BİRDEN FAZLA ANTİBİYOTİK İLE TEDAVİ İLKELERİ |
Genellikle
birçok enfeksiyon hastalığı tek bir antibiyotik ile tedavi edilebilir.
Bununla birlikte, endike olmadığı durumlarda bile güvenlik duygusu
için antibiyotik kombinasyonlarına başvurma sık rastlanan bir
uygulamadır. Antibiyotik kombinasyonlarının böyle gelişigüzel kullanılması,
beraberinde istenmeyen sonuçları da getirmektedir. Bu nedenle,
kombinasyon tedavisinin endikasyonları iyi belirlenmeli,
üstünlüklerinin yanı sıra dezavantajları da bilinmelidir.
İki antimikrobiyal ajan
kombine edildiğinde
bakteriye karşı invitro olarak başlıca üç etki izlenir.
1.Addidif Etki: Kombinasondaki ilaçların etkisi, bu ilaçların
tek tek kullanıldığında gözlemlenen etkilerin toplamına eşittir.
2.Sinerjistik Etki: İncelenen ilaçların kombine etkisi, bu ilaçları
tek tek uygulandığında elde edilen etkilerin toplamından fazladır.
3.Antagonistik Etki: Kombinasyonun etkisi, ilaçlar tek tek
uygulandığında saptanan etkilerin toplamından düşüktür.
Antibiyotik kombinasyonunun etkisi in-vitro olarak "checkerboard"
yöntemiyle araştırılır. Sinerjizm amacıyla sadece iki ilaç kullanıyorsa
"time-kill" eğrileri, klinikte izlenen yanıta en uygun sonucu
verir.
Kombinasyon
Tedavisinde Amaçlar
Antibiyotik kombinasyonlarının en sık uygulanma nedeni geniş
spektrumlu tedavi sağlanmasıdır. Hastada yaşamı tehdit eden bir
enfeksiyon varlığında, klinik ya da mikrobiyolojik olarak etken
mikroorganizmanın gösterilmesinden önce antibiyotik tedavisi başlanması
gerekiyorsa, olası etkenleri kapsayacak amtimikrobiyal spektrum tek bir
antibiyotik ile sağlanamayabilir. Bu durumda, klinik tablo iyi değerlendirilmeli,
enfeksiyon kaynakları belirlenmeli, etken olabilecek mikroorganizmaların
duyarlılıkları bilinmeli ve tedavi planlanmalıdır. Örneğin, santral
venöz kateteri ve üretral kateteri olan, hastanede yatan ve bir hastada
sepsis çoğunlukla üriner sisteme yada venöz katetere bağlı olarak
gelişir. Hastane ortamında ortaya çıkan bu enfeksiyon ya multipl dirençli
gram (-) basiller (santral veya üretral kateterden) yada derideki
stafilokoklar ile oluşacaktır. Enfeksiyon etkeni belirlenene dek
antibiyotik tedavisi bu iki grup etkeni de kapsamalıdır.
Burada en sık karşılaşılan sorun, doktorun etken olma olasılığı
zayıf olan mikroorganizmaları elimine edememesi ve "her
şeyi kapsama" çabasıdır. Gereksiz ilaç kombinasyonları
istenmeyen etkilerin artmasına yol açar.
Ampirik antibiyotik tedavisi başlanması planlanıyorsa, kültürlerin
yerini hiç bir şey alamaz. Tedavi, kültür ve duyarlılık sonuçlarına
göre yeniden düzenlenmeli, mümkünse tek, en duyarlı,
yan etkisi en az ve en ucuz antibiyotik seçilmelidir.
Geniş spektrumlu antibiyotik tedavisinin kaynağı bilinmeyen
sepsis dışında en sık uygulama endikasyonu, febril nötropenik
hastalardır. Ağır nötropenisi (<500/mm3)
olan hastalarda ateş ortaya çıktıktan sonra antibiyotik tedavisi başlanması
için kültür sonuçları beklenirse mortalite %50'ye dek yükselmektedir.
2.Polimikrobiyal Enfeksiyonlar
Polimikrobiyal enfeksiyonlar genellikle mukozal yüzeylere komşu
dokularda sıklıkla aerob ve anaerob mikroorganizmalarla gelişir.
