda görülen orta derecede kayıptan; total işitme kaybına kadar
değişmektedir.
KAYNAKLAR
-
Koç C., (Editör) Kulak
Burun Boğaz Hastalıklar ve Baş Boyun Cerrahisi, 1994
-
Ballenger J.J., Snow
J.B., Otorhinolaryngology, Head and Neck Surgery, 1996
-
Çelik O, (Editör)
Kulak Burun Boğaz Hastalıklar ve Baş Boyun Cerrahisi, 2002
-
Epley J.M., Particle
repositioning for benign paroxysmal positional vertigo, Otol. Clin. of
North Am,. 29(2):323-31, 1996
-
Lynn S. et al.,
Randomized trial of canalith repositinoning procedure, Otolaryngol. Head
and Neck Surg. 1995;113:712-20
-
Brandt T, Daroff R.,
Physical therapy for benign paroxysmal positional vertigo. Arch.
Otolaryngol., 1980;106:484-85
-
Epley J.M., Positional
vertigo related to semicircular canalithiasis, Otolaryngol. Head and
Neck Surg., 1995;112:154-61
-
Serafini G et al.,
Benign paroxysmal positional vertigo of posterior semicircular canal:
results in 160 cases treated with Semont’s maneuver. Ann. Otol. Rhinol.
Laryngol.1996;105:770-775
-
Appiani G, Catania G,
Gagliardi M, A liberatory maneuver for the treatment of horizontal canal
paroxysmal positional vertigo. Otology and Neurotology. 2001;22:66-69
-
Schratzenstaller b,
Wagner-Manslau C, Alexiou C, Arnold W. High resolition three dimensional
magnetic resonance imaging of the vestibular labyrinth in patients with
atypical and intractable benign positional vertigo. ORL. 2001:63;165-177
-
Tirelli G, D’Orlanda
E, Giacimarra V, Russolo M. Bening positional vertigo without detectable
nystagmus. Laryngoscope. 2001:111;1053-56
-
Nuti D, Agus G,
Barbieri M-T, Passali D. The management of horizontal canal paroxysmal
positional vertigo. Acta Otolaryngol. 1998;118:455-460
-
Lempert T. Horizontal
benign positional vertigo. Neurology. 1994;44:2213-4
|