Sinerjistik gangren, odontojenik baş ve boyun enfeksiyonları, aspirasyon
pnomonisi, akciğer absesi, intraabdominal veya pelvik abseler, beyin
absesi buna örnektir. Bu enfeksiyonların çoğunda tek bir
antimikrobiyal ajan genellikle yeterlidir. Bazı polimikrobiyal enfeksiyonlarda enfeksiyonun en önemli komponenti anaerobik floradır ve bu mikroorganizmaların ortadan kaldırılması diğer etkenler dirençli olsa bile iyileşmeyi sağlar. Bu nedenle polimikrobiyal enfeksiyonlar için tek ya da kombine antibiyotik seçiminde klinisyen, etkenleri ve antibiyotiklerin etki spektrumunun yanı sıra, enfeksiyonun patogenezinde rol oynayan mikroorganizmaların relatif önemini de düşünmelidir.
Sinerjistik antibiyotik kombinasyonları,
dirençli ya da relatif dirençli mikroorganizmalarla gelişen
enfeksiyonların tedavisinde en sık başvurulan uygulamadır. Sinerjizmde
başlıca üç mekanizma rol oynamaktadır.
a.Ortak metabolik yolun inhibisyonu:
Ortak metabolik yolu birden fazla basamakta inhibisyonu ile
sinerjizm sağlanan ve en sık kullanılan antibakteriyal ilaç
kombinasyonu, trimethoprim-sulfamethoksazol'dur (TMP-SMX). Bu
kombinasyonda sinerjizmin hangi yolla sağlandığı tam olarak ortaya
konulmamakla birlikte, eldeki verilen DNA sentezi için gerekli folik asit
metabolizmasının çeşitli basamaklarda inhibe
edildiğini göstermektedir. TMP dihidrofolat redüktazı inhibe
eder, SMX ise p-aminobenzoik asit ile yarışarak 7,8-dihidropteroat oluşumunu
engeller. Haemophilus influenzae, Shigella, Salmonella, Klebsiella,
Serratia, Escherichia coli'nin in vitro olarak, TMP-SMX kombinasyonuyla
sinerjistik inhibe olduğu gösterilmiştir. Hayvan deneylerinde,
Pneumocystis carinii pnömonisinde de TMP-SMX kombinasyonunun sinerjistik
etkili olduğu gözlemlenmiştir.
b.Metabolize eden enzimin inhibisyonu:
Bakteriler, antibiyotiği parçalayan enzimlerle antimikrobiyal
ajanların etkisine karşı koyar. Birçok gram (-) basil ve bazı
Stafilococcus aureus suşları beta-laktam grubu antibiyotikleri
(penisilinler, sefalosporinler gibi) parçalayan beta-laktamaz enzimi
yapar. Beta-laktamazlar, farklı substrat duyarlılığı gösterir.
Belirli bir beta-laktamazla hidrolize duyarlı bir beta-laktam antibiyotiğin
aynı beta-laktamazı inhibe eden ikinci bir bileşikle kombinasyonu,
mikroorganizmanın birinci antibiyotiğe duyarlı hale geçmesine neden
olur. Oksasillin, dikloksasillin, sefoksitin ve aztreonam'ın in vitro böyle
etkisi olduğu gösterilmiştir. Bazen, hidrolize duyarlı ikinci bir
beta-laktam antibiyotik, kompetitif substrat görevini görür. Ancak, bu
inhibitör etkinin nisbeten zayıf olması ve iki beta-laktam antibiyotik
arasındaki karmaşık etkileşim nedeniyle klinikte bu tip bir
kombinasyon uygulanmamaktadır.
İntrinsik antibakteriyal etkisi olmayan yada çok az olan bazı
bileşikler birçok betalaktamazı güçlü bir şekilde inhibe eder.
Sulbaktam ve klavulanik asid, klinikte uygulama alanına giren beta-laktamaz
inhibitörleridir. Ampisilin, amoksisilin, tikarsilin, sefaperazon ve diğer
birçok beta-laktam veya klavulanik asid ile kombinasyonun beta-laktamaz
yapan mikroorganizmalarda sinerjistik etkili olduğu gösterilmiştir.
Ancak, beta-laktamaz inhibitörlerinin plazmide bağlı beta-laktamazları
inhibe ettiği ve kromozomal beta-laktamazlara etkisinin olmadığı
bilinmelidir. Bu nedenle, dirençli Pseudomonas aeruginosa, Enterobacter,
Citrobacter ve Proteus suşlarına bağlı enfeksiyonlarda bu kombinasyon
etkili değildir.
Bazı normal memeli enzimleri, beta-laktamazlar ile bazı
antibiyotikleri parçalar. Buna en iyi örnek imipenemdir. İmipenem ilk
keşfedildiğinde, renal bir enzim olan dihidropeptidaz-l ile hızla parçalanmış
ve yeterli üriner ilaç düzeyi sağlanamamıştır. Bu renal enzimi
inhibe eden cilastatin ile imipenemin kombine edilmesi bu sorunu ortadan
kaldırmıştır.
c. Farklı etki mekanizması:
Vancomycin veya beta-laktam grubu antibiyotikler sinerjistik etki
amacıyla aminoglikozidlerle en sık kombine edilen ilaçlardır.
Aminoglikozidler, bakteri ribozomlarına bağlanarak protein
sentezini inhibe eder ve böylelikle bakterisidal etki gösterir. Hedef
ribozoma ulaşmak için, aminoglikozid bakteri duvarından geçmelidir.
Enterokoklarda ortamda hücre duvarına etkili bir ajan (penicillin)
bulunduğunda aminoglikozidlerin (streptomycin) hücre içine girişinin
arttığı gösterilmiştir. Bu mekanizmanın beta-laktam ve aminoglikozid
kombinasyonlarındaki sinerjiden sorumlu olduğu düşünülmektedir.
Beta-laktam ve aminoglikozid kombinasyonunda sinerji, Pseudomonas
aeruginosa, Klebsiella pneumoniae, Serratia marcescens, Enterobacter suşları
ve diğer gram (-) basillerde gösterilmiştir. Mikroorganizmanın beta-laktam
ve aminoglikozid antibiyotik duyarlılıklarına bakarak kombinasyonun
sinerjistik olup olmayacağını belirlemek mümkün değildir; ama
bakteri aminoglikozide dirençli ise sinerji olasılığı çok düşüktür.
Klinik uygulamada beta-laktam ve aminoglikozid ile sinerjistik
tedavinin ajana göre daha iyi sonuç verdiğini saptamak güçtür. Birçok
çalışmada, enterokokkal endokardit, bazı viridans streptokokkal
endokardit olguları ve gram (-) sepsiste sinerjistik kombinasyon
tedavisi, etkenin Pseudomans aeruginosa olduğu ağır enfeksiyonlarda (örneğin
sepsisde) ve nötropenik konakçıda tek antibiyotik tedavisine tercih
edilmelidir. Üçüncü kuşak sefalosporinler ve kinolonlar, bazı klinik
durumlarda kombinasyona eşdeğer olabilir.
4.Direnç
Gelişiminin Azaltılması Direnç gelişimini azaltmak amacıyla kombine antibiyotik tedavisinin yararı, sadece tüberküloz için kesinlik kazanmıştır. Ayrıca bazı çalışmalar, Staphylococcus aureus'a bağlı enfeksiyonların tedavisinde rifampicin'e hızlı direnç gelişiminin kombinasyon tedavisiyle engellenebildiğini, stafilokokkal kronik osteomyelit olgularında kinolon ve rifampicin kombinasyonununun kinolona direnç gelişimini azalttığını göstermiştir. Öte yandan, tek başına kullanılan beta-laktam antibiyotiğe hızla direnç geliştiren Pseudomonas aeruginosa'ya bağlı enfeksiyonlarda beta-laktam ve aminoglikozid kombinasyonunun direnç oluşumunu azalttığına dair veriler oldukça azdır.
Başka aminoglikozidler olmak üzere, bazı antibiyotiklerin
toksisiteye neden olma olasılığı yüksektir. Kombinasyon tedavisiyle
verilen ilaç dozunun, dolayısıyla toksisitenin azaltılması amacı,
kriptokokkal menenjit dışındaki enfeksiyon hastalıklarında klinik
verilerle desteklenmemiştir. Kriptokokkal menenjitte düşük doz
amphotericin-B ve flucytosine kombinasyonu, tek başına yüksek doz
amphotericin-B uygulaması kadar başarılı sonuçlar vermiş ve
nefrotoksisitede azalma izlenmiştir. Ancak, flucytosine'ne bağlı kemik
iliği supresyonu bu tedavide önemli bir sorun oluşturmaktadır.
Antibiyotik
Kombinasyonlarının İstenmeyen Etkileri
Birden fazla antibiyotikle tedavi sırasında bazı önemli
sorunlar ortaya çıkabilir. |
|
En sık
rastlanan antagonistik kombinasyon, bakterisidal bir antibiyotikle
bakteriostatik bir antibiyotiğin birlikte uygulanmasıdır. Hücre duvarına
etkili olan antibiyotiklerin duyarlı bakterilerin çoğunu öldürebilmesi
için bakterilerin aktif çoğalması gerekir. Choramphenicol veya
tetracycline gibi bakteriostatik bir antibiyotik tedaviye eklenirse
penicilin veya vancomycinin letal etkisi kaybolur. Bunun en güzel klinik
örneği, penicilin ve chlortetracycline kombinasyonuyla tedavi edilen pnömokokkal
menenjitli hastalarda mortalitenin tek başına penicilin uygulanan
hastalara göre daha fazla olmasıdır.
Antagonistik
ilaç etkileşimi, yakın zamanlarda Pseudomonas aeruginosa, Serratia
marcescens, Enterobacter suşarında da gösterilmiştir. Beta-laktamaz
yapımı için kromozomal genleri olan bu bakterilerde, sefoksitin ve
imipenem antibiyotikle kombinasyonu, antagonist etki ile sonuçlanmaktadır.
Sefoksitin ve imipenem, güçlü bir beta-laktamaz indüktörüdür. Örneğin,
piperasilline duyarlı ve sefoksitinin indüklediği
beta-laktamaz yapımı sonucu piperasillin hızla parçalanır.
Febril nötropenik
hastalarda, aminoglikozidin potansiyel toksisitesi nedeniyle iki beta-laktam
antibiyotiğin kombinasyonu gündeme gelmiştir. Ancak beta-laktamlar,
betalaktamazlar ve bakterinin hücre duvarı arasındaki karmaşık etkileşimler
nedeniyle böyle bir kombinasyonun yaygın olarak uygulanabilirliği tartışılmalıdır.
Klinik çalışmalardan farklı sonuçlar elde edilmiştir.
2.Dirençli
Mikroorganizmalarla Kolonizasyon ve Süperenfeksiyon
Geniş
spektrumlu antibiyotik kombinasyonuyla doğal floranın ortadan kalkması
ve mantarlar başta olmak üzere diğer dirençli mikroorganizmaların
kolonizasyonu kaçınılmazdır. Bu durumda karşımıza çıkacak olan
enfeksiyonun tedavisi çok daha güçtür. Hastane ortamında gelişen
enfeksiyonların morbidite ve mortalitesinin yüksek oluşu da yaygın
olarak geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanımı sonucudur. Bu
nedenle, antibiyotik tedavisi mümkün
olduğu kadar dar spektrumlu olmalıdır.
3.Toksisite
ve Yan Etkilerin Artması
Hastanede
antibiyotik tedavisi uygulanan hastaların %5'inde yan etki görülmektedir.
Uygun olmayan antibiyotik kombinasyonları kullanıldığında, beklenen
terapötik yarar sağlanamadığı gibi, istenmeyen etkilerin görülme sıklığı
da artmaktadır. Öte yandan, kombine
antibiyotik tedavisi altında böyle bir yan etki ortaya çıktığında
bunu belirli bir antibiyotiğe bağlamak zordur; bu nedenle genellikle
tedavinin kesilerek sorumlu ilacın aranması yoluna gidilir. Bu, hem
zaman kaybettirir, hem pahalıdır, hem de hastanın etkili bir ajanla
tedavisini geciktirir.
Kombinasyon
antibiyotik tedavisinde maliyetin artması sadece ilaç fiyatlarından
kaynaklanmamaktadır. Vancomycin ve aminoglikozid verildiğinde potansiyel
nefrotoksisite nedeniyle renal fonksiyonun ve serum antibiyotik düzeylerinin
sık monitorizasyonu gerekir. Öte yandan, böbrek yetmezliğinde gelişen
toksisitenin ortadan kaldırılmasına yönelik dializ gibi girişimler,
istenmeyen etki nedeniyle tüm antibiyotiklerin kesilmesi ve sonuçta
hastanın tedavi süresinin, dolayısıyla hastanede yatış süresinin
uzaması maliyeti arttırabilecek diğer etkenlerdir.
Sonuç olarak,
birden fazla antibiyotikle tedavi endikasyonları oldukça sınırlıdır.
Antibiyotik kombinasyonu ile tedavi planlanırken, ilaç-ilaç ve ilaç-konakçı
etkileşimi göz önünde tutulmalı, böyle bir tedavinin potansiyel
yarar ve zararları iyi tartılmalıdır. |